Sonsuz bir yaşam beklentisi ve özlemidir istediğimiz. Şuan için değil sadece; yarın, öbür gün ve daha ertesi içinde gelecek nesillere yaşanabilir bir çevrenin bırakılması adınadır mücadelemiz. Solunan temiz derin bir nefesin, dünyevi hırslar ve beklentiler uğruna kirletilmesine karşıdır söylediklerimiz. Oportünist bir çizgi dışına çıkması beklenmeyen, sadece kazanç üstüne kazanç eklemeye güdümlü, yaşam adına birkaç iyilikle kötülüklerini örtmeye çalışarak vicdani rahatlık sağlayan omurgasız egemen sınıf; Yırca da kesilen zeytin ağaçlarına, 3. köprü inşaatında kesilen yüz binlerce ağaca, Yumurtalıkta var olan termik santrale yenilerini ekleyerek yaşamın yok edilmesine, 3. havalimanı inşaatında onlarca sulak alanın ortadan kaldırılmasına vb. üzülecek insani değerlere sahip değildir biliriz. Kaybedilen halkımızın ortak değerlerine, doğal çevremize ve yaşam alanlarımıza yapılan müdahaleler karşısında durup, doğruları söylemeye devam ederiz.
Ülkede onlarca noktada çevre ve doğanın tahribatı söz konusu iken, son günlerde Akkuyu da yapımı devam eden nükleer güç santrali ile ilgili reklamlarda, nükleer enerji ile teknolojik bir gelişimin ve kalkınmanın sağlandığı vurgusu yapılmaktadır. Teknolojik gelişme ve ulusal kalkınma sağlayacağı ima edilen reklamlarda çocuklar, milli unsurlar (bayrak, milli forma) kullanılarak aydınlık ve güçlü bir gelecek sağlanacağı düşüncesi verilmeye çalışılmaktadır. Reklamlarda bu unsurların kullanılması toplumun milli duygularını ve konu hakkındaki yetersiz bilgisini istismar eder niteliktedir. Tamamen Rus sermayesine sahip bir şirketçe gerçekleştirilen santralin ülkemiz açısından “milli” olarak kabul edilecek herhangi bir durumu bulunmamaktadır. Reklamda ana motif olarak kullanılan ışık simgesi ise; ülkenin ve geleceğin aydınlatılmasının santralle sağlanacağı gibi aldatıcı şekilde bir algı yaratmaktadır.
“Türkiye tarihinin en büyük yatırımını gerçekleştiriyor, enerjide dışa bağımlılıktan kurtuluyor” denilmesi, iki ülke arasında yapılan sözleşmeden de anlaşılacağı üzere; yanıltıcıdır. Akkuyu Nükleer güç santralinin sermayesinin tamamının Rus şirkette olduğu, şirketin sahip olduğu %100’lük bu payın da hiçbir zaman yüzde 51’in altına düşmeyeceği sözleşmede hüküm altına alınmıştır. Santralin kurumu aşamasında kullanılacak ileri teknoloji Rusya’dan getirilecek olup, üretilecek enerjinin sahibi de Rusya olacaktır. Enerjide dışa bağımlı olan ülkemiz, enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü oluşturan petrol ve türevi maddeleri yabancı ülkelerden temin etmektedir. Enerji üretiminde kullandığımız maddelerin temininde en yüksek pay Rusya’dadır. Yani bu durum enerjide Rusya’ya bağımlı bir durumdayız demektir. Akkuyu Nükleer Güç Santralinde elektrik üretimi için kullanılacak nükleer yakıt Rus şirket tarafından ithal edilecektir. Santralin yapımındaki teknoloji ve işletilmesi aşamasındaki yakıt ülkemizden değil dışarıdan temin edileceğinden, dışa bağımlıktan kurtulmak söz konusu değildir.
Söylendiği gibi nükleer güç santralleri çevreci olmamakla birlikte, aksine oluşan nükleer atıkların taşınması, depolanması, bertarafı aşamalarında birçok sorun yaşanmasına neden olan bir sürece sahiptirler. Bu süreçlerde yaşanacak herhangi bir nükleer kazada, etkilenecek sadece Mersin halkı değil rüzgarla, suyla kilometrelerce taşınan saçıntılar birçok şehrimizin hatta ülkenin bundan zarar görmesine neden olacaktır. Tecrübeyle sabitlenmiştir ki, nükleer kazalar meydana geldiğinde doğrudan veya dolaylı olarak milyonlarca insanın olumsuz etkilenmesine, ölümüne, sonraki zaman diliminde etkilenen insanlardaki kanser oranının artmasına neden olmuştur. Buna; Karadeniz Bölgemizde Çernobil nükleer santral kazasından sonra yaşanan kanser vakaları örnek verilebilir. Birçok ülke artık nükleer güç santrallerini teker teker kapatarak, temiz enerjiye yönelmektedir. Rüzgar, güneş, jeotermal, biyogaz, dalga gibi enerji türlerinden yararlanmaktadır. Dışa bağımlılığın azalması için temiz enerjinin teşvikinin halk için yapılması, insanların bu teşvikle mevcut enerji sisteminin dışına çıkarak kendi enerjilerini üretmelerine imkan sağlanmalıdır.