Yılmaz Güney’in kardeşi Yaşar Pütün, Adanalı sinema oyuncusu Aytaç Arman, Yılmaz Güney’le uzun yıllar birlikte çalışan Abdurrahman Keskiner, oyuncu Hikmet Taşdemir ve yönetmen Semir Aslanyürek’in konuşmacı olarak katıldığı etkinliğin açılışında söz alan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, Adana’nın bereketli topraklarından yetişen insanlarda sanata yatkınlık olduğunu ifade etti.

 

ADANA’DA SİNEMAYA TUTKU VARDIR

Başkan Sözlü, “Adana; bereketli toprakları, edebiyatçıları ve sanatın farklı dallarında iz bırakan isimleriyle de bilinir ama sinemaya özellikle bağlılık ve tutku söz konusudur. Adana, sinema sanatına büyük yönetmenler, oyuncular yetiştirirken, mekteplilikten ziyade alaylı olup, sinema sektörünün içinde ekmeğini kazanan isimleri bünyesinden çıkarmıştır. Sinema salonlarına film dağıtımı yaparken bu sanata ilgi duyup, kafa yorduktan sonra, o sanatın içinde kendisine kalıcı yer bulan insanların yetiştiği yerdir Adana” dedi.

SİNEMA KONUŞULUYORSA, YILMAZ GÜNEY DE KONUŞULUR

Bereketli topraklar kavramının, atılan tohumun yeşermesi, dikilen fidanın göğermesinden öte derin bir muhteva ifade ettiğini anlatan Başkan Sözlü, şöyle devam etti: “ Adana’da sinema denildiğinde Yılmaz Güney ismi tabii ki en belirgin, en kalıcı isimlerin başında gelmektedir. Yılmaz Güney, dönemin sosyal meseleleri, siyasi şartları nedeniyle muhalif duruşu olan bir sanatçı, düşünen bir Adanalı. Yılmaz Güney’in sinemacı, sanatçı kimliği bugün Türkiye’de kime sorarsanız sorun, kabul görmüştür. İyi bir sanatçı, iyi bir senarist, iyi bir yönetmen, iyi bir oyuncudur. Bu konuda Yılmaz Güney üzerinde zerre kadar tartışma yoktur. Türkiye’de sinema konuşulduğunda Yılmaz Güney konuşulur. Yılmaz Güney’in Dünya sinemasında da önemli bir yeri vardır.  Adana’da sinema konuşulduğunda akla ilk Yılmaz Güney’in gelmesi çok daha büyük bir hakikattir. O manada böylesine değerli bir sanatçıyı çıkaran toprakların evladı olmak bizim için de gurur kaynağıdır.”

 

YILMAZ GÜNEY ÜZERİNDEN ETNİK TEMELLİ ÇIKAR SAĞLAMA ÇABASI HEM KENDİSİNE, HEM AİLESİNE HAKSIZLIKTIR

Yılmaz Güney’in 1958’de “Bu Vatanın Evlatları” isimli eserle film çekmeye başladığını hatırlatan Başkan Hüseyin Sözlü, şunları söyledi: “Yılmaz Güney’in çıkış noktası kendi memleketinin insanının çektiği ızdırap, çile ya da halkının hikayesini sanatla dile getirme isteğidir. Dönemin sosyal, siyasi problemleri içinde duruşu olan insanlar hangi görüşte olursa olsun Türkiye’de çeşitli sıkıntılar çekmiş, haksızlığa uğramış ve farklı olumsuzluklara maruz kalmıştır. Bu tip sıkıntıları, onların buraya veda etmesinden sonra dahi, onlar üzerinden, devletle ve milletle ya da temel değerlerle çatışacak malzemeler haline getirmek en kolay tabiriyle, öncelikle o kişinin kendisine büyük haksızlıktır. O dönemde Yılmaz Güney Adanalıların gönlünde bir fenomendi. Herkes onun o delikanlı Adanalı duruşuna hastaydı. Belki de onun sinemada canlandırdığı karakterlerde insanlar kendi ruhlarının yansımasını görüyordu. Onun için Yılmaz Güney’in yaşadığı özel meseleler, farklı düşünen insanların ona karşı duyduğu derin sevginin önünde asla bir engel oluşturmadı. En sonunda cezaevi, cezaevinden çıkışı ve yurt dışına gidişinden sonra o dönemin şartlarında vatandaşlıktan çıkarıldı. Bu noktada Yılmaz Güney üzerinden bir hesaplaşmayı devam ettirmek uygun değildir. Hele hele Yılmaz Güney üzerinden ki; bir memleket çocuğudur ve ‘Bu Vatanın Evlatları’ diye bir filmle sinema hayatına başlamış bir isim üzerinden etnik temelli malzeme çıkarmaya çalışmak hem Yılmaz Güney’e, hem onun ailesine haksızlıktır.

 

YILMAZ GÜNEY’İN SANATÇILIĞINI, SİNEMACILIĞINI KİMSE TARTIŞAMAZ

Ben bunları Yılmaz Güney’in en yakın dostalarından, kardeşlerinden, onunla hayatının son dönemine kadar yakın durmuş insanlarla yapmış olduğumuz sohbetlerden çıkardım. Kendime göre bir Yılmaz Güney tanımlaması yapmak iddiasında kesinlikle değilim. İstanbul’da ilk yıllarındaki yaşantısına atıfta bulunarak, kendisini işsiz-Komünist olarak tanımlayan bir insandır, devrimci, Sol’cu oluşu bir hakikattir. Yılmaz Güney’in sinemacılığı, sanatçılığı Türkiye’de kimse tarafından tartışılmıyor. O bir sanat adamı, bir sinemacı, bir Adanalı olarak her yerde kabul görmüştür. Bu tartışma götürmez. Onun mirası üzerinden kendi çizgilerine dair sonuç çıkarmaya çalışanlar, aslında onun sinemacı, sanatçı yönüyle halk tarafında kabul görmüş hatırasına ve mirasına haksızlık yapmaktadırlar. İnşallah bundan sonra bu konuda, Yılmaz Güney’in hatırasına saygı duymak adına bu konuda daha dikkatli olunmalıdır diyorum.

Bu konuda söylediğimiz sözler noktasında kimseyle ihtilaf durumunda değilim. Kimseye bir dayatma, yeni bir model sunma niyetinde değilim. Bu konuda sözlerimin maksadı farklı noktalara çekilmesin ama kendileri için bir Yılmaz Güney dayatması içinde olanların da farkında olduğumuzu buradan ifade etmek istiyorum. Elbette Yılmaz Güney’i yakından tanıyan dostları, çalışma arkadaşları, sanat icra ederken aynı heyecanı, aynı kaygıyı hissetmiş dostları ve kardeşi burada fakat ben de bir belediye başkanı olarak samimi duygularımı açılış konuşmasında paylaşmak istedim.

 

Başkan Hüseyin Sözlü’nün ardından söz alan Abdurrahman Keskiner de, Yılmaz Güney’le tanışması, Osmaniye’de film çekiminde başlayan birlikte çalışma süreci ve arkadaşlıklarıyla ilgili anılarını paylaştı.

YILMAZ GÜNEY TÜRKİYELİ VE ADANALI

Yaşar Pütün ise son zamanlarda bazı kesimlerin Yılmaz Güney ismiyle beraber etnik kimlik tanımlaması yapmaya çalıştığını hatırlatarak, “Yılmaz Güney her şeyden önce Türkiyeli ve Adanalı. O’nun etnik kimlik sinemacısı olarak adlandırılmasına karşı çıkıyorum. Cannes Film Festivali’nde Türkiye’yi temsilen oraya gitmiştir ve Türkiyeli sanatçı olarak anılmıştır. Kendisine ‘Etnik Sinemacı’ kimliği yakıştırılmaya çalışılmasını kesinlikle kabul etmiyorum. O her şeyden önce Adana’nın yetiştirdiği sinemacı, yazar, yönetmen, değerli kişiliğe sahip bir insandır. Biz birbirimize birini tanıtırken etnik kimlik kulanmayız. Arap Ali, Kürt Mehmet, Zaza Hasan diye tanıştırmıyoruz insanları. Hasan Arkadaş, Ali Arkadaş, Veli Arkadaş diye tanıştırıyoruz. Yılmaz Güney’in etnik siyasette isminin geçirilmesinin amacı, kendi mücadelelerinin içine Yılmaz Güney’i eklemek, onun gücünden yararlanmak istemeleridir. Buradan güç kazanma hevesi içindeler. Buna ben şiddetle karşıyım” dedi.  

YILMAZ GÜNEY’İN YOL FİLMİNE BAKAN TÜRKİYE PANORAMASI GÖRÜR

Aytaç Arman da Yılmaz Güney’in yönettiği “Baba” filmiyle Aytaç Arman isminin tanındığını anlattı ve Yılmaz Güney’in görsel gücünden, hafızasının sağlamlığından bahsetti.

Arman, Adana gibi bereketli topraklara sahip bir şehrin insanlarının da sosyal yönünün kuvvetli olduğunu ve bu durumun Adana’dan çok sayıda sanatçı yetişmesine olanak tanıdığını ifade etti. Yılmaz Güney’in yaratıcı ve üretken bir insan olduğunu, yaratıcı ve üretken insanlarla birlikte çalışarak bu yönünü daha da geliştirdiğini belirten Aytaç Arman, Yılmaz Güney’in sadece oyuncu olmadığını, önce yazar, sonra yönetmen ve son olarak oyuncu olduğunu, bu özelliklerin tamamıyla gerçek bir sanatçı sıfatı taşıdığını vurguladı. Arman, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayal eden düşünen ve bunları hayata geçirebilen bir insan olan Yılmaz Güney’i belirli bir bölge ve etnik kimlikle tarif etmek doğru değildir. Sadece yol filmine bakıldığında bir Türkiye panoraması ortaya çıkar. O’nun gibi evrensel hayal eden ve bunu sanatla somutlaştıran bir ismi, belirli bir etnik kimlikle anmak, ona çelme takmaktır. Bunu yapmayalım.”

 

Konuşmalardan önce Suat ve İclal Erdem çifti müzik resitali sundu. Konuşmalardan sonra ise Başkan Sözlü panelistlere plaket ve çiçek verdi. Etkinlik içeriğinde bir de Yılmaz Güney belgeseli izletildi.