Memleketim; en sevdiği yerinden yüreğimin sevdiğim. Memleketim; sevda ile yoğrulmuş topraklarında acılar yaşamaya mecbur kılınmış, gözyaşları sel olmuş, ağıtları dinmemiş, dizleri üzerine çömelmiş kendini paralayan, yürekleri dağlayan bir anneyim. Memleketim; çalıp çırpanlar vatan millet sevdasından dem vururken, evlatlarını yurt dışında okuturken, fakirin fukaranın hakkını yurtdışında kasalarda saklarken, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarındayken; halkın zorlu hayat mücadelesinde ekmek arasına sürülüp yenen salçalı ekmeğim. Memleketim; sırça köşklerin beyleri, hanımları acılar üzerinden zevki sefa sürerken, evlatçıkları onların göz bebeği halkın çocukları feda edilmeye hazırken, her yitirdiğimiz canla gecekondulara düşen ve bir daha sönmeyen ateşim.

Evet, yaklaşık iki hafta önce fitili ateşlenen ve bu zaman diliminde onlarca insanımızı yitirmemize neden olan bir süreç yaşamak zorunda bırakıldık. Her gün acı haberler, her gün ağıtlar ve gözyaşları. Huzurdan, kardeşçe yaşamaktan,  barıştan mutlu olmayan ve sakinliğin sessizliğin kendilerinin kaybetmesine neden olduğunu düşünenler, gelinen noktadan memnun olmalılar. Yapılan açıklamalarda gösterdi ki yapıyorsak kendimiz için yapıyoruz mantığı güdüldüğü anlaşıldı. Ne olduysa seçim sonrası oldu. Seçim sonrası sonuçların kendileri açısından kaybetmek olduğunu düşünenler, millet iradesini hiçe saymamalı, tekrar seçim yaparak durumu toparlayabilmek adına ülkenin kaybetmesine izin vermemelidir.  

Hani mutabakatınız, hani masa başında anlaşmalarınız, hani her şeye rağmen barış çabalarınız, hani içini asla doldurmak istemediğiniz çözüm süreciniz…

***

Kısa bir hikayeyle, bize göre sorun olduğunu düşündüğümüz durumları değerlendirip, sorunun aslında kimde olduğunu görmeye çalışalım:

Adamın biri karısının eskisi kadar iyi duymadığını ve karısının işitme cihazına ihtiyacı olduğunu düşünüyormuş. Ona nasıl davranması ve yaklaşması gerektiğinden emin değilmiş. Bu durumu konuşup bilgi almak için aile doktorunu aramış; doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.

"Yapacağın şey şu; karından 40 adım ileride dur. Normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle. Eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla. Sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla” demiş. Adam; o aksam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken işlemi uygulamaya koymuş.

40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş; "Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Cevap alamamış! Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış; "Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Yine cevap yok! Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş; "Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Hala cevap yok! Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış; "Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Gene cevap alamamış! Bu sefer karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş; "Hayatım bu aksam yemekte ne var?"

"Hayatım beşinci kez söylüyorum, Tavuk"

Belki de düşündüğümüz gibi problem daima karşımızdaki kişilerde değildir. Problemlerin sebebini birazda kendimizde aramalı ve ona göre hareket etmeliyiz.  

Ülkemizin çıkarları, insanlarımızın huzur ve mutluluğu; birilerinin makam, güç ve tek olma hırsından elbette önemlidir. Kendilerini ülkenin sahibi, milletin efendisi görüp savaş naraları atanlarda mı sorun, yoksa defalarca barış barış deseler de seslerini duyuramayanlarda mı? Biraz düşünüp öyle yorumlamak gerek olayları.