İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesi 17 Ağustos Marmara Depreminin 18. Yıldönümünde basın açıklaması ve “Depreme Duyarlık Sergisi” açılışını gerçekleştirdi. İMO Adana Şube binasında yapılan basın açıklaması ve sergiye; CHP Adana Milletvekili ve İMO Adana Şube üyesi İbrahim Özdiş, Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar, TMMOB Adana İKK Sekreteri Ali Kuzu, EMO Adana Şube Mehmet Mak, Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan, SES Adana Şube Başkanı Muzaffer Yüksel, İMO Adana Şube Yönetim Kurulu Üyeleri Suphi Civelek, Duygu Argunşah, A.Berdan Dinçyürek, Hıdır Çak ve çok sayıda davetli katıldı.

İMO Adana Şube Sekreter Üyesi  Zekeriya Turanbayburt, Yönetim Kurulu adına yaptığı açıklamada kentlerimizin depreme hazırlıklı olmadığını vurguladı. Turanbayburt,  “Ülke tarihinin en acı depremlerinden biri olan Marmara Depreminin üzerinden 18 yıl geçti. 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Gölcük merkezli depremde, resmi verilere göre 20 bin insanımız hayatını kaybetti, binlerce insanımız yaralandı, 300 binden fazla yapımız yıkıldı veya hasar gördü.” diye konuştu.

Ülkemizde; deprem, sel, su baskını, heyelan ve taşkın gibi doğal olayların sıkça yaşandığını, yakın zamanda Çanakkale, Manisa,  Adıyaman ve İzmir, son olarak da Muğla ve ilçelerinin depremden nasibini aldığını hatırlatan Turanbayburt, “Yine haziran ve temmuz aylarında Ankara ve İstanbul başta olmak üzere yurdumuzun birçok kentinde su taşkını ve sel baskınları oldu. İstanbul’daaltyapı eksikliği ve kentin betonlaşması nedeniyle birkaç kez yağan yağmur taşkınlara sebep oldu, kent yaşamını felç etti. Öngörülebilen bir yağmur afete dönüştü, hayat durdu” dedi.

“ÜLKE TOPRAĞININ YÜZDE 92’Sİ DEPREM TEHLİKESİ ALTINDA”

Türkiye’de afetlerin sonuçlarından ders çıkartılmadığını ifade eden Turanbayburt, şunları söyledi: “Kentlerimiz depreme hazırlıklı değil. Sel ve su baskınları doğal bir hal aldı, afete dönüştü. Isı adaları oluştu iklim değişti. Hava düne göre çok daha fazla kirlendi. Tüm bu gerçeklere rağmen, yeni inşaat ve kentsel dönüşüm uygulamaları ile sosyal ve toplumsal sorunlar çoğalmaktadır.

“NÜFUSUN YÜZDE 70’İ DEPREM TEHLİKESİ YAŞIYOR”

Ülke gerçekleri de hazırlıklı olmamıza işaret ediyor. Ülke topraklarımızın yüzde 92’si deprem tehlikesi altında; yüzde 66’sı ise birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer almaktadır. Nüfusu bir milyonun üzerinde bulunan 11 büyük kent ve ülke nüfusumuzun yüzde 70’i, deprem tehlikesi altında bulunuyor. Yine büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır. Üstelik bu tesisler Doğu Marmara’da toplanmıştır.

Ülkemizde yaklaşık olarak yirmi milyon mertebesinde yapı stoku bulunmaktadır. Orta büyüklükte bir depremde bile yapılarımızın hasar görmesi ve can kayıplarının ortaya çıkması yapı stokumuzun büyük bir risk taşıdığını önümüze seriyor. Ancak yapı envanteri ile ilgili bütünlüklü bir çalışma mevcut değildir.

Van depremi sonrası hızla, deprem tehlikesi gerekçesiyle "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” çıkarıldı ve kentsel dönüşüm projeleri hız kazandı. Ancak uygulamalara baktığımızda; deprem tehlikesinin arka planda bırakıldığını ve kentsel dönüşümün, inşaat sektörünün gelişimine ve sermaye artırmaya hizmet eder hale getirildiğini görmekteyiz.

“YAPI STOKU GÜÇLENDİRİLMELİ”

Bugün ne yazıktır ki ticari kaygı teknik kaygının önüne geçiyor. Üniversite, meslek odası ve endüstri arasında olması gereken işbirlikleri önemsenmiyor. Kamu yararı doğrultusunda çalışmalar yapan Meslek Odalarının yetkileri giderek budanıyor. Tüm bunlar yapı üretim sürecinde olumsuzluklara neden oluyor.

Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamak için insan odaklı uygulamalarla mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesi gereklidir. Yeni yapılacak yapıların üretiminde de bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeler esas alınmalı, proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Ayrıca yapıların sigorta kapsamına alınması da deprem zararlarını azaltmanın bir diğer yolu olarak söylenebilir.

Kentimiz Adana’da da, afet ve deprem açısından riskli yapı stokunun önemli bir kısmının yenilenmesi kalanların da güçlendirilmesi gerekmektedir. Ancak bu yenileme projelerinde, depreme dayanıklı ve vatandaşın hakkını hukukunu koruyan sağlıklı yaşam alanlarının yaratılması hedef alınmalıdır. Olası bir depreme kentin hazır olması büyük önem taşımaktadır. Adana’da deprem toplanma alanlarının sayısı, niteliği, kamuoyu tarafından bilinmesi, bu alanların yakınında helikopter pistlerinin olması önemlidir. Deprem anında toplananların ihtiyaçlarının karşılanmasını temin edecek çalışmaların önceden yürütülmesi gerekmektedir. Yine sağlık desteğinin de anında verilebilecek düzeyde örgütlü olması sağlanmalıdır. 

“GELECEĞE GÜVENLE BAKMAK İSTİYORUZ”

Marmara Depreminin 18. yılında bir kez daha hatırlatmak gereğini duyuyoruz; kent politikaları, yapılaşma; bilime, tekniğe ve akla uygun bir perspektifle, rant için değil, toplum yararı için ele yapılmalıdır. Afet, bir doğa olayının kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Doğanın kendi kuralları her zaman işleyecektir. Önemli olan yaşanacak olayları afete dönüştürmeyecek yapıların üretilmesi ve sağlıklı bir çevrenin yaratılmasıdır.

Biz İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak geleceğe endişeyle değil, güvenle bakmak istiyor ve bu isteğimizin her zaman arkasında olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz. Çünkü toplumsal duyarlılığımız, yaşamın kutsallığına olan inancımız, bilimsel ve mesleki gerçeklikler bunu gerektiriyor.”

Zekeriya Turanbayburt, ayrıca İMO Adana Şube binası ve M1 Alışveriş Merkezinde 15-16-17 Ağustos günleri eş zamanlı olarak açık kalacak olan Depreme Duyarlılık Sergisine tüm Adanalıları davet etti.