Yazda sarı sıcağı, kışta yağmuru çamuru vardır. İnsanları sıcakkanlı, güler yüzlüdür. Zoru bilirler, göğüs gererler. Yaşamlarında alınteri ve emek vardır. Birçok olaya kader deyip, yorumsuz kalırlar çaresizliğin etkisinde. Gözlerinden okunur yanılgılarının yansıması. Keşkelerle bütünleşmiş bir dizi sohbetten çıkıp, yağmur çamur içinde bozuk yollardan her gün hayata girerler.

Yaşadığımız şehrin alt yapı konusunda yetersizliğini anlamak için alim olmaya gerek yoktur. Bu yıl yağmur nedeniyle yaşanılan sel olaylarını hatırlayalım hep birlikte. Yazın ortasında 6 Haziran günü, normalin dışında bir yağış miktarı ile karşılaşan şehrin alt yapı sistemleri işlevini yitirmiş ve çökmüştür. Çökmüştür ifadesi, alt yapı ile birlikte sıkça kullanılmaktadır. Adana’mızın alt yapı sistemleri yağmur karşısında diz çökmüştür. Alt yapı sistemlerimiz yağmura; seni bir noktadan alıp başka bir noktaya taşımam gerekirken, bunu yapamıyorum demiştir. Sadece bodrum katları değil, birinci katları da su basmıştır. Araçlar yollarda kalmış, bazı noktalarda sele kapılarak sürüklenmiştir. İnsanlar araçlarında ve evlerinde sele kapılma riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Benzer olaylar 27-28 Eylül günleri de tekerrür etmiş, halk kaderine razı bir şekilde, kendi kendine her yıl gerçekleşen selle mücadele etmiştir. Yerel yönetimlerin eksikliklerini örtmek adına yaşananları; normalin dışında bir yağış miktarı gerçekleşti, küresel ısınma, iklim değişikliği, ekiplerimiz gece gündüz çalışıyor vb. ifadelerle geçiştirmesi, halkla dalga geçmekten başka bir şey değildir. Şehrimizin hangi bölgede, hangi iklim kuşağında olduğu herkesçe bilinmektedir. Tüm mevsimlerin şehrimize sunacakları da 3 aşağı 5 yukarı her yıl aynıdır. Yağmurun geçen yıl olduğu gibi, ondan önceki yıl olduğu gibi, daha önceki yıllarda da olduğu gibi yağacağı da bilinmektedir. Çarpık kentleşme, altyapı sistemlerinin yetersiz olması, kentsel politikalardan ziyade rantsal politikaların yerel yönetimler tarafından tercih edilmesi, yaşanan sellerin başlıca nedenleridir. Şehirde kişi başına düşen yeşil alan miktarının her geçen gün azalması, büyük bir bölümü beton ve asfaltla kaplı olan şehre düşen yağmurun, toprak tarafından emilemeyip doğrudan akışa geçmesi de, diğer önemli bir nedendir. Bilinen ve problem yaratacak bir duruma çözüm üretmemek, yerel yönetimlerin çalıştığını göstermemektedir.

Şehrin alt yapı sistemleri, ülkemizde de yaygın olarak kullanılan birleşik kanalizasyon sitemleri şeklindedir. Atıksuların taşınmasını sağlamakta bile güçlük çeken kanalizasyon sistemleri, yağmurun yağmasıyla birlikte iş göremez duruma gelmektedir. İlimizde ayrık kanalizasyon sistemleri biran evvel kurulmalı, yağmur suyu projeleri inşa edilmelidir. Doğal drenaj alanları olan akarsu yataklarına müdahaleler önlenmeli, dere ıslahları gerçekleştirilmelidir. Aktif ve aktif olmayan dere yatakları, taşkın saha sınırları belirlenerek haritalara işlenmeli, bu bilgiler imar planları yapılırken göz önünde bulundurulmalı, yapılaşmaya kapatılmalıdır. Belirlenen taşkın saha sınırları içinde kalan alanlarda yapılaşma kesinlikle yasaklanmalıdır. Taşkın saha sınırları içinde kalan konutlar bir an önce kamulaştırılmalı ve bu alanlar yeşil kuşak olarak yeniden planlanmalıdır. Ağaçlandırma ve erozyon önleme çalışmalarına öncelik verilmelidir. Yerel yönetimler rantsal projelerden vazgeçip, kentsel projelerden yana olmalıdır. Bu şehir yıllarca kötü yöneticilerin elinde bir oyuncak gibi çevrilmiş ve o yılları kaybetmiştir. Şehir kimsenin babasının malı değil; işçisi, memuru, öğrencisi, esnafı ile yaşayan halkındır.