Bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı erkinin yeni temsilcileri yürütme erkini temsil eden Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım'ı ayakta karşıladılar ve konuşmaları  esnasında da her sözünü alkışladılar.

Hakim ve savcı atamalarının yapıldığı tören, ne yazık ki; yargının siyasetten gelen yürütmenin denetiminde, etkisinde, ekseninde olduğunu ve bağımsızlığın sadece kağıt üzerinde kaldığını bir kez daha ortaya koydu.

Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının olmadığı; Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan hâkim ve savcı atamasında çok çarpıcı örneğiyle bir kez daha yaşanmıştır.

Daha önce de bazı yüksek yargı mensuplarının Cumhurbaşkanı karşısında cüppelerini iliklemeye çalışıyormuş gibi görüntülenmesi tartışma konusu olmuştu.  Ayrıca yüksek yargı üyeleri 2016 yılında da Cumhurbaşkanının arkasında birlikte çay kesmişlerdi.

Baro Başkanı Av. Veli Küçük, konuya ilişkin yazılı açıklamada bulundu.

 “YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE ADALET BİR KEZ DAHA ZEDELENMİŞTİR”

“Dün Cumhurbaşkanlığı Saray'ında gerçekleştirilen yargıç ve savcı kura töreninde partili Cumhurbaşkanı ve Başbakan yargının yeni mensuplarınca ayakta karşılandığı gibi konuşmaları esnasında da her sözleri alkışlanmıştır.

Hukukun üstünlüğünü sağlayan mekanizmaların sağlıklı biçimde işleyebilmesi için yargı bağımsız olmalıdır. Bu güçler ayrılığına dayalı parlamenter sistemin ve demokrasinin en önemli unsuru ve olmazsa olmazıdır.

Yargı erkini ilgilendiren hakim savcı kura çekimi töreninin, yürütme erki, partili Cumhurbaşkanlığı Sarayında yapılması hem "demokrasinin" kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır, hem de siyasi etik açısından yanlıştır.

Yargıçlar ve Savcılar, bağımsız ve tarafsız olmak zorundadırlar. Bu yoksa yargı ve adalet bir gün çöker. Maalesef dün yaşananlar yargı bağımsızlığını ve adaleti bir kez daha zedelemiştir.

"DANIŞTAY BAŞKANININ KIZINA İLTİMAS"

Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün kızı ilk görev yeri olarak kurada Elazığ Hâkimliği’ni çekmesi,  ancak 24 saat geçmeden de yıldırım terfisi ile dün akşam yayımlanan mazeret kararnamesi ile Yargıtay Tetkik Hâkimliği’ne atanması yargıda korumanın, kollamanın, adam kayırmanın ve yüksek yargıyı temsil edenlerin diyet borcunun ödendiğini göstermiştir.

Bu arada Yargıtay 6. Daire eski Başkanının oğlunun da tayinin aynı şekilde 24 saat sonra Ankara'ya yapılması da aynı bakış açısının ürünüdür.

Gelişmiş ve çağdaş ülke demokrasilerinde bu uygulamaları asla göremezsiniz.  Oysa dünyada hukukun üstünlüğü kavramının ülkelerde en kuvvetli olgu yargı ve adalettir.

"ADALET KUTUP YILDIZI GİBİDİR"

Adalet bir kutup yıldızı gibidir, sabit yerinde durur, bütün kainat da onun etrafında döner. Kim olursa olsun ister Cumhurbaşkanı, Başbakan,  genel başkan, devlet kurumları, STK’lar, yurttaşlar ve tüm kainat hep adaletin etrafında döner. Bağımsız yargı yürütme karşısında ayağa kalkmaz ve  alkışlamaz. Ancak bugün siyasi iktidar ve temsilcilerinin uygulamaları neticesinde adalete olan güven yurtaşlarımız nezdinde en dibe vurduğu dönemdedir.

Yargı siyasi iktidarın bütün baskılarından ve güçlerden uzak olmalıdır ki tarafsız karar verebilsin. Yargıç bağımsızlığının beş temel unsuru vardır: yargıcın yansızlığı, yargıcın devlet karşısında bağımsızlığı, yargıcın özerkliği (düşünce bağımsızlığı), toplum karşısında yargıcın özgürlüğü, kendine karşı yargıcın bağımsızlığıdır.

"SİYASİ İKTİDAR YARGIDA KADROLAŞIYOR"

Yargının politikaya bulaştığı yerde de Adalet sekteye uğrar. Bu noktada yapılması gereken işin bütün güçlere karşı yargı ve yargıcın bağımsız kılınmasıdır. Bugün ataması yapılan hakim ve savcılar içerisinde bir vahim durum var ki ; siyasi iktidar mensubu oldukları, partide çeşitli görevlerde yer aldıkları açıkça bilinen malum ve maaruf isimlerin olması mülakatlarda korundukları, siyasi iktidarın yargıda kadrolaştığını göstermektedir.

Gerek hakim - savcılık sınavlarındaki mülakatlar ve gerek hakimlik stajı sonrası mesleğe kabul aşamasında sınavlardaki mülakatların çok kısa sürede yapılması, sorulan sorular, verilen yanıtlar tutanaklara ve görüntü kayıtlarına alınmaksızın yargısal denetimden kaçırılarak, şeffaflığın sağlanmaması siyasi iktidarın yargıda kadrolaştığını daha net göstermektedir.

Kişisel beklentilerin ve ikbal kaygılarının hakimlik - savcılık gibi kutsal mesleğin temsilcisilerinin gözlerini köreltmeyeceğine inanmaktayız.

Biz hukukçular olarak isteğimiz ve dileğimiz; hakim ve savcıların liyakat esasına belirlenerek, yapılan işlemlerin şeffaf ve denetlenebilir şekilde, yargı denetimine uygun yapılarak hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin teminatı olan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmasıdır.Kamuoyuna saygıyla sunarım"