Sabah erkenden kalkıp, düşünce boyutlarımın sınırlarını zorlayarak, gölgelere ve akbabalara inat merhaba diyorum yaşama. Karıncanın incitilmemesini kendisine zırh haline getirmiş, bir buldozer gibi aslında, önüne ne çıkarsa ezen zalimlere inat merhaba. Dostlar, size de merhaba. Görmediğim, gözlerinin içine doya doya bakıp heyecanla dinleyemediğim, oturup karşılıklı sıcak kaçak bir çay içemediğim, şimdi daha da uzakta olan dostlar… Mesafeler sadece fiziksel bir ayrılıktır. Yani içinde bilim ve matematik vardır. Soğuk mu soğuk, büyüdükçe hüznü de büyüten rakamlar ve birimler vardır. Oysaki duygularımız, yaşam içindeki mücadelemiz öylemi! bunlardan çok ama çok farklı, yüreklerimizin derinliklerindeydi. İçten bir selam salsak dahi, hemen ulaşıverir yerine biliyorsun. Ve içinde nice özlem biriktirdiğimiz gözyaşlarımız, tüm zorluklarla baş etmiş umutlarımız, gözlerimizden beraberce akıp gülmeye devam ediyor. Dosta hayran kalan yanlarımızla; canı cana katarcasına, erdemden haber alırcasına, akan suya, başı dimdik ağaca, soğuk mu soğuk üşüten rüzgara ve tüm sağır kulaklara duyurmaya devam ediyoruz kendimizi.

Eğitim emekçisi öğretmenlerimiz için aşağıdaki sözleri, öğretmenler gününün sabah saatlerinde, sosyal medya hesabından tüm samimiyetimle, tüm içtenliğimle yazmıştım. Yazdıklarım;

“Büyük çoğunluğu, ülkemizin zorlu yaşam koşullarına göğüs germiş, okul sıralarında yıllarca dirsek çürütmüş, aileleri senin benim gibi toplumun üreten kesiminden olan, sayıca az olsalar da halkın büyük çoğunluğunu sömüren hatta maaşının artışında sendikadan daha etkili burjuvanın şımarık çocuklarını da eğiten, atanamayan, anne babasına yük olduğunu düşünüp (…), atanmayı talep ettiğinde gaz yediği yetmiyormuş gibi sesini çıkardığı için bilinçli! yurdum insanından dahi tepki gören, krediyle yaşama mecbur kılınmış, sokakta, okulda, derste kıymeti bilinmeyen sevgili öğretmenlerimizin, mücadeleyle geçen günlerinin ellerinden öperim…” demiştim.

Mesajı yazdığım günün akşamı, işten eve geldim. Haber programlarına göz atarken, neredeyse tüm kanallarda canlı olarak, cumhurbaşkanının öğretmenler gününe özel resepsiyonunda konuşması vardı. Güne özel mesajlar verdi. Öğretmenler pür dikkat dinler vaziyette görünüyorlardı. Konu ülkemiz sınırlarını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülen Rus uçağına geldi. Cumhurbaşkanı; defalarca sınır ihlalinin kabul edilemeyeceğini, tüm uyarılara rağmen ihlalin devam etmiş olmasına, angajman kuralları çerçevesinde gerekli cevap verilerek, sonradan Rusya’ya ait olduğu belirtilen uçak düşürülmüştür dedi. Bu sözlerden sonra öğretmenlerden müthiş bir alkış koptu. Uçak düşürmenin alkışlanacak neyi vardı anlamak mümkün değildi. Cumhurbaşkanı da alkışlanacak bir durum olmadığını ve bu durumla karşı karşıya kalmaktan ızdırap duyulduğunu belirtti. Gelecek nesilleri eğitmesi adına teslim edilen öğretmenler buysa, vay halimize demek gerek. Elbette öğretmenlerimizin tamamı, oradakiler gibi sorgusuz sualsiz her şeyi alkışlayanlardan oluşmuyor. Zaten gelecek nesilde şakşakçıların değil, ilkeli ve idealist öğretmenlerin eseri olmalıdır. Yoksa durum gerçekten çok kaygı verici.

Adnan Yücel’in rüzgarla bir şiirinde belirttiği gibi; düşü gerçek kılacak aşktan, barıştan, sevgiden ve güzellikten yana olan erdemli canlara, yitirdiklerimize selam olsun…

Rüzgar çocuk sesleriyle / mavi bir düş kurar gökte

Sözde türkü dalda çiçek / olur açar her yürekte

Gözden perde iner birden

Düşü gerçek kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir.