Hayat bize bahşedilmiş ve süresi net olmasa da, herkese ait kısa ya da uzun olarak nitelendirilebilecek bir zamanın geçirildiği, biraz soluklanıp, biraz eğlendiğimiz anlarımızdır. İnsanoğlunun bu zaman dilimi içerisinde, çeşitli faktörler ve çevreninde etkisiyle,  o kadar vicdandan yoksun ve başıboş durumları bulunur ki, saymakla bitmez. Bu durumlar içerisinde düşünmeme, sorgulamama, yalan yanlışta olsa söyleneni olduğu gibi kabul etme, hurafelere inanma, inancın değerlerinde olmayan tabular yaratıp ilk olarak söylenmiş olan, “oku” kelimesini niteliksizleştirme, okumanın ve okuyanların kötü olduğunu göstermeye gayret ederek, cahilliklerini normalleştirme de vardır. Güya değerleri adına, vermediği canı vahşice alarak, öldükten sonra güzel mekanlar beklentisi içerisine girme ve daha nicesi bulunmaktadır.  Etrafımızda binlercesi, yüz binlercesi ve milyonlarcası bu şekilde bir yaşamın olağan seyrine ayak uydurmuştur. Onları değiştirme gayretleri ise, nafile bir çabadan öteye gidememektedir. Bu tarz yaşamların içerisinde, kişinin kendi düşüncesine ve sahip olduğu değerlere daha çok sarılması ve bir anlamda kendini bu yozlaşmadan uzak tutması çok önemlidir. Yani, insani değerlerini sürekli dinç tutmaya gayret edip, vicdanını köreltmemelidir.
Bu nedenledir ki, kişi beraber yürüyeceği insanları yani, yoldaşlarını ve arkadaşlarını iyi seçmelidir. Kötü arkadaşlar ve arkadaşlıklar, birbirlerinin çok farkında olmasalar da, paylaşımın; mutluluklardan, acılardan, sohbetlerden, yardımlaşmadan ve samimiyetten uzak olanlarıdır. Onların paylaşmaya çalıştıkları hayat değil, farklı şeylerdir. Böyle arkadaşlıklarda, güven duygusundan söz etmek mümkün değildir. Oysaki insan, aynı yolda gittiklerine sırtını dönse dahi, gözü arkada kalmamalıdır. Dün beraberce inandıklarına, beraberce mücadele ettiklerine ertesi gün yalan söylememelidir. Samimi olmalıdır kısacası. Samimiyette tüm insanlar ve kesimler için olmasa da, önem arz etmektedir. Veyahut edindiği arkadaş hakkında bu kötüdür diyenleri duymazdan gelip, uyaranlara kötü dememelidir.
Yıllardır emekten, eşit paylaşımdan, yaşamdan ve Cumhuriyet devrimlerinden yana olan demokrat kesim ve bu uğurda mücadele verenler, birçok kurum yapısında gericilerin kümeleştiğini belirtmiştir. Özellikle darbe beslemesi olan ve 80 darbesinden sonra önü iyice açılıp palazlanması, gelişmesi sağlanan gerici zihniyetin yaratacağı tehlike, çok öncelerden ülkenin aydınları tarafından söylenmiştir. Uğur Mumcu, Aziz Nesin, Ahmet Taner Kışlalı ve birçok düşünür bu tehlikeleri görüp, canları pahasına korkusuzca bunları yıllarca dile getirmiştir. Bu uyarıların yapıldığı ve ülkenin bazı kesimlerinde gerici yapılanmaların cesaretlendirdiği yobazlar, Sivas’ta bu ülkenin düşünürlerini, yazarlarını, çizerlerini, şairlerini, ozanlarını ve döne döne semaha duranlarını diri diri yakmıştır. O dönem gericilerin avukatlığını yapmak, siyaset kurumunda yer bulmayı da kolaylaştırmıştır. Demokrasinin, özgür düşüncenin ve halk iradesinin gerici zihniyetten çok uzak olduğu bir kez daha görülmüştür. Ve tekrar gördük ki, bu zihniyetin farklı bir versiyonu ülke halkına kin kusmuş, gözü dönmüş bir canilik içerisine girmiştir. Atatürkçü, Cumhuriyet devrimlerinden yana olanlar ya da, kendilerine uymayanlar çeşitli oyunlarla kurumlardan tasfiye edilince, yerlerine bunlar rahatça oturmuş, hainlikte de sınır tanımamışlardır.
Evet, samimiyet ve iyi arkadaş seçimi çok mühimdir. Yalandan değil, doğrudan yana olmak önemlidir. Bu ülke; bir zihniyetten veya bir düşünceye sahip olan insanlardan oluşan bir ülke değildir. Halkın ortak değerlerinin tüm kesimlerce eşit paylaşımla sahiplenileceği, 72 milletin beraberce eşit haklara sahip olacağı ve Cumhuriyet devrimlerinden ödün verilemeyecek bir ülkedir. Her türlü darbe; işkence, zulüm ve yitirilen düşüncelerimiz, ağır aksakta olsa demokrasi ise her şeyimizdir…