Genç hukukçulara cübbelerini Av. Tuğçe Nermin Türk, Av. Tayyar Yılmaz, Av. Ahmet Durukan, Av. İlksen Nazlı ve Av. Ata Karazincir giydirdi.

Mahmut Esat Bozkurt Avukatlar Salonunda gerçekleşen tören öncesi Baro Başkanı Av. Veli Küçük, yaptığı konuşmada genç meslektaşlarını kutladı ve keyifli bir meslek hayatı diledi.

Ruhsat heyecanı yaşayan genç meslektaşlarının ailelerine, emek ve destek veren örnek alınan kıymetli büroların avukatlarına teşekkür ederek, onları kutladı. Başkan Av. Küçük yaptığı konuşmada ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.  Baro Başkan ülkemizde yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının yaşama geçmediğini, bunun en son örneğinin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan “Şura-yı Devlet’ten Danıştay’a Uluslararası Sempozyumu” olduğunu ifade etti.

“Şura-yı Devlet’ten Danıştay’a Uluslararası Sempozyum” açılışında Cumhurbaşkanı'nın yargıya dair sözlerine Baro Başkanı Av. Veli Küçük, tepki gösterdi: "Cumhurbaşkanı'nın, 'Yargıdan müsaade alacaksak ben bu makamda durmayayım' şeklindeki sözleri, birbirini kontrol ve denetim mekanizması oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesinin içselleştirilemediğinin en somut örneğidir. Danıştay 8. Hukuk Dairesi'nin Andımız ile ilgili kararı hukukilik kavramı ve kamu yararı ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş bir Yüksek Yargı kararıdır. Bu karara karşı yine hukuksal yollar yürütülmeli, yargıya gözdağı ve baskı algısı yaratacak sözler ülkemizin en üst kademe devlet görevlisi Cumhurbaşkanı tarafından sarf edilmemelidir.

Yargı son dönemde ülkemizin en tartışmalı kurumu haline getirilmiştir. 2 hafta önce "Brunson davasında yargı ne karar verirse ona uymak zorundayım". derken, "Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarırken Danıştay'dan izin alacaksak o zaman ben bu makamda durmayayım, çekeyim gideyim" denilmesi, şeffaf, denetlenebilir ve yargı süzgecinde olması gereken devlet yönetimi ilkesini hiçe saymak anlamı taşır.

Karadeniz gezisine katılarak Cumhurbaşkanı'nın arkasında 'çay keserek' yargı bağımsızlığına aykırı ve zarar verecek görüntüye sebebiyet veren Yüksek Yargı mensuplarının bu kez idari bir tasarrufla ilgili verdikleri kararda hedef haline gelmesi kabul edilemez.

Yargıya kadrolaşma zihniyeti ile bakan siyasi iktidar son dönemlerde hakim-savcı alımlarında; siyasi iktidar partisine mensubiyeti ile bilinen, il ve ilçe yönetimlerinde, kadın ve gençlik kollarında yer alan malum, maruf kişileri göz göre göre bu mesleğe kabul ederek liyakat esasını bir kenara bırakmıştır.

15 Temmuz hain darbe girişimi sürecinin önemli unsurlarından olan ve çok uzun yıllara dayanan yargının cemaat ve dini yapılanmalara teslimi uygulamaları şimdilerde aynı zihniyet ile başka güç odakları üzerinden yapılmaktadır.

Gelişmiş ve çağdaş ülke demokrasilerinde bu türden uygulamaları asla göremezsiniz. Oysa dünyada hukukun üstünlüğü kavramının ülkelerde en kuvvetli olgu yargı ve adalettir.

Unutulmamalıdır ki, hukuk ve adalet kavramı objektif kriterler çerçevesinde bir gün herkes için gereklidir. " dedi