VURAL KÖSE / GÜNAYDIN ADANA GAZETESİ

Bölgenin referans hastanesi olma özelliğini taşıyan Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi her geçen gün büyüyor ve her geçen gün hizmet kalitesinde çıtayı yükseltiyor. Sağlık hizmetleri konusunda teknolojik gelişmeleri yakından takip edip çağı yakalayan Balcalı Hastanesi kanser tedavisinde de hastaların ilk sırada başvurduğu hastanelerin başında geliyor.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berksoy Şahin, son bir yılda Balcalı’ya 2002 kanser hastasının başvurduğu belirterek, bu sayının Adana’daki yıllık ortalama kanser vakası sayısının yarısına denk geldiğini bildirdi.

Balcalı’da tedavisi gören hastalar arasında en çok akciğer ve meme kanserinin görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Şahin, halk arasındaki kanserle ilgili yanlış inanışların değişmesi gerektiğini söyledi. Pek çok kanser türünün tedavi edilebildiğini dile getiren Prof. Dr. Şahin, her kanserin diğerinden farklı olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Berksoy Şahin’le kanser ve Balcalı’daki kanser tedavileri üzerine konuştuk:

Sayın Şahin, önce sizi tanıyabilir miyiz?

Tarsus doğumluyum. İlkokulu Tarsus’ta ortaokul ve liseyi Konya’da bitirdim. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Mersin’de mecburi hizmetin ardından 1992’de iç hastalıkları ve 1995’de tıbbi onkoloji uzmanlık diplomalarımı Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinden aldım. Halen aynı ÇÜ’de Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı öğretim üyesi ve başkanıyım. Ayrıca Üniversite Tümör Araştırma Tanı ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü ile Temel Onkoloji Yüksek Lisans Programı sorumluluğunu yürütüyorum. 1987’den bu yana Çukurova Üniversitesi’nde görev yapıyorum.

Hocam, kanser son yıllarda çok yaygın görülen bir hastalık gibi. Bu yanlış bir kanı mı?

İnsanlar ilgili oldukları konularda özellikle de yakınlarında bir kanser vakası varsa konuyla ilgili olarak dikkatleri biraz daha açık oluyor. Kanserli hastalara dikkat ettiği için de görece artmış oluyor. Ancak eski Mısır kayıtlarında firavunlarda kemik tümörlerinin olduğu biliniyor. Bu da kanserin çok eski dönelmenden beri, 50 bin yıl öncelerinde dahi var olduğunu gösteriyor.

Kansere yol açan faktörler nelerdir?

Kanserin temel olarak iki önemli nedensel faktörü var. Biri dış faktörler diğeri de genetik faktörler. Bazılarında genetik nedenler bazılarında da çevre faktörleri ön plana çıkabiliyor.

Çevre faktörlerin rolü büyük mü?

Modern yaşantıda pek çok kanserojen madde yaşadığımız ortamlarda daha yüksek düzeylere ulaşıyor ve buna bağlı olarak da daha sık kanser oluşmasına neden olabiliyor.

En önemli çevre faktörü sizce nedir?

Sigara bunun en güzel örneklerinden biridir. Sigara içildiği dönemlerde akciğer kanserleri artmakta, sigarayı azaltmaya başlandıktan hemen sonra değil ama takip eden 5-10. yıllarda akciğer kanserlerinin oranı düşmektedir. Dolayısıyla yaşadığımız çağda kanserojen maddelerin arttığını göz önünde bulundurduğumuzda kanser vakalarının artması beklenen bir durum.

Kanser yapan diğer maddeler hakkında ne söyleyebilirsiniz? Tükettiğimiz gıdalarda bile kanserojen madde kalıntılarının olduğunu duyuyoruz.

Biz biraz daha fazla yeme içme konusuna odaklanmış bir milletiz. Yiyeceklerle kanserin çok yakın bir ilişkisi gösterilmiş değil ama mesela akciğer kanserinin tütünle ilişkisi çok daha bilindiği halde insanlar bunun üzerinde çok fazla durmuyorlar ya da işlerine gelmediği için durmak istemiyorlar. Yiyecek konusu her zaman daha fazla ilgi çekiyor. Yiyeceklerle ilgili neden sonuç ilişkisi çok net gösterilmemiş ama bazı kimyasal fiziksel karsinojenler var. Mesela yanmış yağlar içerisinde yapılan yemekler. Özellikle yiyeceklerin yanarak yapılmış olması, (barbekü ya da kebap diyoruz) bu tür yiyeceklerde yanmış yağların karsinojen olduğuyla ilgili bilgiler var. Bunlara dikkat etmek lazım. Pişirim tarzı bu anlamda önemli olabiliyor.

Cep telefonları da çok sık gündeme gelen konulardan biri değil mi?

Fiziksel faktörler arasında cep telefonu ve radyasyon da var. Şu anda cep telefonu ilişkili radyasyonun tümör yapıcı etkisi gösterilmiş değil ama özellikle hücre düzeyindeki çalışmalarda birtakım değişiklikler yaptığıyla ilgili bilgiler var. Yani bu çok netleşmiş bir konu değil ancak cep telefonlarıyla ilgili durum belirsiz olduğu için özellikle çocuklarımızın geleceğini dikkate alarak küçük çocukların kullanmaması konusunda dikkat edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Baz istasyonları da bu kapsama dahil mi?

Baz istasyonları da bu kapsama dahil. Halk arasında cep telefonları ve baz istasyonları çok fazla dikkat çektiği için basında çok sık yer alıyor ama aslında objektif olarak gösterilmiş veriler yok. Bilirkişi görevim olduğu için detaylı olarak araştırma şansım da oldu. O yüzden bu şekilde bilgi verebiliyorum ama tabi pat diye kanser oluşmuyor. Hücreler nedensel faktörle karşılaşıyorlar ve bozulmalar başlıyor. Bu bazı kanserler için 5-10 yılı bulabiliyor. Dolayısıyla siz 5-10 yıl geriye gidip onu araştırma şansınız olmuyor. O yüzden radyasyon, cep telefonu bunun için örnek verilebilir. Cep telefonları sonuçta yaklaşık 10-15 yıllık bir olay ve 20 yıl sonra kanser yapmayacağıyla ilgili bir belirsizlikler var. Bu nedenle dikkatli yaklaşmak lazım. Bunun da bir ölçüsünün olması gerek. Mesela bazı faktörler çok kısa zamanda kanser yaparlar. Bazı kemoterapi ilaçları 2 yılın sonunda bozukluk yapabiliyor hücrelerde kanser oluşturabiliyor. Ama cep telefonları ve radyasyonla ilgili net bir neden-sonuç ilişkisi gösterilmiş değil.

Diğer fiziksel faktörler neler?

Fiziksel faktörler arasında solunum yoluyla alınan maddeler çok önemlidir. Özellikle silikatlar. En fazla bilinenleri de asbestlerdir. Asbest Çukurova için çok ciddi bir tehdit olmamasına karşın özellikle komşu iller olan Niğde, Nevşehir arasında fazla asbest var. Balcalı’ya Pozantı ve Ulukışla bölgelerinden özellikle akciğer kanseri vakaları geliyor. Burada zaten bir neden-sonuç ilişkisi gösterilmiştir.

O bölgede neden bu kadar çok asbest var?

Asbest oranın doğal toprak yapısında var. Bulunduğumuz bölgede ciddi bir tehdit oluşturmuyor ama dokuma fabrikalarındaki kirli ortamlar ve yine fabrikaların çıkardığı bir takım atık maddeler de akciğer kanserlerine ve akciğer hastalıklarına neden olabiliyor. Bu anlamda da toplum olarak daha dikkatli olmamız gerekiyor.

Tuzun kanserle bir ilişkisi var mı?

Tuzla kanser ilişkisini kurmakta zorlanıyorum. Ancak şunu biliyoruz; tuz salamura yiyeceklerin yapımında kullanılıyor ise bunların kanserojen olabileceğiyle ilgili bilgiler var. Bu bilginin nedeni tuz mudur yoksa o gıdanın içindeki değişim midir bilmiyoruz ama sofralarımızda kullandığımız tuz ile kanser arasında bir ilişki olduğunu zannetmiyorum. Diğer taraftan da tuz başta yüksek tansiyon olmak üzere kalp hastalıklarının ortaya çıkmasında önemli bir faktörü oluşturabiliyor. Mesela Eskimolar tuz kullanmazlar ve onlarda yüksek tansiyon gözükmez ama Eskimoların da yaşam süresine baktığımız zaman normal insanlardan uzun yaşamazlar. Hatta kısa yaşadığıyla ilgili bilgiler vardır.

Bölgemizde en çok görünen kanser türleri hangileri?

Hastanemizdeki  kanser vakaları Kanser Kayıt Merkezi’nde kayıt altına alınıyor. Adana genelindeki kanser kayıtları ise İl Sağlık Müdürlüğü bünyesindeki merkezde tutuluyor. 2012’nin nisan ayından 2013’ün mayıs ayına kadar olan olgulara baktığımızda 2002 kanser hastasının Balcalı’ya geldiğini görüyoruz. 2 milyon nüfus için yıllık ortalama 5400 civarında kanser vakasının olması öngörülüyor. Bu rakamlardan 2 bin tanesinin Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’ne başvurduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bu sayı daha önceki yıllarda daha yüksekti ama diğer hastanelerin onkoloji merkezlerinin oluşmasıyla bu sayının paylaşılmış olduğunu da söyleyebiliriz. Buna karşın Balcalı şu anda bile bölgenin en büyük onkoloji merkezi, en fazla kanser tanısının konulduğu merkez olarak gözüküyor.

Kanser  verilerin bir merkezde toplanmasının bir önemi var mı?

Bir insanın gelişiminin neresinde olduğunu anlayabilmek için bununla ilgili verilerinin olması lazım. Amerika’da sağlık verilerinin toplandığı Amerikan İstatistik Enstitüsü adında bir kurum var. Bu kurum her yıl verilerini yayınlıyor ve bu sonuçlarına göre Amerikan sağlık politikası gözden geçiriliyor. O yüzden Türkiye’de de kanser kayıtlarının tutulması bu anlamda çok önemli. Daha öncesinde bu bölgede yapılan çalışmalar var ama kanser kaydı Pınar hanımın göreve başlamasından bu yana daha düzenli gidiyor. Bizim bu verilerle şu anda Adana’daki kanser sıklığını belirleme şansımız oldu. Eğer yetkililer, siyasi erk bu anlamda gerçekçi politikalar oluşturacaksa bu verileri dikkate alarak stratejiler geliştirmeli diye düşünüyorum.

Balcalı Hastanesi aslında bu ve buna benzer birçok alanda öncülük yapan bir hastane?

Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi aslında bir referans hastane. Özellikle yeni rektör Prof. Dr. Mustafa Kibar ve yeni başhekim Prof. Dr. Yeşim Taşova’nın bu anlamda çok ciddi çalışmaları var. Mesela yıllardan bu yana kemik ilgi nakli ünitemizi açamıyorduk, şimdi yeni yönetim bunu açıyor. Bu bölgede ciddi boyutta lösemiler ve lenfoma vakaları var. Bunlar kemik iliğinin en fazla uygulandığı hastalık tanıları. Sağlık Bakanlığı ruhsatını aldık ünitemiz de açıldı. Şimdi resmi olarak SUT açısından tanımlanmasını bekliyoruz. Tanımlandığı anlamda da hastalarımıza nakle başlayacağız.

Bu hastalara yeni bir hayat anlamına da geliyor değil mi?

Biliyorsunuz insan kök hücreden gelişiyor. Bu sadece kemik iliği konusu değil. Kıkırdak, kalp, sinir hücreleri bunların oluşumları açısından da rejeneratif tıp dediğimiz tıpta da önemli oluyor. Önemli olan bu hücreleri elde etmek hücreleri saklayabilmek, daha sonra da hastalara kullanılır halde tutabilmek. Kemik iliği nakli bunun en fazla bilinen yüzü ama diğer organ bozukluklarında da kök hücre nakli gelecekte önemli tedavi modellerinden bir tanesi olacak.  Türkiye’de de bu anlamda çok iyi çalışan merkezler var. Eminim Çukurova üniversitesi bu anlamda çok kısa zamanda daha önceki yaptığı kemik iliği nakilleri sayılarına ulaşacak ve çok önemli bir merkez olacaktır.

Balcalı’ya başvuran hastalarda  en  sık görülen kanser türü hangisi?

2012’nin nisan ayından 2013’ün mayıs ayına kadar olan dönemde en sık görülen 292 vaka ile akciğer kanseri. Bu yüzde 14,6’lık bir orana denk geliyor. Bunu 285 vaka ve yüzde 14,2’lik oranla meme kanseri izliyor. Meme kanseri hastalarının da 266’sını kadınlar 19’unu da erkekler oluşturuyor. Lenfoma çoğu bölgede dördüncü ya da beşinci sırada yer alan bir kanser türüdür ama bizim bölgemizde 120 vaka ile üçüncü sırada yer alıyor. 118 Lösemiş, 112 cilt, 102 tiroid kanseri vakası var. Çernobil faciasının ardından Karadeniz’de tiroid kanserinin artması bekleniyordu ama bizim bölgemizde tiroid kanserleri eskiye göre artmış görünüyor.

Bunun nedeni ne olabilir?

Üniversitemizde son dönemde radyoaktif iyot tedavisi başladı. Belki bu havzanın tiroid kanseri hastalarını da topluyor olabilir.

Sindirim sistemi kanserlerinin sıklığı nedir?

Kolorektal yani kalın bağırsak kanseriyle ilgili 127, mide kanseriyle ilgili de 79 vaka görünüyor. Mide ve bağırsak kanserlerini bir arada alırsak bölgenin en sık görülen üçüncü kanserleri olduğunu söyleyebiliriz.

Çocuklarda da kanser vakaları görülebiliyor. Çocuk kanserinin nedenleri nedir?

Bu, benim ilgi alanımın dışında olduğu için taze bilgilere sahip olmayabilirim ama çocuk kanserleri erişkinlere göre çok daha az görülüyor. Çocukluk yaşı kanserlerinde genetik faktörler daha ön plana çıkıyor. Özellikle çocukluk yaşı kanserler arasında en fazla görülenler lösemiler ve lenfomalar. Lösemi ve lenfomalar için en fazla suçlanan faktörler arasında viral enfeksiyonlar başta geliyor. Yine de tüm kanserler içerisinde dikkate alındığı zaman çocuk kanserlerinin bu bölgede beklenen sıklıktan daha fazla olduğunu zannetmiyorum.

Vücudun her alanıyla ilgili bir kanser türü var gibi. Genetik nedenlerle ilgili kendimizin çok fazla yapabileceği şey yok ama fiziksel faktörlerden korunmak için nasıl bir yaşam sürdürmeliyiz?

Bence, toplumu aydınlatma konusunda en önemli olanlardan biri kanserle ilgili oluşan yanlış düşüncenin değişmesidir. Kanserin tek bir hastalık olmadığının bilinmesi lazım. Her organın kanseri ayrı bir hastalıktır. Dolayısıyla da her organın kanserini oluşturan faktörler ve bunların tedavileri farklıdır. Bunun için verilecek en belirgin örneklerden bir tanesi lenfomadır. Yaklaşık 40’a yakın lenfoma çeşidi vardır. Bir çeşidini hiç tedavi etmeseniz bile hasta 10-20 yıl yaşayabilir ama bir başka lenfomayı tedavi etmezseniz hastayı bir ayda kaybedersiniz. İkisi de lenf bezi kanseridir ama farklı bir gidişleri vardır. Bu konuda halkı aydınlatmak gerekiyor. Her organ için kanserin farklı olabileceği, tedavilerinin de farklı olabileceği, en önemlisinin de kanserin hasta için ölüm anlamına gelmeyeceğidir.

Kanser hastası olanların kısa bir süre içinde yaşamını kaybedeceğine dair bir inanış var. Sözlerinizden bunun yanlış olduğunu anlıyoruz.

Tüm kanserlerin üçte birini tamamen iyileştirebiliyoruz. Üçte biri de biz bir şey yapmasak da iyileşiyor. Geriye kalan üçte bir için de biz yoğun olarak uğraşıyoruz. O yüzden kanserle ilgili yanlış inançları düzeltmek lazım. Pek çok kanser tedavi olabilir, hasta iyileşebilir. Dediğiniz gibi bizim çok yaşadığımız dramatik bir tablo var. Kanser teşhisi konduktan sonra aile ile görüşmede durum anlatılır ve aile yakınlarının ‘Ona söylemeyin, öğrenirse hemen kaybederiz’ şeklinde bir yaklaşımları olur. Hastanın kanseri öğrenmesi ölümü çağrıştıracağı için hasta yakınları bunun söylenmesini doğal olarak istemezler ama bu yanlış imajları kırdıktan sonra da kanserden iki şekilde korunabiliriz.

Biri erken tanı değil mi?

Evet. Eğer genetik faktörlerden kaçamıyorsak ve bu olacaksa en azından tamamen tedavi edilebildiği erken dönemlerde yakalanması için çaba gösterilmesi önemli olur. Şu anda meme, rahim boyu, cilt, prostat ve kalın bağırsak kanserinin tarama testleri yapılabiliyor. Riskli gruplar olarak tanımlanmış olanlar ve normal popülasyonda tanımlanmış yaşlara gelen insanların tarama testleri yaptırarak daha erken evrelerde kanserlerin tanılanması mümkün olabilmekte. Böylece hastalar tedavi edilip kurtulabilir. Kanserden korunma konusunda da hem kalp hastalıkları hem bazı kanser türleri için de taze sebze ve meyvelerin karışık olarak yenmesi gerek. Taze olduğu kadar tarımsal ilaçlardan arındırılmış, belki de organik olmasına dikkat edilebilir. Bekletilmiş yiyeceklerden mümkün olduğu kadar uzak kalmak yararlı olabilir.  

Spor yapmanın bir önemi var mı?

Fiziksel aktivitenin devam ettiği insanlarda kanserler daha az görülmektedir. O yüzden düzenli olarak spor yapılması önemli olacaktır. Yani taze sebze-meyve yenmesi, özellikle de lifli gıdaların tüketilmesi ve fiziksel aktiviteye dikkat edilmesi yararlı olacaktır. Obezitenin kendisi bazı kanserler için risk faktörüdür. O yüzden fazla kilolardan uzak olmak gerekir. Bu hem kalp hem diğer  akciğer hastalıkları açısından önemli olabilir. Bunlara dikkat edildiği zaman daha az görülebilir ama bu bizi tamamen kansere karşı koruyan bir mekanizma olmayacaktır. O yüzden de yaşa uygun olarak tarama testlerinin yapılmasının yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bulaşık makinelerinde kullanılan deterjanların da zaman zaman kalıntı bıraktığını görüyoruz. Bunlar kansere neden olabilir mi?

Bu konuyu bilmiyorum ve speküle de etmek istemiyorum ama vücudun kendisinin bir takım zararlı maddeleri detoksifiye edici mekanizmaları vardır. Aksi halde her sigara içenin kanser olması gerekirdi. Herkesin detoksifikasyon mekanizmaları aynı boyutta çalışmıyor. Bu da genetik olarak etki edebiliyor bazen dış faktörlerle de değişebiliyor. Bazıları bu zararlı maddeleri kolayca atabiliyorlar bazıları da atamıyor. Atamayanlarda kanser olma olasılığı daha fazla oluyor. Dolayısıyla biz de kimin detoksifikasyon mekanizması iyi çalışıyor kimin iyi çalışmıyor bilmediğimiz için bunlara herhalde dikkat etmemiz gerekiyor.