Elleri kolları bağlı, çaresizlik içinde bir ülkenin insanlarıydılar. Dört bir yanlarını engerekler ve çıyanlar sarmıştı. Karanlığa bürünmüş, kasvetli havaların umutsuzluk yüklediği yürekler, işgalcilere satılan her şeyi ile kendi topraklarında yabancı olmuştu. Geceyi güne çevirmek, günü yüzlere sürmek gerekti. Hak etmediklerimizi dayatamazsınız, bu ülkeyi emperyalistlerin kucağına atamazsınız dedirtecek, halkı zafere sürükleyecek bir günle başlayacaktı değişim. Halkların zaferleri zorlu yollardan geçse de, zorluklar aşılıp, zafer kazanılıp bugünlere gelinecekti…

Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde Harf Devrimiyle bir gecede cahilleştiğini söyleyenlerin, ne kadar alim olduğu (!) herkesçe malumdur. Cumhuriyet Türkiye’si öncesinde sanki şehirlerimizde kütüphaneler doluydu, sayısız kitap basılıyor, evlerimiz kitaplardan geçilmiyordu. Sanki iş güç bırakılmış, millet gece gündüz kitap okuyordu. Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarında ülkedeki okuryazarlık oranı %5-6 iken, Cumhuriyet döneminin eğitim projeleriyle günden güne okuma yazma oranı sürekli bir artış göstermiş, 1927’de %11, 1935’te %20,4, 1950’de %33,6’ya yükseltilmiştir. Osmanlı döneminde, devleti yöneten ve halktan kopuk zümre, kendi şaşaalı iktidarlarını sürdürebilmek, bu anlamda sorun yaşamamak için halkın düşünmesini, okumasını, sorgulamasını istememiştir. Düşünen insan modelinin oluşmasına katkı sağlayacak her türlü uygulamadan uzak durmuş, halk sürekli baskıya maruz bırakılarak düşünmesi engellenmiştir. Buna en güzel örnek ise; Avrupa’da ilk matbaanın 1450 yılında kurulup ürün vermeye başlaması ve Osmanlıda Avrupa’dan 275 yıl sonra matbaanın kurulmuş olmasıdır. Yani Osmanlı halkının aydınlanması ve düşünmesini Avrupa’dan 275 yıl sonra gerçekleştirmeye çalışmıştır.

275 yıl süresince matbaaya karşı direnç gösterip, halkının aydınlanmasını istemeyen Osmanlı yönetiminin 1729 yılında ilk ürününü veren Müteferrika Matbaası’na izin verdikten sonra bile, matbaacılığı, aydınlanmayı geliştirerek destek olup yaygınlaştırdığı söylenemez. Osmanlı devleti kontrolünde çalışma yürüten ilk Türk matbaalarında, bir yüzyıl boyunca basılan kitap sayısının 180olması ve Avrupa’daki uygulamaların tersine, 1803 yılına kadar geniş insan kitlelerinin ilgisini çekebilecek dini yayınlara izin verilmemiş olması buna örnektir.

Matbaanın kurulduğu 1727’den harf devriminin yapıldığı 1928 yılına kadar yurtiçi ve dışında basılan kitap sayısı yaklaşık otuz bindir. Avrupa’da matbaanın kurulduğu 1450’den Osmanlı’da matbaanın kurulduğu 1727 yılına kadar basılan kitap sayısı ise bir buçuk milyon (bir milyar dört yüz milyon nüsha)’dur. Yine Avrupa’da 1736-1836 arasındaki yüz yıllık dönemde bir milyon sekiz yüz kitap, iki buçuk milyar tane basılmıştır. O günlerde ki bu dağlar kadar fark, Cumhuriyetle kapatılmaya çalışılmış, günümüzde fark azalmış fakat kapanmamıştır.

Aşık Düçari’nin dediği gibi;

Mürşit ile haşrolmayan

Dünyasını da ne bilir

Cahilde kem boş söz çok olur

Kendisini derya bilir…