Gündoğdu yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verdi;

"Adana’nın Aladağ ilçesinde 29 Kasım akşamı bir yurtta çıkan yangında 11’i çocuk 12 kişi hayatını kaybetti, 24 kişi ise tedavi altına alındı. Bu acı olayda yitirdiklerimizin yakınlarına başsağlığı, hastanelerde tedavi altında olanlara da geçmiş olsun dileklerimizi iletiriz.

Bu büyük trajedinin ardından, daha önceleri de yaşanan benzeri olayların bir kere daha yaşanmaması ve sorumluların hesap vermesi için adımlar atılması gerekmektedir.

Ancak görünen o ki sorun “teknik” bir sorun olarak tarif edilmekte ve bu tarif üzerinden hem atılması gereken adımlar hem de hesap vermesi gereken sorumlular bilinçli bir biçimde sınırlandırılmaktadır.

Evet, çocuklarımızın ölümüne neden olan bu büyük yangında bir dizi teknik ihmali ilk bakışta dahi saptamak mümkündür.

Çatının ve duvarların ahşap olması yangının hızla yayılmasına neden olmuştur.

Bina yurt olarak kullanıma uygun bir bina değildir. Ve bu böylesi bir binanın yurt olarak kullanımına olanak verilmesinde, yapıldığı söylenen denetlemelerde binanın uygun olmadığının “görülmemesinde”, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Adana Valiliğinin ve Adana Belediyesi’nin kusuru olduğu açıktır.

6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu kapsamında yapılması gereken denetimler sonucu Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmeliğe uygun olmayan durumların saptanması gerekmekteyken, bu konuda da bir “ihmal” olduğu da açıktır.

Böylesi binalarda yangın çıkışlarının kapıları, içeriden açılabilir dışarıdan açılamaz kapılar olması gerekirken, bugün hala “kapılar kilitli miydi, değil miydi” tartışması yapıldığı görülmektedir.

Ancak bu büyük trajedinin “teknik” gibi görülen bu nedenlerinin arkasında, yıllardır eleştirdiğimiz “politik” tercihler yatmaktadır. Yeni trajedilerin önlenebilmesi bu politik tercihlerin değiştirilmesi ile mümkündür:

1. 6331 sayılı yasa ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği denetimlerinin piyasaya devredilmesi yıllardır eleştirdiğimiz politik bir tercihtir. Denetimleri “özelleştirmek”, hem sermaye için “denetimsiz büyüme” fırsatı hem de denetim işinin kendisinden de “birikim” sağlanmasına olanağı vermektir. Bu iktidarın tüm eleştirilerimize rağmen dayattığı, Soma’dan Ermenek’e Torunlar’dan Şirvan’a ağır sonuçlara rağmen ısrar ettiği politik tercihidir. Çözüm ise sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile oluşturulmasıdır.

2. Neoliberal politikalarla sosyal devletin çökertilmesi, eğitimin bir “maliyet” olarak görülmesi, köy okullarının kapatılması, taşımalı eğitime geçilmesi, ilköğretim çağındaki çocukların yurtlara mahkum edilmesi, yeterli kamusal parasız yurt açılmaması, çocukların tarikat-cemaat ağlarına mecbur bırakılmaları politik bir tercihtir. Bu politik tercihin sonucu bir yandan “ataması yapılmayan öğretmenler”, kapısına kilit vurulan okullar, kapatılan yurtlar, çöken kamusal eğitim ve Aladağ’daki bir babanın “çaresizdik, başka seçenek yoktu” çığlığı iken diğer yandan eğitimin özelleştirilmesi ve laiklikten daha da uzaklaşmasıdır. Çözüm, kamusal-parasız ve laik eğitim politikalarıdır.

3. Aladağ’daki trajedinin ardından ülkemizde birçok yurtta yangın merdivenlerinin kilitli olduğu ortaya çıkmıştır. Bir çocuğun dışarı çıkmasını, ölmesinden daha büyük bir tehlike olarak gören anlayış maalesef bu ülkede iktidar tarafından politik bir tercih olarak beslenmektedir. Israrla kız çocuklarının evlendirilmesini, yani çocuk istismarını Meclis’te yasallaştırmaya çalışan bir anlayışın, bir başka yüzü yurtlarda çocukların üzerine yangın merdivenlerini kapatmaktır. Çocuk istismarı, yurtlardaki olumsuz koşullar ve çocuk işçiliği ile ilgili çalışmalar yapan Gündem Çocuk Derneği’ni KHK ile kapatmak, buna karşın cemaat-tarikat kurumlarının denetimsiz ve kamu desteği ile büyümesini sağlamak politik bir tercihtir. Çözüm, çocuk işçiliğine, çocuk istismarına, çocuk yaşta evliliğe karşı tavizsiz mücadele etmeyi ve çocuklarımızı özgür, eşit yurttaşlar olarak yetiştirmeyi hedefleyen politikalardır.

4. Bu büyük trajedinin ardından iktidarın aklına gelen ilk şeyin “yayın yasağı” getirmek olması politik bir tercihtir. Halkın gerçekleri öğrenmesini ve haber alma hakkını engelleyerek, bu devranın böyle dönmesi amaçlanmaktadır. Bu sayede iktidarlar bir süre korunabilir ancak eleştirinin yasaklandığı bir toplum yenilemez ve içten içe çürür. Çözüm, halkın haber alma hakkını ve Anayasal güvence altındaki basın ve ifade özgürlüğünü kayıtsız şartsız tanımaktır.

En başta ifade ettiğimiz “teknik sorunlara” ve “ihmallere” yol veren politik tercihler değişmediği müddetçe, trajedilerin bir gün bile eksik olmadığı bir ülkeye dönüştüğümüz açıktır. Soma’nın ardından da “yaşananlardan ders çıkarılacak”, “hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” denmişti ve Türkiye’de o günden bugüne 15 Soma katliamı kadar işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Yeni Aladağ’lar yaşanmaması için, Aladağ katliamının her düzeydeki sorumlularından hesap sorulması için, çocuklarımıza onurlu bir gelecek ve laik-demokratik bir ülke bırakmak için mücadeleye devam edeceğiz"