Seyhan Belediyesi Kasım ayı ilk oturumunda gündem dışı söz alan CHP Seyhan Belediye Başkan aday adayı Fatih Özgür, yerel ve ulusal gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Büyükşehir Belediyesi ile Çukurova Kalkınma Ajansı’nın protokol imzalamasına karşın tarihi öneme sahip Şakirpaşa Konağı’nın halen restorasyon çalışmalarına başlanmadığına dikkat çeken Özgür, “Umarım yakın zamanda Şakirpaşa Konağı restore edilerek, halkın yararlanabileceği müzeye dönüştürülür. Bu arada hiç olmaz ise, Şakirpaşa Konağına tanıtı bir tabela asılması kaçınılmaz durumdur” diye konuştu.

‘BÜTÜNŞEHİR YASASI

İLÇE BELEDİYELERİNİ HİÇE SAYIYOR’

Ak Parti iktidarının geçtiğimiz aylarda çıkardığı bütünşehir yasasına değinen Fatih Özgür, bu yasanın tam anlamıyla incelendiğinde ilçe belediyelerini hiçe sayan bir konumda olduğunun açıkça görüldüğünü söyledi. Toplumun tüm katmaları tarafından yapılacak yerel seçimin ‘Önemi’ konusunda fikirler beyan edildiğini ifade eden CHP Seyhan Belediye Başkan aday adayı ve Meclis üyesi Fatih Özgür, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Bu seçim “yerel yöneticileri seçmeden öte siyasal sonuçları olabilecek; ülkede otoriter tek adam yönetimine gidiş ya frenlenecek engellenecek ya daha da güçlenecek” sonuçlar doğuracak diyenler çok.

“Otoriter Tek Adam Yönetimi” ve “Yetkilerin merkezde temerküzü” Yerel Yönetimleri yakından ilgilendiriyor. Mesela Şişli’nin göbeğindeki, “Rant Bölgesi” de denilen, 66 bin metrekarelik “Okullar Bölgesine Bakanlığın el koyması” çok önemlidir, ihmal edilemez.

Parti farkı gözetmeksizin, sadece “Demokratik Yerel Yönetim” anlayışı bağlamında ortaklaşa takip gereken sorunların başında, İktidarının Yerel Yönetimlere bu bakış açısı ve verdiği vermediği yetki ve imkanlar meselesi gelmektedir.

Malum, halk içinde bir söz var “Salavat kuvvete bağlıdır.”

Burada “Kuvvet” sözcüğü, hem parasal olanak hem de yasal yetki olarak anlaşılmalı;

Böyle bakınca, İktidar, özellikle Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ uygulaması ve düzenlemesi ile giderek yetkileri merkezde toplarken; Kaynak tahsisinde yerel yönetimler, öteden beri üvey evlat durumundadır.Türkiye’de milli gelirin yüzde 35’ini bulan kamu harcamalarının sadece onda biri yerel yönetimlerce yapılmaktadır.Valilerin yönettiği ‘İl Özel İdareleri’ni de hesaba katarsanız, bu oran yüzde 7-8’e kadar düşmektedir.

Bütünşehir Yasası ile kaldırılan Özel İdarelerin yatırım faslında yetki ve imkanların Valilere devri de, yerel yönetimleri önemsemeyen anlayışa bir yeni örnektir.

Kamu istihdamında yerelin payı yüzde 10’un altındadır ve düşmektedir.

Şu gerçek ki yerel yönetimler söz konusu olduğunda dahi her şey, kurumsal olarak merkezi yönetime de değil, doğrudan ve şahsen Tayyip beye bağlanmıştır ki bunun demokraside yeri yoktur.

Bu gerçekler ışığında öncelikle takibi gereken “merkeze karşı güçlendirilmiş yerel yönetimleri savunmaktır”

Şurası açık ve çok acıdır; Bugün her 100 dolarlık ihracat için 62 dolarlık ara malı ithal etmekteyiz. İhracatımız kendi ham maddemize dayalı üretimden değil. İşsizlik ve piyasalardaki durgunlukta bu durum çok önemli bir etkendir.

Üretimden caydırıcılıkla azalan kaynak üretiminde doğan fark, adeta, özellikle büyük merkezlerde kent toprağı olağanüstü yağmaya konu yapılıp kapatılmaya çalışılıyor; Yanlış yapılıyor.

Şunu açıkça söyleyelim ki Sol Belediyecilik iktidara geldiğinde, kuşkusuz öncelikle kente sahip çıkacak, kent rantının yağmalanmasına hemen müdahale edecektir.

Reel Ekonomiye önem ve öncelik verilince şehir rantları peşkeşinin gereği, yeri kalmaz…

Belediyelerde “Sol” iktidarında “Yeşil Kıyımı” ve “Yağma” durdurulup, “Betonlaştırma sürecine” ivedilikle el konularak; Verilmiş ruhsatlar, “Kamu Çıkarı” ölçütünde yeniden değerlendirilmekle; yapılan, yapana kâr bırakılmamalı ki tarih tekerrür etmesin.

Korkunun ecele faydası olmaz” derler;

Her ne kadar iktidar çevreleri, 2014 Mart seçimlerinde “1989’un tekrarı” endişesi içinde ve buna mani olmak için -suret-i haktan da görünerek- aleyhlerine değişimi engelleme çabasında iseler de, halk öz çıkarını koruma kararını verecektir.

Böylece gerçekleşecek değişimin maksada uygun sonuçlar üretmesi için: Gereken husus ve konularda “devr-i sabık” yaratılmalı, haksız rantların geri alınması ve vergilendirilmesi bir hedef-amaç olarak altı çizilmelidir.

Öte yandan Belediyelerin doğrudan istihdam rakamlarının azaltılması tek başına önemli değildir.

Sonuçta aynı iş en azından aynı toplam bedelle “hizmet alımı” suretiyle yapılıyorsa, yapılan bir kısım parayı işçiden alıp taşerona vermektir.

Ayrıca velev ki taşeronda çalışsın, işçi eğer Belediye Hizmetinde çalışıyorsa, Belediye kadrolu işçileri gibi sosyal ve sendikal haklardan yararlanmalıdır.

Bugün taşeron işçilik, çağdaş kölelik gibidir. Sol Belediyecilik bunu kabul etmez. CHP Belediyeleri, çalışana, emeğe, hakkı olanı, layık olduğu önemi verecektir.

Ancak böyle yapılırsa Yerel Yönetimler demokratik ve Halktan yana kurumlar olurlar;

Ancak böyle olursa İstiklal Savaşı ile kazanılan Bağımsızlık ve Cumhuriyet İdaresi gerçekten demokratik ve özgür olur.

Aksi takdirde emperyalizme, onun işbirlikçilerinin ekmeğine yağ sürmeye devam etmiş oluruz ki bu, Büyük Atatürk ve O’nun ve birlikte Vatanın İstiklali, Milletin Egemenliği için kan ve can verenleri muazzep eder.”