Savaşın adaleti olmaz!

Çünkü savaş, hiçkimseye hiçbir şekilde hiçbir şey kazandırmaz.

Ve zaten adalet kendi maneviyatında savaşı barındırmaz.

Savaş, bu alemin adaletini susturup da konuşsa da; adalet, hiçbir şekilde susmaz.

Savaş, hep kaybettirir ve hiçbir zaman bir kazananı olmaz.

Savaşın adaleti olmaz!

Her ne kadar şartları eşitlemiş olsanız, aynı koşullarda bulunduğunuzu ispat etseniz de olmaz.

Çünkü hiçbir savaş, adil bir biçimde sürdürülmez.

İki farklı ordu düşünelim.

Her iki ordu da eşit sayıda askere, eşit sayıda mühimmata, eşit sayıda mali güce ve bunun gibi eşit sayıda birçok şeye sahip olsun.

Tüm bu koşullar altında savaşıldığını varsayalım.

Sizce, yine de diyebilir miyiz, bu savaş eşit şartlarda gerçekleşti ve de adil bir savaş oldu?

Elbette hayır!

Elbette bunu söyleyemeyiz.

Bu gibi şartları sayı bakımından eşitlemiş olmamız onların eşit durumda olduğunu göstermez.

Sayılar eşit olsa dahi, nitelikler eşit olmaz.

Farz edelim ki, sayıların yanında nitelikler de eşitlendi.

Yine diyebilir miyiz ki, bu savaş eşit şartlarda gerçekleşti ve adil bir savaş oldu?

Cevabımız yine hayır ve de hep hayır olacaktır.

Çünkü hiçbir gerekçe savaşı haklı kılmaz ve hangi koşullarda gerçeklesmiş olursa olsun savaşın adaleti olmaz.

Çünkü adalet içinde savaşı barındırmaz.

* * *

İnsan hayatının ne kadar ucuz ve de değersiz olduğunun en büyük göstergesidir meydana gelen savaşlar.

Günümüzde Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta ve daha birçok yerde yaşanan can kayıpları savaşın ne kadar da adaletsiz olduğunu ortaya koymakta.

İnsan coğrafyası üzerinde gezinen kanlı ve kirli ellerin insan bedeni üzerinde oynamış oldukları bu kanlı ve kirli oyunlar, üzerinde yaşamış olduğumuz dünya üzerinde barışı(?), adalaeti(?) ve refahı(?) sağlayacağını savunanların aslında bu dünya üzerindeki en büyük bozguncular olduğunu açık ve de net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu öyle bir şeydir ki, adaleti ve barışı tesis  edeceklerini iddia edip de kendi güçlerine güç katmak uğruna birçok masum cana kıyan savaşlara sebep olunur her daim.

Bu geçmişte de böyleydi bugün de böyle.

İnsan, aynı insan, dınya aynı dünya, savaş aynı savaş ama adalet aynı adalet değil.

Dünyanın çok değişmiş olduğunu söyleyenler, aslında hiçbir şeyin değişmediğinin farkında değiller.

Çünkü dünya aynı dünya. Dün de böyleydi, bugün de aynı şekilde.

Oysaki değişen dünya değil, savaşı benliğinin bir köşesinde hep saklı tutan insanın ta kendisi.

Bu benliğe söylenecek çok şey var elbette:

Savaşınız batsın sizlerin?

Dünya herkese yetti de sizlere mi dar geldi?

Barış söylemi üzerine savaşıp da masum canlara kıyanlar…

İnsan kılığına bürünüp de insan diye ortalıkta gezinen siz şeytanlar…

Hangi sılahınızla öldürdüğünüz çocukların, annelerin, babaların, abilerin, ablaların hayatlarını geri verebilrsiniz?

Ve de hangi söyleminizle geride bıraktığınız ve birilerine yaşattığınız acıları dindirebilirsiniz?

Sizler, ne bu hayatları geri verebilirsiniz, ne de bu acıları dindirebilirsiniz.

Çünkü bu alemde, bu kısa ömürde yaşadığınız bu dünya sizin dünyanız; başlattığınız bu savaş sizin savaşınız ve sağladığınızı düşündüğünüz bu adalet sizin adaletiniz.

Amma ve velakin gün olur devran döner. Savaşlarınız biter, batıl yok olur ve adalet kör, sağır ve topal da olsa gideceği yönü bulur.