Sosyal hizmetin ihtiyaç duyan herkesime eşit ve nitelikli olarak sunulmasının zorunluluk olduğunu anımsatan yüksel açıklamasında şu görüşlere yer verdi;                                                                                                     
“Sosyal Hizmetler kadın, çocuk, engelli ve yaşlılar başta olmak üzere sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan kesimlere ayrımsız şekilde ücretsiz, eşit, nitelikli, kamusal ve anadilinde hizmet sağlaması gereken bir alandır. Ve bu alanda örgütlü bir sendika olarak yıllardır vurguladığımız gibi sosyal hizmetler alanı, iktidarların ideolojilerinden ve oy hesaplarından bağımsız olarak planlanması gereken bir alandır. Oysa izlenen politikalar ve pratik uygulamalarla AKP’nin sosyal hizmetleri kendi ideolojik bakışı, seçim ve oy hesapları, yani kendi çıkarları için şekillendirdiği çok açık bir biçimde görülmektedir.
Şimdi yeni ve kritik bir seçim dönemine girmişken üzülerek görüyoruz ki sosyal hizmetleri sunmakla mükellef Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın tüm kurumsal olanakları ve hizmet zorunlulukları, iktidarda olan AKP lehine bir seçim propagandası aracına dönüştürülmek istenmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı seçim çalışmalarına alet edilmek istenmekte; kurum çalışanları bir parti için çalışmaya zorlanmakta; hizmet alanlar hak sahibi olmaktan çıkartılarak “seçmen” olarak görülmekte ve hizmetlerin oya çevrilme hesabı yapılmaktadır. Görülen odur ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı için önemli olan sosyal hizmete ihtiyaç duyan kesimler değil muhtaç kesimlere yapılan yardımların kendilerine oy olarak dönmesi hesabıdır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 81 İl Müdürlüğüne hiç bir ahlaki tutumla izah edilemeyecek bir talimat yazısı göndermiştir. Bu yazıda Ramazan ayı boyunca yani seçimlerden önceki bir ay boyunca Bakanlığın yardım verdiği kişileri ziyaret etme talimatı vermiştir. İl müdürlüklerine gönderilen genelgede, Ramazan ayı dolayısıyla “Koruyucu aileler, evde bakım hizmeti alanlar, sosyal ve ekonomik destek hizmeti alanlar, kadın hizmetleri kuruluşlarından destek almış olanlar ile hizmet alanımızda bulunan kırılgan nüfusun yaşadığı mahalle ve semtlerde bulunan hanelere bir erkek ve bir kadından oluşan ekiplerce hane ziyaretleri yapılacaktır” denilmiştir. Aynı talimatla ziyaret ekiplerinde il müdürlüğü ve kuruluşlarda çalışan yöneticiler ile kadrolu, 4D ve ek ders karşılığı çalışanlar dâhil tüm personelin yer alması, ekiplerin günlük en az 10 haneye gitmesi ve hane halkındaki fertlerin tümüyle birebir görüşmeler yapılması istenmektedir. Yerel kaynaklardan gelecek şikayet ve taleplere anında müdahale edebilecek acil müdahale ekipleri oluşturulması, müdahalelerin hızlı gerçekleşmesi için Whatsapp gurubu dahil her türlü iletişim mekanizmasının oluşturulacağı ifade edilmiş; nitekim bu çalışmanın özel olarak takip edileceği bildirilmiş; takip için ayrı bir mail adresi açılmış ve çalışanlar için Bakanlık internet sisteminde “Hane Ziyaret” adı ile bir modül açılmıştır.
Peki bunda ne zarar var diyeceksiniz! 
Bu talimat kurumsal herhangi bir mekanizmaya/plana/hedefe dayanmamaktadır. Acil bir seferberlik ilan eden bu talimatın, tespit edilen bir ihtiyaca ya da Bakanlık hizmet planına dahil olmadığı apaçık ortadadır. Onlarca çocuğun istismar haberleri ile güne uyanırken, acil müdahale gerektiren durumlarda dahi teyakkuz haline giremeyen Bakanlığın bugün böyle bir “acil plan” oluşturmasının seçimden bir ay öncesine denk gelmesi tesadüfle açıklanamaz. Dolayısıyla bu çalışmanın “Bakanlık çalışıyor işte ne güzel” diyerek saf bir yaklaşımla karşılanması mümkün değildir.
Üstelik bu talimat, kurumsal bir plana dayanmadığı için “Bakanlığın diğer tüm işlerinin” askıya alınmasını getirmektedir. Bakanlığın hizmet kapsamı, personeli mevcut iş yükü de düşünüldüğünde korunmaya muhtaç durumdaki engelli, yaşlı, çocuk, kadın ve ihtiyaç duyanlara yönelik işlemleri ivedilikle yürütmesi gereken kadroların, ellerinde bekleyen vakalara hizmet modellerini uygulamak yerine, mesailerinin yarısını “ev ziyareti” örtüsü altında iktidara oy toplamaya yönlendirildikleri anlaşılmaktadır.
İfade etmek zorundayız ki Bakanlık çalışanlarının “zorunlu ev ziyaretleri” sebebiyle ellerinde bulunan vakalarla ilgilenememelerinden ötürü yaşanacak her türlü mağduriyetin bütün sorumlusu bu talimatı veren ve onaylayan her kademede yöneticidir; Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’dır.
Sorun ne yazık ki bununla sınırlı değildir. Biz biliyoruz ki mevcut işleyişte kurumsal çalışmaların tümü yazılı belgelere ve talimatlara dayanamamaktadır. Nitekim Bakanlık bürokratları asıl niyetini sözlü talimatlar ile açık bir şekilde ifade etmektedirler. Basına konuyla ilgili bilgi veren bir Bakanlık çalışanı, il müdürlüklerinin konuyla ilgili uyarıldığını ve görüşmeleri yapacak personelden “Bu iktidar giderse yardımlar kesilir” fikrini işlemesi istendiğini belirtmiştir. Bakanlık çalışanı, il müdürlüklerinin ilgili personeli bu doğrultuda yönlendirmekle görevlendirildiğini vurgulamıştır.
Sendikamıza ulaşan başka bilgilerde de İl Müdürleri, özellikle taşerondan 4D işçi kadrosuna geçen personelle yaptıkları toplantılarda “size kadro verenlere ihanet etmeyin, onlara destek verin” gibi konuşmalarla telkinlerde ve baskıda bulunmaktadır.
Buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Türkiye’de her 8 kişiden 1’i sosyal yardım alıyor.
Din, dil, ırk, siyasi görüş ayrımı yapılmadan herkese sosyal hizmet verilmelidir. Bu, ‘Sosyal Devlet’ olmanın gereğidir. Bu hizmetler ve yardımlar TBMM’sinin çıkardığı kanunlara istinaden yapılmaktadır ve yardımlar iktidar partisinin cebinden değil halkın ödediği vergilerden karşılanmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da sosyal hizmet politikalarının yürütüldüğü bakanlıktır. Sosyal devletlerin yurttaşlarına yönelik yaptığı her çalışma, o devletin zorunlu çalışmasıdır. Hizmet alanlara “seçmen” olarak yaklaşılamaz, oy hesabı güdülemez, seçmen açık ya da örtülü tehdit edilemez; Bakanlık personeli bu amaçla çalışmaya yönlendirilemez.
Bakanlık eliyle seçmenlerin kulağına çalınmak istenen bu propagandaya karşı kamuoyunda bilgilendirme yapılmalıdır. Bakanlık yetkilileri bir an önce iktidar değişse de korunmaya muhtaç durumdakilere yapılan sosyal yardımlar ödenmeye devam edeceğine yönelik açıklama yapmalıdır. Sivil toplum örgütlerince ve siyasi partiler kanalıyla da 24 Haziran seçimleri öncesinde, sosyal devlet anlayışının anayasanın değişmez bir ilkesi olduğu, ödenen sosyal yardımların bir sosyal hak olduğu halka açıklanmak zorundadır.
.  Buradan açıkça şunu belirtiyoruz ki bu durumun takipçisi olacağız, hizmet alanlara bu türden tehdit ve şantaj yoluyla giden ve tespit edilen görevlilerle ilgili suç duyurusunda bulunacağız”