Gözünü kırpmadan seve seve canını feda eden şehitler sayesinde Mustafa Kemal’in önderliğinde düşmanlardan temizlenen vatan topraklarında yepyeni bir ülke kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti.

Büyük Önder ve arkadaşları büyük emekler verdiler Cumhuriyet’i yeşertmek için.

Az zamanda çok büyük işler başardılar.

Zamanın belki de en özgürlükçü, en demokratik ülkesi konumundaydı Türkiye Cumhuriyeti…

Büyük Önder eğitime çok önem veriyordu. Çünkü biat kültürünün eğitimle ortadan kaldırılabileceğini, insanların eğitimle özgürleşeceğini biliyordu.

Özgür insanların yaşadığı, Türkiye’yi çağdaş medeniyet seviyesine getirmek istiyordu.

Eğitim önemliydi, bugün de ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok.

Acıdır ki, eğitim sistemi özellikle 12 Eylül’den sonra sürekli olarak Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki anlayıştan uzaklaştı.

Hükümetlerle birlikte Milli Eğitim Bakanları, Milli Eğitim Bakanlarıyla da eğitim sistemi değişti.

Yıllardır eğitim sistemi deneme tahtası gibi kullanılıyor.

Torbadan ne çıkarsa bahtımıza misali.

İstikrarsızlığın yegane adresini “eğitim sistemi” olarak tanımlamak bu bağlamda yanlış olmaz.

Din temelli ve Osmanlıca gibi geçmişe özlem içeren dersler eğitim sisteminin içinde yerini alırken, fen, matematik, Türkçe gibi derslere gereken önem verilmez hale geldi.

Yüzde 98’i deprem riski altında olan bir ülkede yaşıyor olmamıza karşın müfredatta depremle ilgili bir ders ne yazık ki yok.

Aynı şekilde her yıl binlerce insanımızı trafik canavarına kurban olarak verirken yardımsever bir millet olmamıza rağmen ilk yardımın nasıl yapılacağını bilmiyoruz.

Neden deprem, trafik, ilkyardım gibi dersler müfredatta yer almaz anlamak güç.

Gereksiz olarak mı görülüyor yoksa?