Gelişmiş ülkelerden çok geride olduğumuz organ bağışı ve nakli konusunda son dönemde özellikle sosyal medyada çok sık bir şekilde organ mafyasının varlığıyla ilgili haberler yayılıyor.

Toplumsal bilinç düzeyinin zaten çok düşük olduğu ülkemizde bu haberlerin yayılması organ bağışına da darbe vuruyor. Adana’da organ nakli denilince akla ilk gelen isimlerden biri Çukurova Üniversitesi Organ Nakli Araştırma ve Uygulama Merkezi (ÇORMER) Müdürü Prof. Dr. Uğur Erken.

Sosyal medyada paylaşılan organ mafyası haberlerinin örneklerinin Türkiye’de görülmediğini belirten Prof. Dr. Uğur Erken, Türkiye’de organ mafyasının daha farklı bir yol izlediğini anlattı. Organ bağışı ve nakli konusunda ezber bozan ifadeler kullanan Prof. Dr. Erken, “Organ mafyasını gördüm” dedi. Geçmiş dönemlerde düğün yapmak, kredi kartı borcunu ödemek için organlarını satmak isteyen birçok kişinin organ nakli merkezine başvuru yaptığını aktaran Prof. Dr. Erken, Türkiye’de 5 yıl diyaliz merkezine giden bir hastanın devlete maliyetinin organ nakli yapılan bir hastanın 5 yıllık tedavi maliyetinden üç kat fazla olduğuna dikkati çekti. Türkiye’de bugün diyaliz merkezlerinin yaklaşık 3 milyar dolarlık bir pastayı paylaştığını aktaran Prof. Dr. Erken, diyaliz merkezlerinin kar hırsı nedeniyle, böbrek nakli yapılması gereken binlerce hastanın ameliyat edilemediğini savundu. Beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin yakınlarının ekonomik beklentiler nedeniyle organları bağışlamadığına inandığını dile getiren Prof. Dr. Erken, Sağlık Bakanlığı’na organ bağışlayan ailelere defin, ölüm yardımı adı altında bir ücret ödenmesini önerdiğini, Bakanlığın ise bu görüşü dikkate almadığını söyledi. Prof. Dr. Erken, düzenlenen organ bağışı kampanyalarının çok fazla işe yaramadığını belirterek, konuyla ilgili toplumsal bilinç düzeyinin artırılması gerektiğini ifade etti. ÇORMER Müdürü Prof. Dr. Uğur Erken’le organ bağışı üzerine çarpıcı bir söyleşi yaptık. İşte o söyleşiden başlıklar:

 

Sağlık Bakanlığı’nın verileri Türkiye’de organ bağışının çok düşük bir seviyede olduğunu gösteriyor. Toplumuzda organ bağışıyla ilgili bir önyargı mı var?

Gerçekten de önyargılar var ama birtakım inançların da var olduğu bir gerçek. ‘Öteki dünyaya organları eksik giderse orada da eksik birisi olarak muamele görür’ şeklinde inancı olan az bir kesim var. İnançla ilgili bir şey olduğu için bu boş ve gereksiz bir inançtır diyemeyiz. Ancak önyargı deyince daha sık rastladığımız durumlar var.

 

Nasıl durumlar?

Mesela, hastanın beyin ve beyin sapı ölümü gerçekleşmiş. Ailesinden organlarını bağışlamasını istiyorsunuz ama aile ‘Acaba gerçekten öldü mü’ diye endişe ediyor. Yani ‘Bunun organlarını almak için öylesine mi tutuyorlar’ ya da ‘Eğer yapılacak başka bir şey varsa Ankara’ya İstanbul’a götürebiliriz hastamızı. Varsa böyle bir şey söyleyin’ veya ‘Sırf başka hastalara organ bulabilmek için ölmemiş hastayı ameliyat ediyorlar mı acaba’ gibi önyargılar var.

 

Bu önyargıların oluşmasında organlar hırsızlığıyla ilgili medyada yer alan haberlerin bir etkisi var mı?

Bir zamanlar bu haberler gazetelerde ‘Böbreği çalındı’, ‘Sabah uyandığında kendini ameliyat edilmiş olarak buldu’ gibi haberler çıktı. TV programlarında bununla ilgili bana da sorular sordular. Ben de yaklaşık 10-15 yıl önce Adana Emniyet Müdürü’ne gazetelerde çıkan haberleri anlatıp bu tür şikayetlerin Emniyete yapılan böyle şikayetlerin olup olmadığını sordum. Emniyet Müdürü de bunu çok ilginç buldu ve diğer il emniyet müdürlüklerine aynı soruyu sordu. Türkiye’de o zamana kadar gazetelerde yer alan haberlerdeki gibi şikayette bulunan olmamış.

 

O zaman bu tür haberleri şehir efsanesi olarak değerlendirebiliriz ama o zaman neden böyle haberler çıkıyor?

Aslında bunlar bu tür olayların hiç olmadığı manasına gelmez. Uluslararası kongrelerde, bazı Uzakdoğu ve Güney Amerika ülkelerinde böyle şeylerin olduğuna dair haberleri, görüntüleri, fotoğrafları, mağdur insanlarla yapılan röportajları gördük. Yani başka ülkelerde bu var ama bizde bu şekilde olmamış. Ben Türkiye’de organ mafyasını gördüm.

 

Nerede, nasıl gördünüz?

Bir gün bir mahkemeden ‘Bilginize başvurulacak mahkemeye gelin’ diye bir yazı geldi. Ağır Ceza Mahkemesinde tanık kürsüsüne çağrıldım. Hakim tahta bir kafes gibi genişçe çevrilmiş bir yerde oturan yaklaşık 40 kişilik grubu göstererek ‘Bu kişilerin içinden tanıdığınız var mı’ diye sordu. Gösterdiği kişilerin maalesef filmlerde gördüğümüz, haydut, hırsız, mafya gibi görüntü veren insanlardı. Baktım ve ‘Hiçbirini tanımıyorum’ dedim. Hakim ‘İşte bunlar organ mafyası’ dedi.

 

Hocam, o zaman Türkiye’de organ mafyası olduğu bir gerçek. Peki işleyişleri hakkında bilginiz var mı?

Mesela sizin organ bekleyen bir hastanız var ve canlı bir verici arıyorsunuz. Organ verebilecek bir kişi bulunuyor. O kişiye hastanın kardeşi ya da yakın bir akrabasıymış gibi sahte nüfus cüzdanı düzenleniyor. Siz de akrabadan nakil yaptım diyerek ameliyat yapıyorsunuz. İşte orada para alışverişi yapılıyor. Türkiye’de organ mafyası bu şekilde çalışıyor.

 

Türkiye’de çok örneği var mı?

Bir zamanlar Konya’nın ücra bir köyü TV programlarına konuk olmuştu. Nedense bu köydeki insanlar hiç tanımadıkları kişilere canı gönülden böbreklerinin birini veriyorlardı. Köyde böbreğini veren kişi sayısı 5-10 gibi bir rakama ulaşınca dikkat çekti. Yasal olarak hiç tanımadığınız bir kimseye böbrek verebilirsiniz. Böbreği alan kişinin de bağışçıyı tanımaması, aralarında bir ilişkinin olmaması gerekiyor.

 

Balcalı’da buna benzer durumlar yaşandı mı?

Burada da bize gelip organını vermek istediğini söyleyenler oluyor. Yasal durumu anlatıp ‘Böbreğin kime uygunsa, bir başka şehirde de olabilir oraya göndereceğim ve sen onu tanımayacaksın. Bu iş başka türlü olmaz” dediğim zaman kişi “Ben vazgeçtim deyip gidiyor”.

 

Bu tür durumlarda çok karşılaştınız mı?

Tabi ki... Önceden haftada bir-iki kişi ‘Ben böbreğimi birine satmak istiyorum. Evleneceğim, düğün yapacağım. Bana bir düğün parası versin yeter. Paraya ihtiyacım var. Kredi kart borcuna battım. İşin içinden çıkamadım. Böbreğimi isteyene veriyorum’ filan diye muhakkak gelirdi. Ben de ‘Sen nereden duydun da geldin. Türkiye’de böbreğin parayla satıldığına hiç tesadüf ettin mi de bu teklifi bana yapıyorsun’ diye sordum hep. ‘Evet. Başka yerlerde yapılıyormuş diye duydum’ yanıtı verirlerdi. ‘Nerede, kim yapıyormuş onu söyler misin’ diye sorduğum zaman da hiçbir şey söylemeden çekip giden çok insanla karşılaştım.

 

Bu söz ettikleriniz yakın dönemde olan olaylar mı?

Hayır, geçmiş dönemde olan şeyler. Son yıllarda bunlara rastlamıyoruz. Organ mafyası biraz kontrol altında olduğunu hissetmiş olmalı ya da bu işi yapanlar yakalanıp tutuklandılar. Bu konularda sorgulanan meslektaşlarımız da oldu maalesef.  O bakımdan belki daha dikkatli davranılıyor olabilir.

 

Beyin ölümü gerçekleşen hastaların yakınlarından organ bağışı yapmalarını istediğinizde bağışlamak istemeyenler ne tür gerekçeler öne sürüyor?

Bunu sormaya hakkımız yok ama bazıları kendiliğinden söyleyebiliyor. Mesela dinen sakıncalı diyen olabiliyor. ‘Diyanetin bu konuda pek çok görüşü var’ diyorum. Bana, “Orası öyle söylenmesi istendiği için mecburen söylüyor. Aslında işin aslı öyle değil. Ona öyle söylettiriliyor” diyorlar.  Geçmiş yıllarda bu konuda bir araştırma da yapıldı. Araştırmaya göre din faktörü dolayısıyla organ vermekten vazgeçen oranının yüzde beş civarında. Bana göre ise neden ekonomik beklentiler. ‘Organ bağışlıyorsam niye babamın hayrına bağışlayayım. Ben ne alıyorum ki karşılığında organ vereyim’ düşüncesi olduğunu düşünüyorum. Bu konuda yıllar önce Sağlık Bakanlığı’na organ bağışında bulunanlara ölüleri için defin ve ölüm yardımı adı altında bir miktar ödeme yapılmasını önermiştim. ‘Bağışladığınız takdirde size böyle bir yardımı isterseniz alabilirsiniz’ diye söylemek lazım. Bu önerim dikkate alınmadı. Böyle bir uygulama yok ve olmadı.

 

Türkiye’de organ nakli yapılan hastalardan organ parası isteniyor mu?

Türkiye’de böyle bir şey yok ama 12 bin liralık bir para var. Mesela biz hastanemizden bir organ çıkarttık ve bizim hastalarımıza uymadığı için başka bir şehre gönderdik. Bunun için 12 bin liralık bir fatura çıkartıp SGK’ya gönderiyoruz. Tabi ki, bu hastayı ilgilendiren bir şey değil.

 

Hocam, Türkiye’de organ beklerken hayatını kaybeden kişi sayısı çok mu?

Türkiye’de 60-70 bin civarında kronik böbrek yetmezliği hastası var. Bunların yaklaşık yarısı organ nakli yapılabilecek durumdadır. Fakat Türkiye’de yılda yapılan böbrek nakli 30 bini bırakın 3 bini bile bulmuyor. Yani yüzde 10’unu bile yapamıyoruz. Diyelim ki, biz senede 50-60 tane böbrek nakli yapıyoruz. Bu hastalar böbrek nakli olmak için buralara gelirse birden bire benim 500 hastayla karşılaşmam gerekiyor. Bunların belli bir oranını alırsam birkaç bin hasta ameliyat olmak üzere beni bekliyor demektir. O zaman burada bir klinik değil de bu iş için bir hastaneye ihtiyacım vardır demektir ama bu böyle de olmuyor. Bu hastalar böbrek nakli olmak nakli olmak için gelmiyorlar.

 

Neden gelmiyorlar?

Çünkü bu hastalar diyaliz merkezlerindeler. Oralardan buraya yönlendirilmeleri gerekiyor.

 

Niye yönlendirilmiyorlar?

Yıllar önce İstanbul’daki otellerden birinde yapılan bir toplantıda nefrologlar, organ nakilciler, koordinatörler toplandı ve bu gerçek sorgulandı. Ticari kaygılar nedeniyle diyaliz merkezlerinin hastaları göndermediği yanıtı ortaya çıktı. Bunu o zamanki Nefroloji Derneği Başkanı hocaya da ‘Siz ne diyorsunuz diye?’ sordular. O da, “Bu da bizim arkadaşlarımızın kazanç kapısı, işi” yanıtını verdi. Diyaliz merkezine hastanızı gönderdiniz mi gelinlik kız verir gibi verdiniz. Giden gitmiştir. Bir dönem Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda organ nakli haftası dolayısıyla bir konuşma yapmamı istediler. Vali, vali yardımcısı, belediye başkanı, basın, vatandaşların önünde de bunları öne sürdüm. Emekli bir nefrolog çıkıp “Diyaliz merkezleri mafyadır. Niye utanıyorsunuz, çekiniyorsunuz bunu söylemekten. Tabiî ki göndermezler” dedi. O zamanlar 1 milyar dolardı şimdi tahmin ediyorum 3 milyar dolarlık bir pastayı paylaşıyorlar. Toplantıda kimse bana ‘Sen kim oluyorsun da vatandaşın, basının kamunun üst düzey görevlilerinin önünde mafya diyorsun. Bunu söyleme hakkını sana kim verdi? Neye dayanarak söylüyorsun’ bile demedi.

 

Türkiye’de mi 3 milyar dolarlık bir diyaliz pastası var?

Evet. Ortada 3 milyar dolarlık bir pasta var ve hastaların yüzde 10’unu bile ameliyat etmiyoruz. Daha da net bir şey söyleyeyim. Bir hastaya böbrek nakli yapıp 5 yıl da ona bakarsanız, bu sürede devlete maliyeti 100 küsur bin dolardır. Bir hastaya 5 yıllık diyaliz tedavisi uygularsanız bunun devlete maliyeti ise 300 küsur bin dolardır. Demek ki her bir hastada 200 bin dolar kamu zararı var. Yılda da kişi başına 40 bin dolar yapar bu rakam. Ben 50 böbrek nakli yaptığım zaman bunu 200 bin dolarla çarpın ve ne kadar kamu yararına tasarruf sağladığımı hesaplayın. Bir yıllık kazançla buraya hastane yapılır. Nerede bu hastaneler? Nerede bu hastalar? Sağlık Bakanlığı’na bu konuda da bir öneri yapmıştım. Organ nakli merkezlerine yetki verin, gidelim diyaliz merkezlerine nakil olabilecek hastaları alalım dedim ama bu önerim de dikkate alınmadı. Hiçbir şey yapılmadı.

 

Bir rant çarkı mı var hocam?

Rant çarkı mı var yoksa o emekli nefrologun dediği gibi mafyavari bir yapı mı var ben bilemem. Ben bunlara bir cevap bulamadım ama buraya organ nakli olmak için gelen hasta olursa onlara da organ naklini yapıyorum. Bunlar ülkenin gerçeği. Sağlık Müdürlüğü’ne, Sağlık Bakanlığı’na Türkiye’de kaç kane diyalize giren hasta var. Bunun ne kadarına böbrek nakli yapılıyor diye sorun. Mevcut hasta sayısıyla organ nakli yapılan hasta sayısı arasında çok büyük bir fark var. Bu hastalara çeşitli nedenlerle organ nakli yapılamıyor mu yoksa neden bunlara organ nakli yapılmıyor diye sorun. Çünkü organ nakli tedavi maliyeti diyaliz tedavi maliyetinin çok altındadır. Böyle olduğu halde bu on binlerce hastaya niye organ nakli yapılmıyor? Bunları sorun ama cevap ne verirler bilmiyorum.

 

Organ bağışı kampanyaları işe yarıyor mu?

Çok kampanya yaptık ama ben fazla bir etkisi olduğuna inanmıyorum. Burada önemli olan kamu bilincidir, insanların olayına, problemine sahip çıkma meselesidir. İnsanlar, organ nakli yetmezliği hastası yoksa umrunda bile olmuyor, ‘Bana ne’ diyor. Ölüsünden organ bağışı yapması istendiğinde ‘Hayır kardeşim vermem’ deyip geçip gidiyor. Bildirilen beyin ölümlerinin büyük çoğunluğunun çok az bir kısmı organ alınmasına izin veriyor. Çoğu vermiyor. Bilinç düzeyinin artırılması gerek. Bir gün bana da gerekebilir diye insanların bunu farkına varması lazım.

 

Hocam, organ nakli yaptığınız hastalarınızla ilgili yaşadığınız en ilginç öykü nedir?

Bir ölüden organ bulduk. Böbreğin bir tanesini bir köyden Emine Hanım adlı bir kadına uygun olduğunu saptadık. Kadını çağırıp böbrek nakli yaptık. Sonuç başarılıydı. Hasta çok iyi durumdaydı ama ne geleni vardı ne de gideni. En son ‘Artık taburcu edin bu hastayı’ dedim. ‘Sahibi yok. Hiç kimse gelmedi’ dediler. Sonunda eşi olduğunu söyleyen birisi gelip hastasını alıp gitmiş. Aradan zaman geçtikten sonra, ‘Hocam sürekli sorduğunuz hastanın sahibi geldi ama çok kötü şeyler söyledi. Siz kızar üzülürsünüz diye size söylemedik” dediler. ‘Ne söyledi’ dedim. “Şöyle doktor, böyle doktor. Beni mi buldu? Sanki ne vardı da hastama bu böbreği taktı? Bu kışı nasıl olsa çıkaramaz ölür diye bekliyordum. Yeni hanımı da buldum. Bir sürü masraf yaptım. Altın, bilezik aldım. Şimdi onlar da boşa gitti. Bunu geri başıma bela etti. Niye bunu yaptı? Başka hasta yok muydu’ filan dedi ve size küfretti dediler. ‘Bu adam bir daha gelirse bana haber verin. Ben ona hesabını soracağım’ dedim. Küçük bir kız çocuğuyla vardı, ‘Kadın onunla beraber kontrole gelip gidiyor’ dediler. Adam bir daha hiç görünmedi.

VURAL KÖSE/GÜNAYDIN ADANA GAZETESİ