Yaşadığımız çağda belki de beni en çok düşündüren ve ilerleyen zamanlarda daha da çok düşündürecek olan konu, insanoğlunun nasıl bir aşamaya gelip de, bugün ne tür hayatlar yaşadığı ve bugünden sonra ne tür hayatlar yaşayacağı sorunsalıdır.

Bu mevzu, beni sadece düşündürmekle kalmıyor, aynı zamanda korkutuyor da…

Bu, belki de her insanın oturup da düşünmesi ve hepsinden önemlisi kişinin kendisinin yaşadığı hayatı gözden geçirmesi gereken bir durum…

Sizce de, insanoğlunun oturup düşünmesi ve her bireyin kendine çeki düzen vermesi için doğru bir vakit değil mi bugün?

Sizce de, bu doğru vakit gelip de geçmedi mi ve hala geçmiyor mu?

Evet, vakit bu durmak bilmez ve su misali akıp da gider…

Ve insan; doğar, büyür, yaşar ve günü geldiğinde de ölür…

İşte bir ömür böyle geçer ve gider hiç farkında dahi olun(a)madan…

Ve ‘‘Nasıl hayatlar yaşıyoruz?’’ sorusunun cevabı da, yaşam ile ölüm arasında geçen, o uzun bir süreymiş gibi görünen ve fakat göründüğünün aksine kısa olan bu evrede yatar…

Sahi, nasıl hayatlar yaşıyoruz?

Bugün öyle hayatlar yaşıyoruz ki, her yönüyle tamamen gösterişe adanmış bu hayatlar…

İnsanoğlunun gerçek hayattaki mutsuzluğu, günümüz dünyasının yaygın sistemi olan sanal alemde göstermelik mutluluklar ile yer değiştirir bir vaziyet alıyor…

Fotoğraflarda beliren sahte gülücükler ile, akıtılmış gözyaşları yokmuş gibi gösterilip ortaya çıkan bu sahte hayatlar, sosyal medyada servis edilerek bugün, kendini dahi kandırmanın peşinde insan…

Kişi kendisini olduğu gibi kabullenip, olduğu gibi göstermektense olmak istediği fakat hiçbir zaman ol(a)madığı şekillere büründürüp ‘‘Her şey yolunda!’’ gibi gösteriyor…

Oysaki, asırlar öncesinden ‘‘Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.’’ demiyor muydu Mevlana?

Evet diyordu elbette…

Lakin ne diye, bu kendine aldanmışlık ve bir başkasını bu şekilde aldatmışlık?

Ta ki o cağlardan bugüne gelen ve bu denli değerli olan bu söz, günümüz teknolojisine değil de, bu teknolojiye adeta esir düşen günümüz insanına yenik düşmüş durumda adeta…

Ve günümüzde insan, bu yenilmişliği hep galipmiş gibi gösterip duruyor bıkmadan ve hiç usanmadan…

İşte bu gösteriş içinde insan, farkında olsa da hep yeniliyor, farkında olmasa da…

Ve bu yenilmişlik durumunda dahi insan, aç halini tok gösteriyor ve tok olanlarımız da aç olanlarımızı görmezden gelip onları yok sayıyor her defasında…

Oysaki, peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.): ‘‘Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.’’ şeklinde seslenmemiş miydi çağlara?

Tok yatıyor insan, birilerinin açlıktan guruldayan karınlarına hiç aldırış dahi etmeden…

Ne bir komşuluk kaldı ne de her sözde yakındığımız insanlık…

Bakıyor ama görmüyor insan…

İşitiyor ama bilmiyor…

Dokunuyor ama hissetmiyor…

Ne onlar bizden ne de biz onlardan…

Kendisi gibi olmayanı ve kendisi gibi yasayıp da, kendisi gibi düşünmeyeni dışlayıp ötekileştiriyor insan…

Sadece kendine her hakkı münasip görecek kadar bencilleşiyor ve ayak uyduruyor içinde bulunduğu çağa…

Kendisinden olmayanı kendi içine almak bir yana, o kimselerin nefes alıp vermesine dahi tahammül edemez olunuyor çoğu zaman…

Oysaki, Yunus Emre: ‘‘Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü.’’ dememiş miydi en uzak geçmişlerden bugünlere?

Bugün, insanoğlunun yaşadığı ve de yaşattığı bu hoşgörüsüzlüğün sebebi ne ola ki?

Üç günlük şu Dünya’da neyi paylaşamıyor ve ne yetiremiyor ki insan?

Ve Allah’ın emaneti olan kadınlarımız, genel manada her insanın gözünde sadece nefsani duygulara alet edilen bir obje ve bir meta olarak belirmekte…

Her türlü şiddete maruz bırakılmakta ve her türlü değersizlik içine hapsedilmekteler adeta…

Oysaki, Şems-i Tebrizi: ‘‘Kadın; bilene ‘nefes’, bilmeyene ‘nefs’tir.’’ sözü ile kadınların aslında ne kadar da değerli varlıklar olduğunu belirtmemiş miydi o eski zamanlardan bu yeni zamanlara doğru?

Ve bugün, insanoğlu gelmiş olduğu bu aşama ve yaşamış olduğu bu hayat ile ‘gelişmişliğin cahiliye devri’ni yaşıyor ve yaşatıyor her defasında…

Oysaki şimdi, insanoğlunun özüne dönüp de yaratılış gayesine uygun hayatlar sürerek yaşamını devam ettirmeye eskisinden daha çok ihtiyaç var…

Ki, kötü olan bu durum daha iyiye dönüştürülebilsin…

Sahi, sizce de, nasıl hayatlar yaşadığımızı düşünüp de, buna önlem almanın zamanı gelip de geçmedi mi hala?