Songünlerde İslam irfan geleneği üzerinden yürütülen tartışmalara açıklık getirenDiyanet İşleri Başkanı Görmez, gündeme ilişkin soruları cevaplandırdı.

Her şeyden önce din ve dindarlıkarasındaki farkın anlaşılması gerektiğini vurgulayan Başkan Görmez, şunları söyledi;


Din ve dindarlık arasındaki farkıçok iyi ortaya koymak gerekiyor. Din, insanın yaratıcısıyla, hemcinsleriyle,insanlarla, varlıklarla ve bütün kâinatla rahmet yüklü bir adalet eksenindeilişkilerini düzenleyen ilahi öğretiler manzumesidir. Dindarlık ise buöğretilerin insan tarafından anlaşılması, yorumlanması ve uygulamayakonulmasıdır.

Din hakikattir, dindarlıksa buhakikatin beşer aynasında yansımasıdır. Bu ikisini birbirinden ayırmak gerekir.Dindarlık bu anlamda farklılıklar arz edebilir. Bireyden bireye, toplumdantopluma değişebilir. Köyden kente göre de değişebilir. İslamiyet söz konusuolduğunda, bu asla İslamiyet’in evrenselliğine gölge düşürmez.

“İslamiyet evrenseldir, Müslümanlık İslam’ın sabitelerinden şaşmadan farklıyerlerde farklı uygulamalarla görülebilir…”

İslamiyet, yerel ve tarihsel birdin değildir. Evrensel ve bütün çağlara rahmet mesajını gönderen bir dindir.Ancak onun tezahürü olan Müslümanlık İslamiyet’in sabitelerinden şaşmadanfarklı yerlerde farklı uygulamalarla görülebilir. Endülüs’te, Anadolu’da,Maveraünnehir’de farklı tezahürleri ortaya çıkmıştır. Bunlar da farklıdindarlıkları meydana getiriyor. Dindarlıkta bireyin katkısı vardır. Hemzihinsel hem kültürel hem de duygusal katkıları vardır.

Din sadece bizatihi kendisi değildir.Din bütün varlıkla, kâinatla dindir. Sadece dini metinleri esas alan birdindarlık olmaz zaten. Dini metinler insanları zaten hayata, sosyal hayata,varlık âlemine gönderiyor. Bunları birlikte değerlendirdiğimiz zaman dindarlıkşekillenmeye başlar.

“Farklı dindarlık İslamiyet’in evrenselliğinin tezahürüdür…”

Benim orada ifade ettiğim; buşehirde, bu kasabada, bu köyde farklı bir dindarlık vardır demek asla o şehre obölgeye eksiklik izafe etmek değildir. Bu bilimsel bir realitedir, tespittir.Köy dindarlığı farklı kent dindarlığı farklı, İstanbul’un dindarlığı farklıDiyarbakır’ın dindarlığı farklıdır. Hatta bazen semtler arasında farklıdindarlıklar ortaya çıkabiliyor. Bu İslamiyet’in evrenselliğinin tezahürüdür.Bu İslamiyet’in temel sabitelerine ters olan bir şey değildir. Dolayısıylaburada farklı bir dindarlık var ifadesinden oraya bir eksiklik izafe etmek birnoksanlık izafe etmek son derece yanlıştır.

“İzmir’le ilgili iddiaları Diyanet İşleri Başkanının söylemiş olacağınıima etmek dahi akla ziyandır…”

Bu farklı dindarlıktan kastımızıbir şehrimizle ilgili olabilecek şekilde hatta Müslüman medeniyetinin en önemlimerkezlerinden biri olan, ezan seslerinin eksik olmadığı, Kurtuluş Savaşımızdabüyük hizmetleri olan, kurtuluşumuzun simgesi haline gelmiş bir şehre karşısöylenmiş göstermek, birilerinin bühtan olabilecek, iftira olabilecek bircümleyi Diyanet İşleri Başkanı’nın ima ettiğini ifade etmeye kalkışmak doğrusuakla ziyandır. Bunu sıradan, sokakta gezen bütün bu işlerde behresi olmayanherhangi bir insan bile yapmaz.

Bizim inancımız herhangi birMüslümana bir şahsa bir bireye dahi böyle bir bühtanda bulunmak ona bu şekildeİslam’ın dışında unvan takmak yeryüzünde bir Müslümanın yapabileceği en büyükcürüm iken Diyanet İşleri Başkanının din görevlilerine hitaben yaptığı birkonuşmada ‘İzmir’in farklı bir dindarlığı vardır’ ifadesinden oraya birnoksanlık izafe etmek ve hatta o çağrışımı, o imaları gündeme getirerek‘Diyanet İşleri Başkanı bunu kast etti’ ifadesine cevap vermek bile bize girangelir.

“Benim bu tartışmalarda en çok üzüldüğüm husus, irfan geleneğininyanlış yorumlanmasıdır…”

Benim bu tartışmalarda en çoküzüldüğüm husus İslam medeniyetinin en büyük mekteplerinden olan, en büyükokullarından olan Anadolu Müslümanlığının en büyük kaynağı olan irfangeleneğinin yanlış anlaşılması ve yanlış yorumlanması.

İslam medeniyetinde farklı anlamagelenekleri vardır, farklı uygulamalar, farklı dindarlık gelenekleri vardır.Mesela birisi Şeriat-Fıkıh geleneğidir, birisi Felsefe-Kelam geleneğidir,birisi de irfan geleneğidir. Fıkıh ve şeriat geleneği dinin zahiri, maddi veşekli boyutunu tanzim eder, hukuk boyutunu ifade eder. Felsefe- Kelam geleneğidinin tefekkür boyutunu dinin taakküm boyutunu, akli boyutunu tanzim eder.İrfan geleneği ise dindarlığın kalbi boyutunu, ruhi boyutunu, hikmet boyutunu,maverayı, eşyaya bakarken onun görünen kısmını değil metafizik kısmını ifadeeder.

“Alevi Bektaşi geleneğimizdeki marifet kapısı da irfan geleneğinin birparçasıdır …”

Alevi-Bektaşi geleneğimizdefarklı dindarlık aşamaları vardır. Şeriat, tarikat, marifet ve hakikat. Marifettam da Alevi-Bektaşi geleneğimizle İslam-irfan geleneğinin önemli birşubesidir. Dolayısıyla o hakikate yakın olan marifet tam da irfanla aynı köktengelir, irfan geleneğini ifade eder. Arif oradan gelir. Fıkıh geleneğimize göretadili erkan ile namaz kılmak secdeden, rükûdan, kıyamdan , kıraatten oluşanbir ibadettir. Ama irfan geleneğinde namaz miraçtır. Aşıkın maşuka vuslatıdır,irfan geleneğinde namaz bütün kötülüklerden arınmaktır. Ama onlarla birlikteyani birinciyi ihmal etmeden, birbirini tamamlar bunlar. Yahut fıkıhgeleneğinde oruç aç ve susuz kalmaktır belirli bir süre içerisinde, ama irfangeleneğinde bütün organları her türlü kötülükten muhafaza etmektir. Yalansöylememektir, dedikodu yapmamaktır, iftira atmamaktır. Koca bir konuşmadancımbızla cümle çekip yorum yapmamaktır. Fıkıh geleneğinde hac, tavaf etmek,Safa ve Merve arasında sa’y etmek, Arafat ta vakfeye durmak demektir. Ama irfangeleneğinde hac kalbe yolculuktur, mahşere yolculuktur. İrfan geleneğindesadece Kabe’ye değil, Kabe’nin rabbine yolculuktur.

“İrfan geleneğine sadece bir şehrin değil hepimizin ihtiyacı var…”

Burada farklı bir dindarlık var,bu dindarlığın biraz irfan geleneğine ihtiyacı var ifadesinden yine aynışekilde bir eksiklik, bir noksanlık izafe etmek son derece yanlışken, ‘Diyanetİşleri Başkanı bu şehrin bütün sakinlerini irfansız ilan etti’ şeklindeyansıtmak doğrusu son derece üzücü bir şey. Böyle bir şey olabilir mi? Bu kadarmuhteşem bir kavramı ifade ediyorum. İrfan geleneğine sadece bir yerin ihtiyacıyok. Başta şahsım göreve başladığım günden itibaren bu geleneğe vurguyapıyorum. Gönül diline vurgu yapıyorum. Din görevlisi tabirinden dingönüllüsüne nasıl geçeriz? diyorum ve mümkün olduğu kadar bizim bu irfangeleneğimizi bizim bu marifet geleneğimizi camilerimizde, vaazlarımızda,dilimizde, üslubumuzda egemen kılmayı anlatmaya çalışıyorum. Dolayısıylahepimizin ihtiyacı var.

“’Burada farklı bir dindarlık vardır’ demek, o şehre, o bölgeye hiçbirzaman bir eksiklik izafe etmek değildir, bilakis bilimsel, ilmi, akli, birtespittir bu…”

Bugün bütün İslam dünyasının,kanın aktığı, gözyaşının aktığı bütün bölgelerde en büyük sorunlardan birtanesi bu irfan geleneğinin, yani o şefkati, o merhameti, dindarlığın kalbiboyutunu, ruhi boyutunu, kaybetmekten kaynaklanan ızdırapları çekiyoruz.‘Burada farklı bir dindarlık vardır’ demek, o şehre, o bölgeye, o insana hiçbirzaman bir eksiklik izafe etmek değil, bilakis bilimsel, ilmi, akli, birtespittir bu. Şehirlerin farklı ruhları vardır. Sevgili Peygamberimiz Mekke’yesert mizaçlı derken, Medine’ye naif mizaçlı derken o şehirlere bir eksiklikizafe etmiyordu. Bilakis onlardaki o yapıyı tespit ediyordu. Yahut Farabiel-Medinetü’l Fadıl aslında erdemli şehirleri tarif ederken, şehirlerarasındaki o tarifleri yaparken bir durum tespiti yapıyordu. İbn-i Haldun Umranmedeniyeti derken, Umran’ı tarif ederken bütün bunları tespit ediyordu. ‘Buşehirde farklı bir dindarlık vardır’ demek bilimsel bir tespittir. Oradan birima çıkarmak ise çok büyük bir vebaldir. ‘İrfan geleneğine ihtiyaç var’ derken,bu bütün İslam dünyasının, bütün insanlığın bugün büyük bir ihtiyaç duyduğudinin o şekli, zahiri, maddi boyutuyla birlikte o gönül boyutunu, o ruhiboyutunu, o manevi boyutunu… kaldı ki bunu da ben İzmir konak meydanındaİzmirlilere hitaben yaptığım konuşmada söylemedim. Kime söylüyorum bunu?İzmir’de görev yapan 2 bin meslektaşıma söylüyorum. ‘Siz İzmirlikardeşlerimizin dini hayatına manevi hayatına hizmet ederken onların bu hassasiyetine riayet edeceksiniz ve bizimmedeniyetimizin o kalbe vurgu yapan o gönül diline vurgu yapan o irfangeleneğine başvuracaksınız. Bu sebeple de tamda bu geleneğin tahsilini almışbunun akademik kariyerini yapmış bir hocamızı da gecikmiş de olsa size Müftüolarak atamış bulunuyoruz. Hayırlı olsun’ diyorum.

“Şehirlerin manevi hayatı cami sayısıyla ölçülemez…”

Manevi hayat, cami sayısı, namazkılanın sayısı, oruç tutanın sayısından ibaret değildir. Bir şehirde ne kadarsokak çocuğu var? Ne kadar intihar var? Ne kadar aile boşanıyor? Bölünmüşaileler ne kadar oluyor? Kadına karşı ayrımcılık var mıdır? Sokak çocuğu var mıdır? Tinercilik,uyuşturucu müptelası olan çocuk, genç insan var mıdır? Bütün bunları tespit etmekgerekiyor. Bütün şehirlerimiz için biz eğer hizmetimizi doğru yapacaksakbunları bilmemiz lazım.

“İrfan geleneği, insanlar arasındaki sevgiyi, kaynaşmayı, birliği, beraberliği,huzuru ve kardeşliği tesis etmek içindir…”

Muhyittin ibn-i Arabi’ninfelsefesine göre kesrette vahdet, vahdette kesret vardır. Yani çokluk içinde birlik, birlik içinde çoklukvardır. Bizim bazı metropollerimizhomojen değil. Heterojen bir yapıya sahiptir. Etnik yapı olarak, dini yapıolarak çok farklı yapılar vardır. Bu farklı yapılar bir doku oluşturmuştur.İşte ben o dokuya ‘şehrin ruhu’ diyorum. O şehrin ruhu eğer manevi hayatlabeslenmezse dağılır. Çünkü manevi hayat o sevgiyi meydana getirir. İnsanlararasındaki o sevgiyi, o kaynaşmayı, obirliği, o beraberliği, huzuru, kardeşliği meydana getirir. Farklılık odur.Farklı bölgelerden, Balkanlardan, Kafkasya’dan, Anadolu’nun farklı yerlerindenpek çok insan gelmiş ve birlikte bir şehir kurmuşlardır. Orada birliktemedeniyeti inşa ediyorlar, hayatı paylaşıyorlar, aynı havayı soluyorlar.Aralarında çok farklılık var ama güzel birlikler var beraberlikler kuruyorlar.Bu birlik bu beraberliği beslemenin yolu irfan geleneğinden geçiyor. Sadecefıkıh geleneğiyle kelam, felsefe geleneğiyle bu birliği, bu beraberliğikorumak, özellikle dini hayata, manevi hayata hizmet eden insanlar için çokzordur. Dolayısıyla orada irfan geleneğine vurgu yapmak son derece önemlidir vebu birliği, bu birlikteliği ancak bu geleneği besleyerek, bizatihigörevlilerimiz, arkadaşlarımız tarafından camide kullandıkları dille, caminindışında kullandıkları dille ihya ettikleri takdirde o birlik beraberlik oluşur.

“Bu açıklamaları üç gün sonra yapılmış gibi göstermek doğru değildir…”

Bugün bu ifadeleri sanki üç günsonra yapılmış açıklama gibi takdim ediyorlar. O ifadeler bir saat sonra bizzatsohbet esnasında söylenen sözlerdir. Gerçekten bu kadar farklılık bir arayagelmişse ve bu farklılıktan bir ahenk ortaya çıkıyorsa, birlik ortaya çıkıyorsao ahengi beslemek Diyanet İşleri Başkanlığının hem yasaların kendisine verdiğihem de dini Mübin-i İslam’ın kendisine verdiği en büyük görevidir. Bu göreviyerine getirmek için de İslam’ın o engin tecrübesinden bilhassa o irfangeleneğinden beslenerek o barışı, o huzuru, o ahengi, o birliği, o beraberliğisağlayabiliriz.

“Bizim işimiz gönül işidir…”

Bizim işimiz bir gönül işidir amaaynı zamanda bir kamu görevidir. Eğer biz o gönül boyutunu ihmal eder sadecebir cami görevlisi, camiyi bekleyen bir memur, sadece namaz kıldırma memurluğugibi bir tanımla bu görevi ifa edersek biz halkımıza ve dinimize hizmetedemeyiz. Göreve başladığımda bu mesajlar vardı. Ondan sonra yaklaşık kırkilimizde bütün görevli arkadaşlarımızla birlikte olduk. Aynı mesajları oralardada verdim. İl müftü toplantılarımızın her ikisinin de sonuç bildirgelerindebunlar vardır. Çünkü ülkemizin buna ihtiyacı var. Hatta bizden daha fazla İslamdünyasının buna ihtiyacı var.

Fıkıh geleneğimizin öncüleriİmam- ı Ebu Hanife’dir, İmam-ı Şafi’dir, Ahmed Bin Hanbel’dir, İmam-ıMalik’tir. İrfan geleneğimizin öncüleri ise Hoca Ahmed Yesevi’dir, MevlanıCelaleddin Rumi’dir, Yunus Emre’dir, Hacı Bektaşi Veli’dir. Bunları birlikte ele almak yani caminin içindedışında bu gelenekleri hem fıkıh geleneğini, hem aklı ihmal etmeden kelam,hikmet, felsefe geleneğini hem de irfan marifet geleneğini birliktegötürdüğümüz zaman biz kendi milletimize daha iyi hizmet ederiz. Bu sebeple oİzmir’de ilk defa ifade edilmiş cümleler değil. Bu zaten iki buçuk yıldır hemenhemen her konuşmamda hatta televizyon konuşmalarımda da sürekli tekrar ettiğimçok önemli cümlelerdir.