Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yürütme Kurulu, 3 Mart iş cinayetleri ile mücadele ve referandum çalışmaları gündemi ile basın toplantısı düzenledi. 
Toplantıya TMMOB Yürütme Kurulu, Adana İl Koordinasyon Kurulu (İKK), Oda Şube Başkanları ve Yönetim Kurulları, Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekber Çakar ve Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhçu katıldı.
KORKUNÇ RAKAMLAR!
İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanlığı’nda TMMOB Adana İKK Sekreteri Ali Kuzu ve TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül ile birlikte çıktığı kürsüde iş cinayetlerine ve tek adam rejimine hayır diyen TMMOB Genel Başkanı Emin Koramaz, “3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği facia nedeniyle 2012 yılında TMMOB 42. Genel Kurulu‘nda önemli bir karar aldık. Bu karar ile birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda toplumsal duyarlılığı arttırmak, siyasi otoriteyi uyarmak amacıyla her yıl 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Gününde bir dizi etkinlik gerçekleştiriyoruz. Çünkü ülkemizde iş cinayetleri, iş kazaları ve meslek hastalıkları her geçen gün artıyor. 2016 yılında 2000’e yakın emekçiyi iş cinayetlerinde kaybettik. Soma, Ermenek, Torunlar ve Şirvan’da yaşanan işçi katliamları hala hafızamızda tazeliğini koruyor. Sadece bu dört büyük faciada hayatını kaybeden işçilerin sayısı 350’yi aşıyor” dedi.

“15 YILDA 20 BİN İŞÇİ HAYATINI KAYBETTİ”

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2017 yılının başına kadar iş cinayetlerinde 20 bin işçinin hayatını kaybettiğini vurgulayan Koramaz, şunları söyledi:
“İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle iş göremez duruma gelenlerin, hayatını kaybedenlerin ise sayısı tutulamaz durumda. İş cinayetlerinde ve meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybeden tüm emekçileri saygıyla anıyoruz. Bilinmelidir ki, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından gidişat olumsuz yönde ilerliyor. Yasalar ile koruma altına alınacağı söylenen işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda geçtiğimiz her gün ülkemiz daha da geriye gidiyor. Yaşadığımız büyük işçi katliamlarının tamamı 6331 sayılı kanun yürürlükteyken meydana gelmiştir.  
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bir göz boyama kanunu olarak ortaya çıkarılmıştır. Bu kanun ve çerçevesinde bu güne kadar yapılan düzenlemeler problemlidir. Bununla birlikte, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan “telafi çalışması”, “denkleştirme”, “çağrı üzerine çalışma”, “kısmi süreli çalışma”, “asıl işveren-alt işveren ilişkisi” başta olmak üzere kuralsız çalışma koşulları olduğu sürece işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemeler bir anlam ifade etmeyecektir. OHAL süresinde iş cinayetlerinde ve iş kazalarında büyük bir artış meydana gelmiştir. Ülkemizin içinde bulunduğu bu koşullarda iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önü alınamazken, emekçilerin kazanılmış hakları ellerinden alınmaktadır.

“YOL ALMAK MÜMKÜN DEĞİL”

İşçilerin temel sendikal hakları ve grev hakları OHAL veya milli güvenlik gerekçe gösterilerek engellenmektedir. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmadıkça işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır. Denetimsizliğin, kontrolsüzlüğün bu kadar yaygın olduğu bu dönemde, OHAL ve KHK’ların gölgesinde bir referandum sürecine sokulduk. İşçilerin grev haklarının milli güvenliği tehdit ettiğinin söylendiği bu dönemde, ülkemizde rejimi değiştirmeyi amaçlayan bir anayasa paketi halkoyuna sunulacak. 16 Nisan’da halk oylamasına sunulacak olan Anayasa değişikliğinde toplumun ve ülkenin temel ihtiyaçları ve sorunlarına yönelik hiçbir öneri, iş cinayetleri ile mücadele, meslek hastalıklarının engellenmesi gibi konulara dönük hiçbir çözüm bulunmamaktadır. Aksine parlamenter temsili demokrasi, Meclisin içinden çıkan ve Meclis denetimine tabi Hükümet sistemi, Bakanlar Kurulu, yargı bağımsızlığı, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin ayrılığı ortadan kaldırmaktadır.

“YARGILAMA NEREDEYSE İMKANSIZ HALE GELECEK”
Bu değişiklikle, iktidar sözcülerinin ifadesi ile “Hükümet sistemi meclisten kovulmaktadır”. Meclisin yasama ve denetim yetkisi elinden alınmaktadır. Yürütme yetkisi, tek başına Cumhurbaşkanında toplanmakta, denetimsiz ve sınırsız yetkilerle donatılmaktadır. Cumhurbaşkanının yargılanması neredeyse imkânsız hale getirilmektedir. Partili Cumhurbaşkanlığını öngören bu rejim/sistem değişikliği, tek kişi diktasını getirecek, cumhurbaşkanı tarafından belirlenen kişiler milletvekili, bakan, Cumhurbaşkanı yardımcısı olacaktır. Cumhurbaşkanına Meclisi feshetme, bütçe hazırlama, kararname çıkarma, HSK ve AYM üyelerini, büyükelçileri, üst düzey kamu yöneticilerini atama, milli güvenlik politikalarını belirleme, TSK’yı kullanma ve daha birçok yetki verilmektedir. Tüm bu değişiklikler, dikta rejiminden başka bir şey getirmeyecektir.

“SORUMLULUĞUMUZU YERİNE GETİRECEĞİZ”

TMMOB, ülkemizin içine sürüklendiği bu girdaptan çıkış için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir. 16 Nisan’da anayasa değişikliği referandumu değişikliği için kurulan sandıklarda, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tüm örgütlü gücü ile HAYIR diyecektir.
510 bin 159 üyemizin tamamına ulaşarak, gerçekleri anlatacak ve meslektaşlarımızın HAYIR oyu vermesini sağlayacaktır. Aynı zamanda yurttaşlara gerçekleri anlatacak ve Hayır oyu vermeye davet edecektir.  Bizleri, bu ülkenin teknik elemanlarını, yani mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını ülkemizin aydınlık geleceğini düşünmekten ve bu ortak geleceğimiz için sorumluluklarımızı yerine getirmekten kimse alıkoyamayacaktır. TMMOB olarak, 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü’nde, üyelerimizi ve bütün yurttaşlarımızı; iş cinayetlerine ve işçi katliamlarına HAYIR demeye, ülkemizin sahipsiz olmadığını göstermeye, Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik için Hayır oyu vermeye çağırıyoruz.”
ALİ KUZU, TEŞEKKÜR ETTİ
TMMOB Adana İKK Sekreteri Ali Kuzu ise TMMOB’nin ülkenin birliği ve bütünlüğüne olan inancıyla hareket ettiğini söyledi. Kuzu, toplantıya katılan TMMOB Merkez Yürütme Kurulu Üyeleri, genel başkanlar ile TMMOB ailesine mensup tüm mimar, mühendis ve şehir plancılarına teşekkür etti.