Günaydın Gazetesi - VURAL KÖSE

 “Gıcık, ukala, kendini beğenmiş” kendisi için çok sık duyduğum yakıştırma sözler. Şehir Tiyatrosu oyuncusu Ergün Aydın Özfırıncı yaklaşık 10 yıldır tek kişilik gösterileriyle Adanalıların karşısına çıkıyor. Yeni gösterisinin adı ise “Medya Man”. Çoğumuzun her gün gazetelerde okuyup geçtiği, TV’lerde izlediği yaşanmış olaylara farklı bir bakış açısı getirerek sahnede bunu kendine has üslubuyla anlatıyor Özfırıncı. Uzun süredir bu işi yapması dolayısıyla da Adana’nın Metin Uca’sı diye tanımlanıyor. En eleştirilen yanı ise ses tonu ve konuşma şekli. Bazılarına itici gelirken, bazıları sevimli buluyor bu durumu. Ses tonu nedeniyle ukala, kendini beğenmiş bir insan gibi algılansa da Ergün, gerçekte durum tam tersi. Adana’da bir ilki gerçekleştireceği Caddebostan’da sorularımızı yanıtladı Ergün Özfırıncı. Özellikle çocuklar yararına yaptığı gösterileri anlatmasını beklerken, hiç söz etmedi. Kendisi anlatmayınca sorma ihtiyacı da hissettirmedi Ergün, adeta yaptığı her şeyin reklam malzemesi olarak kullananlara nispet yaparcasına. Bir kola markasının reklam kampanyasının sloganı aslında Ergün’ü anlatıyor: “Her şey her zaman göründüğü gibi değildir.” Adanalıları gülme garantili gösterisine bekliyor Ergün Aydın Özfırıncı.


Soru: Uzun zamandır tek kişilik gösteriler yapıyorsun. En son da “Medya Man” adlı bir gösteriyle sahne alıyorsun. Oyunun adı da bir hayli ilginç. Oyunda neler var?
Yanıt: Medya Man’de gazetelerde okuduğumuz, televizyonlarda izlediğimiz gerçek ama komik hikayeler yer alıyor. O hikayeleri ayıp kendimce yoğuruyorum ve sahnede kullanabilecek bir hikaye haline getiriyorum sonra da bu hikayeleri sahneye çıkıp anlatıyorum. Tamamıyla komedi, ufak ufak hicivler var ama pek fazla siyasete pek dokunmuyoruz.

Soru: Tek kişilik gösteri yapma fikri nasıl oluştu?
Yanıt: 1996’da Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı kazandım ama bırakmak zorunda kaldım. 1997’de İstanbul’a gittim. 2000 yılına kadar İstanbul’da Akatlar Kültür Merkezi’nde tiyatro yaptım. Tek kişilik gösteri yapma fikri de orada filizlendi. Yani İstanbul’da. Babam vefat edince Adana’ya geldim.

Soru: İstanbul daha cazip değil miydi bu işi yapmak için?
Yanıt: İstanbul’da kalmaktan yanaydım. Ağabeyimle orada çok iyi bir tiyatro ortamı kurduk fakat 2001 yılında babam vefat edince Adana’ya dönmek zorunda kaldım. Bir ağabeyim İzmir Devlet Tiyatrosu’nda, bir tanesi İstanbul’da doktor. Kız kardeşim burada jeoloji mühendisi ama Balcalı Hastanesi’nde çalışıyor. Babam öldükten sonra annem İstanbul’a gelmek istemiyordu. “İstanbul’a gelirsem yok olurum” diyordu. Onun için Esef ağabeyim “Birimizin burada kalması lazım” dedi. Ben de “Sizin işiniz var, ben Adana’da kalırım” dedim ve Adana’ya geldim. Gelir gelmez de burada tek kişilik gösterilere başladım.

Soru: Hangi oyunları sahneledin?
Yanıt: İlk yaptığım gösteri “Acilen Bir eş Aranıyor”du. Ardından “Memleket Hikayeleri”ni sahneledim. “Asabi”de sinirli bir adamı oynadım. “Anlatacaklarım Var”dan sonra yine “Memleket Hikayeleri”ni oynadım. Çünkü memlekette o kadar gerçek ve komik haberler var ki onların hepsini tek tek anlatıyorum seyirciye.

Soru: Hikaye bulmakta zorlanıyor musun?
Yanıt: Gerçekten de çok komik hikayeler ama inan hiç zorlanmıyorum. Eğer günde 5 gazete okuyorsam, TV’de bazı programları izliyorsam mutlaka iyi hikayeler çıkarabiliyorum. Tabii kafan bu işe yatkınsa çıkarabiliyorsun. Kimisi vardır o haberlere kahkaha atıp geçer, kimisi vardır bakıp geçer. Ben de not alıp geçenlerdenim ve sahneye taşımaktan yanayım.

Soru: Ne kadar zamandır tek kişilik gösteri yapıyorsun?
Yanıt: 10 yıldan bu yana tek kişilik gösteri yapıyorum. Biraz araştırma yaptık. Akdeniz’de Doğu Anadolu’da ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde istikrarlı bir şekilde 10 yıldır tek kişilik gösteri yapan tek adam benim. Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Erzurum’da Atatürk Üniversitesi’nde bazı arkadaşlarımız var ama aralıklı yapıyorlar. Fakat ben istikrarlı bir şekilde 10 yıldan beri devam ediyorum. Bu işi yaptığım için çok mutluyum.


Soru: Şehit Tiyatrosu oyuncususun aynı zamanda. Dizi film, reklam çalışmaların oldu mu?
Yanıt: 7 yıldır Şehir Tiyatrosu’nda görev yapıyorum. Zaman zaman Adana’daki radyolarda ve TV’lerde sunuculuk yapıyorum. Kendi tanıtımım için, İyi bir CV oluşturmak için yapıyorum bunu. Çünkü İstanbul’daki ajanslara CV’lerimizi gönderiyoruz. Bazen dizi filme, reklama çağırıyorlar fakat biliyorsun Türkiye’de her iş son ana yaklaştığı zaman hareketlenir. Bizde de drum öyle. Adam beni arıyor “Şu dizi için sizi bekliyoruz. 12 bölüm için anlaşacağız sizinle” diyor. Beni aradıkları gün Çarşamba saat 22.00, beni İstanbul’da istedikleri saat Perşembe günü saat 09.00. Yetişeme, gidebilme şansın yok tabii ve son görüşmeye çağırıyorlar. Ben de telefonda gelemeyeceğimi, Adana’da yaşadığımı söylüyorum. Bu sefer de “Aaaa keşke birkaç gün öncesinden arasaydık” diyorlar. Böyle 3-5 dizi reklam kaçırdığım oldu.

Soru: Hedefin nedir?
Yanıt: Amacım iyi bir tiyatro oyuncusu olmak.  Kendimi bu doğrultuda yetiştirmek için çok çalışıyorum, çok yazıyorum, çok okuyorum. Ustalarla çok bir araya geliyorum, onları dinliyorum. Bu gösterileri İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Türkiye’nin değişik yerlerinde sahnelemek istiyorum. Turneler yapıyoruz ama yakın illere turneye gidebiliyoruz sadece. Mersin, Osmaniye, Urfa’ya, Tarsus’a gittim ama amacım İstanbul’a gidip orada bu işi yapmak. O doğrultuda çalışmalarım devam ediyor.

Soru: Tekrar Medya Man’e dönelim. Formatında ne var ve ne anlatıyorsun oyunda?
Yanıt: Baraj Yolu Hasan Usta’nın yanındaki Adana Tiyatro Merkezi’nde 20 Eylül’de sahneye çıkacağım. Sloganımız “Gülme garantili gösteri”. Oyunu izlemeye gelen seyirci 75 dakika boyunca sadece gülüyor. Düşünmelerine pek fazla fırsat vermiyoruz. Zaten bir mesaj verme kaygısı da taşımıyorum. Tek bir amacım var güldürmek, eğlendirmek. Oyun sırasında ben de sahnede çok eğleniyorum. Hayatın günlük sıkıntılarını bırakıp, sadece rahatlamalarını, gülmelerini, deşarj olmalarını sağlamaya çalışıyorum.

Soru: Oyunda işlediğin konular her oyunda aynı mı?
Yanıt: Yaklaşık 40 dakika kalıplaşmış, kendi hayatımla ilgili hikayeleri anlatıyorum. Havuzlubahçe Mahallesi’nin, doğup büyüdüğümüz yerin, rahmetli babamın, annemin, teyzemin, halamın, büyüklerimizin anlattığı hikayeleri anlatıyorum. Oyun 80 dakika sürüyorsa 40 dakikası ise sürekli değişiyor. Örneğin 20 Eylül’de gösteriye çıkacağım. Bugün 5 tane gazete alacağım. O gazetelerde üç haber yakalarsam onları hemen 20 Eylül’deki oyuna saklıyorum, aktarıyorum. 27 Eylül’deki gösterime de o aradaki yedi gün boyunca bulduklarını ekliyorum, güncelleniyor sürekli. O bağlamda interaktif bir gösteri.  Aynı zamanda yeni gösterilerimizde biz seyircilerimizi de dahil ediyoruz. 

Soru: Sahnede uzun bir süre tek başına bir şeyler anlatmak zor olmalı. Herkes yapabilir mi bu işi?
Yanıt:  Gerçekten de zor bir iş. Özellikle tek kişilik gösteri yapmak, seyircilere bir şeyler anlatmak zor. Çünkü sahnede tek adamsın. Büyük bir oyun olsa partnerin olur, partnerinin gözünün içine bakarsın. Seyirciyle göz teması kurmazsın. Ama burada tamamen seyirciyle göz teması kuruyorsun. Seyirci bir tepki koyabiliyor ve hemen seyirciye yöneliyorsun. “Neden böyle yaptınız, neden bu kadar çok güldünüz” diyorsun. Oradan da bir hikaye çıkartıyorsun. Benim yaptığım işi özgüveni olan herkes yapabilir. Ben gösterilerimde özgüven çalışması da yapıyorum. Yani kişi isterse sahneye çıkıp o kadar kişinin karşısına kendini anlatabilir. Kişinin bunu yapması için gazeteleri çok okuması, TV izlemesi, interneti takip etmesi, hayatın içerisinde yer alması gerekiyor. Atatürk Caddesi, Hürriyet mahallesi ayırt etmeden dolaşmak gerekiyor. Çünkü dolaştığın zaman hikaye ediniyorsun. Benim de zaten hikayeye ihtiyacım var. Ben de seyirciye “Siz de çok okursanız, çok çalışırsanız, çok kafa yorarsanız ve biraz da bu işle ilgili hevesiniz varsa özgüven meselesi çıkıp sahneye anlatabilirsiniz” diyorum. Bazen biri iştahlanıyor, el kaldırıyor “Ben de bir şey anlatmak istiyorum” diyor. Bizim onlara da her zaman sahnemiz açık. Sahneye çıkıyorlar, hikayelerini anlatıyorlar, fıkra anlatıyor, gazetede okuduğu bir haberi ya da kendini anlatıyor. Durum komedisi çıkıyor. Benim yaptığım gibi yapmak, benim gibi sahnede yürümek, el kol hareketleri yapmak istiyor. Yapamayınca da seyirci gülüyor tabi, Bu da güzel bir şey aslında.

Soru: Sahneye seyircilerden birini almak riskli bir durum değil mi?
Yanıt:  Evet. Mesela geçen birini çıkardım sahneye. Çıktı anlattı tam başka birini çıkaracaktım bir başkası fırladı sahneye “Ben de bir şey anlatacağım” dedi. Ben de “Anlat” dedim. “Aslında ben bir şey anlatmayacağım bir şey söyleyeceğim size” dedi. Tabii bir yandan korkuyorsun, yanlış bir cümle kullanabilir, eleştiri yapabilir, küfredebilir. Açık bir yer orası, toparlayamazsın sonra. Senin yaptığın bir ayıp değil ama sonuçta sahne senin.

Soru: Geçtiğimiz günlerde oyun sırasında izleyicilerden biri kız arkadaşına evlenme teklif etmişti. Nasıl oldu o olay?
Yanıt: Sahneye geldi “Benim bir arkadaşım var onu çok seviyorum” dedi. “Ne kadar güzel, sevmek güzel bir şey” dedim. Sonra “Kız arkadaşım burada” dedi. “Ne güzel, hangisi” dedim. “Şu hanımefendi” dedi. “Evet” dedim. “İzin verirseniz evlenme teklif etmek istiyorum” dedi. Ben de “Niye engelleyeyim et” dedim. Hanımefendi ağlayarak çıktı sahneye. Yüzük getirmiş, “Dur” dedim. Salondaki en büyük kimse onu buldum. “Nuran abla gel, yüzükleri sen tak” dedim. Nuran abla çıktı yüzükleri taktı. Güzel bir olaydı. Zaman zaman böyle gerçek olayları da sahneye taşıyorsun. Sahnedeki adamı sıcak buluyorlar ki öyle bir şey yapıyorlar ya da cesaret buluyorlar çünkü ben onları cesaretlendiriyorum.

Soru: Bu tür işleri yapanların genelde maddi sıkıntılardan şikayetçi oluyor. Sen nasıl aşıyorsun bu durumu?
Yanıt: Oradan, buradan borçla ayakta kalıyoruz. Şehir tiyatrosunda çalıştığım için zaten bir maaşım var. Sigortam da var ama çok şey düşünen, çok şey yapmak isteyen adamların fazla para harcaması gerekiyor bir şeyler yapabilmek için. Ben stand-up yapıyorum, şehir tiyatrosunda oyuncuyum, TV’lerde programlar yapıyorum ama çok iyi para kazanmıyorum. Adana şartlarında geçinebiliyorum ama benim yapmak istediklerim var. Neden “İstanbul’a gitmiyorsun” diye soruyorlar. Neden İstanbul’a gideyim ki? Adana’ya böyle bir yer yapalım. Beyaz Gelincik, Hanımın Çiftliği Adana’da çekildi. Demek ki Adana’da bir şeyler var ki dizi çekiyorlar. Bize de fırsat verin, imkan verin. Benim de elimde 7-8 tane senaryo var. Sitcom çekelim Adana’da. Adana’daki TV’lerde yayınlayalım. Olmadı burada yazalım, burada çekelim. Burada bir prodüksiyon olsun, ulusal TV’lere biz satalım. Adana’nın tanıtımı olsun. Kısa filmlerimiz var.

Soru: Kazancının hedeflerini gerçekleştirmek için yeterli olmadığını söylüyorsun. Peki nasıl dönüyor bu çark?
Yanıt: Bir örnek vereyim. Bir ağabeyimiz var Ali Demirkıran. “Ali abi kısa film yapacağım,  bilet alır mısın” dedim. “Tabii hay hay gel” dedi. Gidip 5 tane bilet satacağım 10 liradan. Beş sana beş ona satacağım. Bin lira biriktireceğim bir kenara koyacağım, 27 Eylül’deki oyundan da bir bin lira kazanacağım. Edecek 2 bin lira, kısa film için gereken para 3 bin lira. O 2 bin lirayla biz çalışmaya başlayacağız. Ben bu arada bir gösteri daha yapacağım eksik olan parayı tamamlamak için. Bu çark böyle dönüyor. Sponsor arıyoruz bulamıyoruz. Çok zor bulmak.

Soru: Adana’da sponsorluk konusunda böyle genel bir sıkıntı var sanırım.
Yanıt: Hem de nasıl müthiş bir sıkıntı. Mesela, afişlerimde, biletlerimde yer alsın, bir yıl boyunca matbaa, sahne masraflarımı o karşılasın diye gidiyorsun adama teklifte bulunuyorsun. Diyorsun ki “5 milyar”, adam “100 lira vereyim” diyor. “O zaman on tane 100 lira toplayayım da bin lirayla bu işi yapmak zorunda kalayım” diyorsun. Böyle bir problem var.

Soru: Adana’nın kendi içinden çıkan değerleri sahiplenmediği yönündeki söylemleri katılıyor musun?
Yanıt: Adana hiç sahiplenmiyor. “Bizim oğlan, ne de olsa bizim elimizin altında” diyorlar. Adana’da Şehir Tiyatrosu’nda, Devlet Tiyatrosu’nda müthiş oyuncular var. Ankara, İzmir, Bursa’da diziler çekiliyor mesela. Orada  sadece Ankaralı ya da İzmirli oyuncuları kullanıyorlar. Buraya Hanımın Çiftliği, Beyaz Gelincik geliyor cast tamamıyla İstanbul’dan oluşuyor. İhtiyaç olursa Adana’nın oyuncuları oynuyor. Bizim de bir gururumuz,  bir onurumuz var ama. Biz de diyoruz ki, “Diziler Adana’da yapılsın tamam ama Adanalı oyuncuları bir kullanın bakalım”. Hem maliyeti daha az. Bizim oğlan sözcüğünü de şöyle anlatabilirim: “Ben İstanbul’dan bir stand-upçı çağırırım bin liraya gelmezse burada Ergün var. Gelmezse 100 liraya çıkar oynar”. Ama biz de o işlere gitmemeye çalışıyoruz. Biraz da bizim onurumuz kırılıyor. Sen İstanbul’dan o kadar paraya adamlar getirtiyorsun ama Adana’da elinin altında o kadar iyi oyuncular, sunucular bu işi yapacak insanlar var ki…

Soru: Bildiğim kadarıyla kafelerde, restoranlarda tek kişilik gösteri yapma gibi bir çalışman da var. Nasıl olacak?
Yanıt: İstanbul’da İstiklal Caddesi’ndeki, Sıraselviler’deki kafelerde, restoranlarda tek kişilik gösteriler yapılıyor. Adana’da ilk defa burada Caddebostan’da haftada iki gün yapacağız. İnsanlar yemeklerini yerken, içeceklerini içerken sahneye çıkıp stand-up yapacağım. Gelen insanlar hem yemeklerini yiyecek hem de eğlenecekler.

Soru: Zaman zaman ses tonunla ilgili sözler duyuyorum, hiç ses tonun ya da konuşma biçiminle ilgili eleştiri aldın mı?
Çok. TV programlarında ya da sahneden indikten sonra “Aaa… TV’deki gibi konuşuyor” diyorlar. Üzerime bir defa yapışmış. O ses tonumu değiştiremem. Kimine itici kimine sevimli geliyor.

Soru: Bundan hiç rahatsızlık hissettin mi?
Yanıt: Hiç hissetmedim. Bu ses tonuna sahip bir adam sahnede, radyoda, TV’de yer aldığı zaman ukala, kendini beğenmiş bir ses tonu var diye düşünüyorlar. Gerçek sesim olduğunu anladıklarında da şaşırıyorlar. Yakın arkadaşlarım beni eleştirenlere karşı “Yok, öyle bir adam değil” diyorlar ama bu ses tonu aynı yere götürüyor. Okan Bayülgen, Ferhan Şensoy ve Özgü Namal bir oyun için Gaziantep’ten geliyordu. Havaalanında Ferhan Şensoy’un yanına dahi gidip fotoğraf çektirdiler ama Okan Bayülgen’e kimse yanaşmadı. Yanına gittim. “Okan abi merhaba. Bak sana kimse yaklaşmıyor, niye olduğunu biliyorsun değil mi” dedim. “Beni ukala zannediyorlar” dedi. Oysa ben Okan Bayülgen’in ne kadar candan, ne kadar iyi bir insan olduğunu biliyorum. Dışarıda izleyenler de öyle zannediyorlar. Ağabeyim geliyor İstanbul’dan “Ulan diyor herkes sana bakıyor ama kimse gelip konuşmuyor. Ukala, kendini beğenmiş zannediyorlar, bir şey sorsak bizi tersleyecek diye düşünüyorlar.