VURAL KÖSE / GÜNAYDIN ADANA GAZETESİ

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Adana İl Temsilcisi İsa Kayadan, öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yaşadıkları sorunlar nedeniyle buruk kutladığını belirtti. Konfederasyona bağlı Eğitim-İş sendikasının 33 ilde 1004 öğretmenle yaptığı “Öğretmenlerin Borç Durumlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri” araştırmasına göre öğretmenlerin yüzde 45’inin kendine ait evi, yüzde 43’ünün arabasının olmadığı, yüzde 53’ünün kirada oturduğu, yüzde 29’unun ek iş yaptığı, yüzde 79’unun bankalara, yüzde 39’unun şahıslara, yüzde 41’inin esnafa borçlu , yüzde 81’inin kredi kartı borcu olduğu sonucunun çıktığını aktaran Kayadan, kutsal bir meslek olarak kabul edilen idealist mesleği öğretmenliğin itibarsızlaştırılıp, etkisizleştirildiğini söyledi.

Türkiye’deki 727 bin öğretmenin yüzde 70’inin 40 yaşın altında olduğuna dikkati çeken Kayadan, böylesine bir yapının örgütlenme açısından zayıf olduğunu ifade etti. Öğretmenlerin yaşadıkları ekonomik sıkıntılar nedeniyle bıkkınlık yaşadığını vurgulayan Kayadan, eğitim-öğretime ayrılan bütçenin sadece yüzde 8’inin yatırım için kullanılabildiğini vurguladı. Cumhurbaşkanlığı sarayı ve uçağı için harcanan parayla 12 derslikli 700 okul yapılarak bir ilin okulla donatılabileceğinin altını çizen Kayadan, ‘kariyer’ uygulaması nedeniyle öğretmenler arasındaki dayanışmanın ortadan kaldırıldığını savundu.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Adana İl Temsilcisi İsa Kayadan, öğretmenler olarak kutsal bir görevi yerine getirdiklerini ancak öğretmenlerin yaşadıkları sorunlar nedeniyle mutsuz olduğunu belirtti. Kayadan, öğretmenlerin yaşadığı sorunları gazetemize anlattı:

24 KASIM TÜM EĞİTİM BİLİM EMEKÇLERİNİN GÜNÜ OLMALI

24 Kasım’ın sadece öğretmenlerin değil, tüm eğitim emekçilerinin günü olması gerektiğine inanıyorum. Bugüne kadar öğretmenler dışındaki, perde arkasında kalan eğitim emekçilerini hiçbir zaman inkar etmedik, etmememiz gerek. Onların aynı haklardan yararlanmaları ve böyle günlerde onları da anımsamamız gerektiğine gönülden inanıyorum.

ÇUVALDIZI KENDİMİZE DE BATIRMALIYIZ

Hep iktidarı ya da yetkilileri eleştirmek yerine çuvaldızı biraz da kendimize batırmamız gerek. Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizdeki 727 bin öğretmenin yüzde 70’i 40 yaşın altında. Böyle dinamik bir yapı var ama örgütlenme açısından zayıfız. Her 10 öğretmenden biri  “Sendikaya hiçbir zaman üye olmam” diyor.  Sendika denilince çoğunlukla siyaset, çıkar gibi sözcükler çağrışım yapıyor. Özellikle eğitim sendikaları içerisinde böyle bir handikabımız var.

ÖĞRETMEN ÖRGÜTLERİ

Öğretmen deyince öğretmen örgütlerini mutlaka konuşmak gerekiyor. TÖS’den, TÖBDER’den gelen geleneğin günümüzde ciddi anlamda bozulduğunu kabul etmemiz lazım. Çünkü, onlar o dönemde siyasete ciddi anlamda temsilciler gönderiyorlar ve oralardaki kaliteyi yükseltebiliyorlar, daha örgün hareket edebiliyorlardı. Eylemlerle bir şeyleri kotarabiliyorlardı. Bugün ise oldukça dağınık bir haldeyiz.  Adeta birbirimizi görmezden gelip, fıkralara konu olan zebaniler gibi birbirimizin başına vuruyoruz. Bu hiç de hoş bir durum değil.

ÖĞRETMENLER ARAŞTIRMA YAPMIYOR

Öğretmen arkadaşlarımızın yüzde 50’si araştırma yapmıyor. Eğitimlere katılmıyor. Var olanla devam etmek istiyor. Yine yüzde 50’si on yıldan sonra bıkkınlık hissediyor. Yüzde 45’i 10 yılda kırgınlık,  meslekten kopma hissediyor.  Bunun birçok nedeni var. Bugün 50-60 bin ücretli öğretmen, 600-700 liraya sosyal güvencesiz olarak çalıştırılıyor. Ciddi bir emek sömürüsü var ve mesleğimiz itibar kaybediyor.

EĞİTİM FAKÜLTELERİ

Eğitim fakültelerini n 759 bin civarında kontenjanı var. Yılda 130 bin mezun veriliyor. AKP iktidarında bir dönemde en fazla 40 bin kişilik atama yapıldı. 40 bin atama yapıldığında bile 90 bin kişi açıkta kalıyor ama bu arada fakülteler mezun vermeye devam ediyor.  İstihdam alanı çok dar, bu nedenle genç arkadaşlarımız ciddi anlamda işsizlik sorunu yaşıyor. Birçoğu bunalıma giriyor, ailelerinden destek almak, mesleğinin yanından dahi geçmeyen alanlardan para kazanmak zorunda kalıyorlar. Bunun temelinde uzun boyutlu siyasi bir programın olmayışı yatıyor. TBMM’de 1990’lı yıllarda öğretmenlerin durumunun iyileştirilmesi için bir komisyon oluşturulmuştu. Ancak hiç somut bir durum sözkonusu değil. Özellikle son 10-12 yıldır aksine, geriye bir gidiş var.

İSTİHDAM SAĞLANMALI

Eğitim fakültelerindeki kalitenin artırılması ve mezun olacak arkadaşlarımıza istihdam sağlanması gerekiyor.  Bugün 350 bin arkadaşımız görev beklerken her yıl 130 bin mezun veriyoruz ama 50-60 bin arasında da ücretli öğretmen çalıştırıyoruz.  40 bin atama yapıp 50-60 bin de ücretli çalıştırıyorsanız demek ki, o arkadaşımızı işinize geldiği zaman yeterli buluyorsunuz. O zaman biz devlet olarak sosyal güvencesi olmadan ücretli öğretmen çalıştırarak emek sömürüyoruz. Öğretmenlik mesleğinin kutsallığını zedeliyor, yaralıyoruz. Öğretmenlikte her şey maddiyat demek değil. Öğretmen elbette ki idealist olmak, cefa da çekmek zorunda ama emeğinin karşılığını da alabilmeli. Örneğin Van depreminde bir arkadaşımız arkadaşını kaybetmiş, kendisi de yaralanmıştı.  Maaşını alamadığı gibi öğretmenevinde kalırken de kendisinden ücret talep edildi.  Terör örgütü tarafından kaçırılan öğretmenlerin ders ücreti yatırılmadı ve o arkadaşlarımız soruşturma da geçirdiler. Terörizm bunu yaparken sanki sorumlusu arkadaşlarımız gibi bir durum ortaya çıktı.

SINAVLAR GÜVENİLİRLİĞİNİ KAYBETTİ

Yapılan sınavlarda sınavın merkezinde bir sorun olduğunu görüyoruz. Soru sızdırmalar, kadrolaşmalar, kollamalar var. Türkiye’nin tartışılmaz sınav merkezi olan ÖSYM son 10 yılda olmadık derecede değer kaybetti. Güvenilirliğini, geçerliliğini yitirdi. Bunun sorumlusu gözlemcilik, oturum başkanlığı yapan öğretmen ya da eğitim bilim emekçisi değildir. Yüzüklerine varana kadar bu arkadaşlarımızın çıkardılar. Toplumda bunun merkezinde öğretmenler var gibi bir itibarsızlaştırma sözkonusu oldu.

ALO 147 İFTİRA HATTINA DÖNÜŞTÜ

MEB Alo 147’i kurdu. Arkadaşlarımız bir telefonla altı doldurulmayan konular nedeniyle soruşturma geçirdiler. Bu soruşturmalarda aklansalar bile onun aklandığını kimse bilmiyor. İade-i itibar diye bir durum sözkonusu değil. Herkes attığı iftirayla kalıyor ve iftirayı atanlara yönelik bir cezai yaptırım da yok.  Öğretmen arkadaşlarımız yedikleri iftirayla kalıyorlar. Bu bir itibarsızlaştırmadır.

EĞİTİMCİLERE YÖNELİK ŞİDDET

Arkadaşlarımız velilerle ve öğrencisiyle yüzyüze bırakıldı. Eğitim sistemi içerisindeki olumsuzlukların ilk dışa vurulduğu yer öğretmen, müdür yardımcısı, müdürler oldu. Veli tüm kızgınlığıyla  gelip tepkisini öğretmene gösteriyor. Karşı bir refleks olduğunda da ise fiili durumlar sözlü yada fiziksel şiddet durumları hatta cinayetler bile yaşanır hale geldi.  727 bin kişilik eğitim ordusu içerisinde mesleğini doğru icra etmeyen, öğrencisine, velisine yanlış yapan arkadaşlarımız da var ama bu tümünün itibarsızlaştırılmasını, hepsine leke vurulmasını gerektirmez.

4+4+4 ÖĞRENCİLERE, VELİLERE, ÖĞRETMENLERE VE EĞİTİM SİSTEMİNE ZARAR VERDİ

Özellikle 4+4+4 eğitim sistemiyle beraber önemli  sıkıntılar ortaya çıktı. Öğretmenler öğrencilerinden, bulundukları semtlerden ayrılmak, yeni bir plan-program yapmak zorunda kaldılar. Birçoğu norm fazlası oldu. Bu süreç hem öğrenci ve velilerimize hem de öğretmenimize ve eğitim sistemimize zarar verdi.

ÖĞRETMENLER ODASI PARAMPARÇA

Uzman öğretmen, baş öğretmen gibi unvanlarla ‘kariyeri’ uygulamasını getirip dayattılar. Sözleşmeli öğretmenliği kaldırdılar ama ücretli öğretmenlik devam ediyor. Kendi aramızda asil öğretmen, stajyer öğretmen gibi bölümlere ayrıldık. Öğretmenler odasında günün sıkıntıları, eğitim sistemindeki çarpıklıklar, eğitimin kalitesi konuşulmaz oldu. Herkes birbirinin dengesine ya da kazandığına bakıyor hale geldi. Bu öğretmenler odasındaki dayanışma yıkıldı.  Bu da örgütlenmeyi direk olarak etkiledi.

NÖBET ÜCRETİ VERİLMİYOR

Farklı iş kollarındaki kamu emekçilerine tuttukları nöbetler karşılığında ücret alabiliyor eğitim iş kolundaki öğretmenlere ücret talep edilmiyor.  Burada da bir angarya olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki dönemde öğretmenlerin tuttukların nöbetlerin mutlaka ücretlendirilmesi gerekiyor. Şu anda ekonomik durum izin vermiyor olabilir ama sembolik bir rakamla başlayıp süreç içerisinde mutlaka iyileştirilmesi gerekiyor. Başka yerlere rant, bütçe sağlanabiliyor ama eğitim-öğretime gelince sağlanamaması  ciddi bir sorun.

İSTATİSTİKLER EKONOMİK SIKINTIYI AÇIKÇA GÖSTERİYOR

Konfederasyonumuza bağlı Eğitim İş Sendikası Genel Merkezi’nin 33 ilde 1004 öğretmenle yaptığı anket öğretmenlerin yaşadığı ekonomik sıkıntıları tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ankete göre öğretmenlerin yüzde 45’inin kendine ait evi, yüzde 43’ünün de arabası yok. Yüzde 53’ü kirada oturuyor ve yüzde 29’u ek iş yapıyor.  Yüzde 79’unun bankalara, yüzde 39’unun şahıslara, yüzde 41’inin ise esnafa borcu var. Ayrıca yüzde 81’inin kredi kartı borcu da bulunuyor.

SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLÜR?

Sorunlar çözümsüz değil elbette. İşe eğitim fakültelerinden başlanmalı ve hem eğitim hem de öğrenci kalitesi artırılmalı. Mezun olan arkadaşlarımız mesleğin içine konulmalı. Örneğin eğitim fakültesinin son sınıfında olan arkadaşlarımızın mesleğe hazırlamak için okullarımızda ikinci bir öğretmen olarak derse girmesi ve nöbetlerde yardımcı olması gibi projelerin yaşama geçirilmesini bekliyoruz. Arkadaşlarımız mezun olduktan sonra ücretli öğretmenlikte olduğu gibi 700-800 lira gibi sosyal güvencesiz bir şekilde çalıştırılmamalı. Bu bizi ciddi anlamda üzüyor.  Şu anda 8-9 lira olan ders ücretlerinin 20 liraya çıkarılmasını istiyoruz. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk bütçesi 3900 lira. Biz zengin değil yoksul olmak istiyoruz ama eğitim emekçilerinin kazancı şu anda bu rakamı bulmuyor.  Öğretmenlerin araştırma yapabilmeleri için internetten ücretsiz ya da ciddi bir indirimle yararlanmasından yanayız. Kira yardımı da yapılabilir. İktidardan bunları bekliyoruz ama görüyoruz ki saraylara bütçe var eğitim bilim emekçilerini ve eğitime bütçe yok.

SARAYA VE UÇAĞA HARCANAN PARANIN KARŞILIĞI

Cumhurbaşkanlığı sarayının maliyetinin 1 milyar 370 milyon lira, uçağın ise 410 milyon lira olduğu ortaya çıktı. Toplam 1 milyar 780 milyon lira maliyetten söz ediyoruz.  Bu parayla 8 bin 406 derslik ya da 12 derslikli 700 okul yapılabilirdi. Ankara’da 839, Konya’da 834, Antalya’da 637, Yozgat’ta 323 ilkokul olduğu gerçeğinden yola çıkarak bir ili okulla donatacak büyüklükte bütçeyle saray yapıldığını söyleyebiliriz. Sarayın aylık 700 bin, yıllık 8 milyon 400 bin lira elektrik gideri olacağı söyleniyor. Bu parayla da 3,5 ya da 4 okul yapılabiliyor.

MEB BÜTÇESİNİN YÜZDE 8.86’SIYLA YATIRIM YAPILACAK

Merkezi bütçe 472 milyar 942 milyon 746 bin lira olarak açıklandı. MEB’e ise 2015’te 62 milyar 248 bin liralık bütçe ayrıldı. Bu bütçenin 42 milyar 234 milyon 718 bin lirası personel giderlerine, 6 milyar 603 milyon 91 bin lirası da personelin sosyal güvenlik prim giderlerine harcanacak. Yatırım bütçesi ise sadece 5 milyar 494 milyon lira. Bu bütçeyle yeni istihdam mı yaratacaksınız yeni okullar mı yapacaksınız, yeni projeler mi üreteceksiniz, bilim insanlarıyla pilot uygulamalar mı yapacaksınız?

DAHA ÖRGÜTLÜ, DİNAMİK VE DONANIMLI OLMALIYIZ

Türkiye’de eğitim-bilim emekçilerinin OECD ülkelerine göre çalışma saati yüksek ama maaşları OECD ülkelerinin ortalamasının altında. Mutlaka örgütlü, idealist yaşam olması gerek. Öğretmenlerin hep serzenişte bulunma alışkanlığından çıkması gerek. Kendi eksiklerimizin ve hatalarımızın olduğunu, daha örgütlü, donanımlı ve dinamik olmamız gerektiğinin bilincinde olmamız lazım.

‘BAŞÖĞRETMEN’DEN

Başöğretmen’imiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü kendimize rehber edinmeli ve O’nun yolundan ayrılmamalıyız. Başöğretmen, “Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Ben de bu imanı yaşatan kuvvet yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil. Bugünün karanlılıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir” diyor. TÖS’in başkanlığını da yapan Fakir Baykurt’un da dediği gibi “Hakça bir düzen olmadan hakça bir paylaşım olmaz. Mutsuz bir halkın mutlu öğretmenleri olmak istemiyoruz.” Bir refah payı varsa halkımızın oradan nasibini almasını istiyoruz.