Bazen bir kuş edasında hislerim. Kendimi öyle görüyor, farklı boyutların taşıdığı zamanların acımasızlıklarının ağırlığıyla uçamıyorum.  Bu ağırlıkların kötülüklerle beslenen bir yanı var biliyorum. Hislerim; iyiden taraf bir tavır ortaya koysa da kendimi saymakla bitmeyecek kötüler arasında aciz hissediyorum. Acizliğim; özgürlüğüne düşkün kuş olmaya niyetlerimin heveslerini yerle bir ediyor. Çelişkiler yaşıyor ve bu yaşadıklarımla, sol yanımın sahip olduğu umut dolu düşüncelerinin layık olmadığı, karşılık göremeyeceği davranışlar sergiliyorum. Bunu kendime yediremeyince içim içimi yiyor ve herkes gibi bende yerim olmayan kararmış düşlerin arasına çekiliyorum. Direniyorum…
Emekten, özgürlükten yana olan tarafımın düşüncelerinde ve söylemlerinde anlık sapmaların kırıntılarını seziyor, sonrasında bu durumdan müthiş şekilde rahatsız oluyorum.  Bazen de kendimce yanlış gördüklerimin sadece kendi vicdan muhasebemde kötülere, kötülüklerine boyun eğmeden değişmediğini görüyor, bununla da gurur duyuyorum.
İçsel devinimlerimin benzer biçimde gel gitleri ve karmaşıklığıyla yüreğimi alabildiğine yoruyorum. Üstelik yorgunluğuyla özelliklerini yitirmeye ramak kalmış bu yürekten sevda adına bir şeyler bekliyorum. Böyle bir yürekten sevda çıkmayacağını gördükçe kabullenmek zor geliyor ve bundan dolayı rahat durmuyorum. Yani boşu boşuna da olsa bu uğurda arada sırada koşturmaya devam ediyorum. Bu koşuşturmalarda biterse bir yanı iflas etmiş olacak yüreğim, bedenimi kökünden sökülmüş bir ağaç misali yıkacaktır inanıyorum.
Yaralanmaya, kırılmaya ve yozlaşmaya başlayan bir kültürün içinde insanlıktan çok uzak duygulara sahip olarak yetişmişler tarafından, hırpalanmaya müsait narin bir bedende gözyaşlarımı silemiyorum. Tamda bu anda kuşa sorsak; kuş olmaya niyetli bedenimi kendinde görmek istemeyecek diye düşündükçe ağlıyorum. Hem avcıların tarafında, hem avlananların tarafında olmak zihniyetinin çarpıklığında bitmek bilmeyen yanlışlarım... Yanlışlarımı; düşüncelerimde değiştirmeye çalıştığım bedenlerin temiz kanatlarının çırpınışlarıyla bir bir sayıyorum.
Çürüttüğüm fikirlerim oluyor ve yanlışlarımla morarıp çürümeye başlayan bedenimin ağrılarını sahiplenen temelsiz, başıboş davranan hücrelerim… Kesip atmalıyım ya da bir ömür boyu katlanmalı.
Kanadı kırılmış bir güvercinin kangrene dönen yarasının,  tüm bedeni hapsedip sararak hareketsiz bırakması misali ağrılarım. Ağrılarım sol yanımın yılgınlığına kırgın, sol yanım yaşamın bozuk düzeninin kıramadığı çarklarına. Bu çarklar insanı; tek tek dost ve arkadaş ezip tüketen bir değirmen taşına döndürebilir. Öyle ki içine alıp, dişlileri arasında duygusuz halde bırakıp kendine benzetebilir. İnsanlığın emek sömürüsü, zulmü, vahşeti, kulun kula köleliği, yaşamı zindana çevirmesi hepsi bu çarkların arasında…
Bu dişliler arasında yer almak istemeyenlerin azaldığı ortada. Sayıları azda olsa çokta olsa, değerleri yerle yeksan eden bu mekanizmanın bir parçası olmaya değil kuş olmaya hislerimizin çoğalması gerekliliği yaşanabilir bir dünyanın yarınlarında. Kuş olalım, duygularımızın beslendiği yüreklerimizin hafifliğiyle uçalım, kuş olalım… Yoksa sürekli kırıldığım hayatta, dünya durana kadar bende kırgınım hayata.