Adanalılar boğazına düşkün insanlardır.

Yemeyi içmeyi sever, hareket etmeyi ise pek sevdiğimiz söylenemez.

Adana düz bir ovaya kurulu olduğu için yürüyüş yapmaya çok uygun bir kent olsa da yürüyüş yapmayı pek sevmeyiz.

Yaklaşık iki  haftadır yürüyüş tembelliğimizi istemeden de olsa kırar olduk.

Toplu ulaşıma yapılan yüzde 35’lik zammın ardından yürüyüş yapmak zaruret haline geldi.

Adana, ne yazık ki eskisi gibi zengin, varlıklı insanların yaşadığı bir kent değil.

Kentin göl kenarında milyonluk (eski parayla trilyonluk) villalarda yaşayan binlerce vatandaşa karşılık kent nüfusunun çok büyük bir kısmını dar gelirliler oluşturduğu bir gerçek.

Dar gelirlilerin büyük çoğunluğu da ne yazık ki asgari ücretle evini geçindirmeye çalışıyor.

Hal böyleyken toplu ulaşım ücretinin 50 kuruş zam yapılarak 2,25 TL’ye çıkarılması kentte yaşayan garibanı vurmuş oldu.

Çünkü, parası olan zaten arabasıyla gideceği yere gidiyor.

Büyükşehir Belediyesi’nin 2013 yılı faaliyet raporuna göre geçen yıl toplu ulaşımda kullanılan kent kartların neredeyse tamamı öğrenci kartı.

Burada suiistimalin olmadığını söylemek büyük bir hata olduğu gibi, kuruşun hesabını yapmak zorunda kalan binlerce insanların öğrenci kartı kullanmak zorunda kaldığını unutmamak gerek.

Geldiğimiz noktada, yapılan zammın ardından belediye otobüsleri halk otobüslerine ve dolmuşlara göre daha düşük ücretle yolcu taşıdığı için cazip görünse de durum aslında hiç de öyle değil.

Belediye otobüslerinin birçoğu ne yazık ki dökülüyor ve seferler yeterli olmadığı için vatandaş büyük zaman kaybı yaşadığı gibi balık istifi taşınmayı göze almak ya da halk otobüsüne ve dolmuşa binmek zorunda kalıyor.

Bu tercihi yapmak zorunda kalmak aynı zamanda toplu ulaşıma daha fazla para harcamak anlamına da geliyor.

Bu açıdan bakıldığında yapılan zam, toplumsal bir sorunu ortaya çıkarmıştır.

Öğrenci kartlarının büfelerde, tekel bayilerinde ya da bakkallarda değil belediyenin bir birimi tarafından nasıl ki pasolar verilirken bazı kriterler aranıyorsa öğrencilere de öğrenci kartı verilirken kriterler konularak verilmeli ve suiistimal edilmesi önlenmelidir.

Tıpkı İstanbul örneğinde olduğu gibi.

Sivil vatandaşlar için geçerli olan 2,25’ TL’lik ücretin yüksek olduğu bir gerçektir.

Asgari ücretle çalışan bir kişinin tek vasıtayla işine gidip geldiğini düşündüğümüzde ulaşım için aylık 120 TL gibi bir bütçe ayırması gerekiyor.

Asgari ücretin 900 lira olduğu ülkemizde bu ailenin nasıl geçinebileceğini bir düşünün.

Toplu taşıma esnafı elbette ki zarar etmemeli ama yaşam koşullarından dolayı beli bükülmüş olan vatandaşa bir darbe de ulaşım ücreti üzerinden vurulmamalı.

Belediye otobüslerinin sefer sayıları artırılmalı ya da ücretlerde yeniden bir düzenleme yapılmalıdır.