AKP İktidarının Adana’ya en büyük zararlarından birisi, şüphesiz, 2009-14 arasında BŞB Başkanlığının, 4 yıl vekaleten yönetilmesine sebep olunmasıdır. Adana halkına “bize oy vermediniz, biz de seçtiğine hizmet imkanı vermiyoruz” resti, aslında bir küçüklük, bir zillet ifadesidir.

Bu ara dönemde kent olarak, kentli olarak iki türlü kayıplarımız oldu:

1) Halk, Durak’a oy veren oy veren 230 bin Adanalı da başkalarına oy veren 440 bin Adanalı da, tanıdığı, kişiliğine ve programına bakıp oy verdiği Başkanın (kazansın-kazanamasın) değil; 34 Meclis Üyesinin, kim bilir ne pazarlıklarla, oluşan kararının ürünü 19 oyla seçtikleri bir vekile mahkum edildi. ( 4 Yıl Adana BŞB ni yöneten Vekile, 2009 seçiminde, BŞB’ni yönetmek üzere verilen oy SIFIRDIR)

2) Bu vekilin, daha o zamanlar gerekçeleriyle kamuoyuna duyurulan, kanunsuz ve keyfi

–hatta çoğu kez şaibeli- icraatının bedelini de Adanalı, ödemeye mahkum edildi.

O dönemin denetiminin aslında hiç mesabesinde olduğu, her gün yeni dudakmuçuıklatan örneklerle kanıtlanıyor.

Aytaç Durak için 80 müfettiş yollayanlar, vekil için ne yaptı; hatta yapmak için teşebbüs edildi mi? Bu bile bilinmiyor.

Ama birkaç gündür, Adanalı şunu öğreniyor ki, türlü hile, desise ve komplolarla Aytaç beyin görevinden uzak tutulmasında dahli olanlar; daha sonra da kendi aralarında kapışmışlar.

Acaba “ganimet” paylaşmak için mi? Yoksa egoistçe, “Rabbena, hep bana” arzusundan mı?

Hatta medyaya yansıyan ifadelere nazaran, halk tabiriyle “kanka” denilenler, bir birinin kuyusunu dahi kazmış.

“BŞB Meclis 1. Başkan vekili; BŞB Başkan Vekilince, “The Cemaat”e 3 trilyon ödenerek, demirparmaklıklar arkasına yollanılmış” iddiası çok ciddidir, bir kenara bırakılamaz..

Sebebi, “Yarım dabılyu”, “Dayı, ayak altında olmasın da rahat at oynatayım” mı, elbette bilinmez; Ama akıl yürütenler için, “cuk oturuyor” denilebilir.

Hele kişileri bilenler, bunun böyle olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok diyor.

Gizlice sızıp, adeta ele geçirdikleri kamu hizmeti gören yerlerde, Tayyip beyin deyişiyle “Devlet içinde devlet” kuran “Paralel yapı”nın, Türk Ordusunun kahraman komutanlarına yaptıkları “Kumpaslar”a bakınca, Sayın Mustafa Tuncel’in suçsuz olarak, nahak yere hapis yattığı anlaşılıyor demek, ileri bir iddia değildir.

Temenni edelim ki bu ahlaksızlığı yapanların yanına kâr kalmasın;

Kişinin tek bir gününü dahi zalimce (utanmadan dindarız deyip, bu eziyeti yaptıklarından) ve adice (rüşvet karşılığı hürriyeti engellediklerinden) çalanlar, en ağır cezaya çarptırılır.

Ancak elbette iş burada bitmemeli;

İddia vahim, iddia korkunç; Eğer “Paralel Yapı” dinimizi alet ve istismar edip, birisinden rüşvet istiyor; alamayıp, diğer rüşvet verenin arzusu uyarınca, rüşvet vermeyeni hapse tıktırıyorsa, bu yeterince vahim;

Ama bir de bu rüşvetlerin tüyü bitmedik yetim hakkı olan “Beyt-ül Mal”a el uzatılıp alındığı hususu, katmerli vahamette, değil mi?

İşte asıl araştırılması gereken, bu araştırılma esnasında da, 2010-2014 Fetret Devrinin bütün şeriklerinin, görevden uzak tutulmalarını gerektiren korkunç manzara budur.

Bu durumda, hem merkezi idareye, Adana’da temsilcisi sayın Valiye, hem de BŞB Başkanı Sayın Sözlü’ye, soruşturmanın selameti bakımından o dönem sorumlularına yönelik önlemler almak bakımından görev düşmektedir.

AKP Hükümeti, Adana Halkı kendilerine oy vermediğinden, esasen Adana’ya üvey evlat gibi bakıyor. Adanalı Kültür Bakanı, 2013 bütçesinde Adana’ya tek kuruş ödenek ayırmadı.

Adana’nın seçilmiş Belediye Başkanı Sayın Sözlü’yü kutlamaya gitmedi.

Aytaç Durak’a kişisel husumetinden, bu sözü edilen 3 trilyonun kaybında, manevi sorumluluğu olduğu söylense, yadırganmaz.

Bari denetim görevi iyi yapılsın. Kaçan-kaybolan paranın peşine düşülsün.

“Fetret Devri” işlemlerinin, adeta “Devr-i Sabık” yaratırcasına elden ve gözden geçirilmesi de, tüyü bitmedik yetim hakkına saygının bir gereğidir.

Böylesine durumlarda, “ibret olması için” kaydıyla hareket etmek, gevreğini içe büken yaklaşımdan daha evladır, hak ve hukuk bakımından da tercih edilmelidir.