Anayasa ve Demokrasiye uygun değil!

Abone Ol
                                   
            Öncelikle 8 Mehmetçiği daha ŞEHİT verdiğimiz, 14 fidanımızı da GAZİ olduğu son hain saldırıyı lanetliyorum. “Açılım” diye sıfırda aldıkları terör saldırganlığını bu hale getirenlerin takdirini Büyük Türk Milletine havale ediyorum.
Anayasamız yerel yönetimler için, özellikle belediye başkanları için “tek dereceli” (doğrudan) seçilmek koşulunu getirmiş, yerel seçimlerin 5 yılda bir yapılmasını hükme bağlamak suretiyle çerçeveyi çizmiştir.        Anayasamızın 127 maddesi bu hususları düzenler.
Belediye Başkan adayları, partili olsalar dahi, seçmenin karşısına kendi kişilikleri ve programlarıyla çıkıp, beş yıllık sürede o programı gerçekleştirmek üzere oy isterler.
Nitekim halkın algılama ve davranışı da bu istikamette olduğundan, çoğu kez seçmenin “Başkan sandığında” oy verdiği başkanın partisinden meclis üyelerine, “meclis sandığında” daha az (veya fazla) oy verdiğini görürüz.
Meclislerin değişmesine karşın, başkanların halkla kurdukları ilişkinin sağlamlığına bağlı olarak, üst üste birkaç dönem seçilmeleri gerçeği, halkın başkanın kişiliğine oy verdiğinin kanıtıdır.
O halde demokratik davranış, genel kural, halk iradesine saygı göstermek, başkanın görev süresini görevde tamamlatmak, böylece hizmet programının gerçekleşmesine olanak tanımaktır.
Aksine davranış, Belediye Başkanını sık sık ve sudan sebeplerle görevden alıp, “vekil başkanlar” eliyle belediye yönettirmek, aslında Başkana değil onu seçen Halka ceza vermektir, yanlış ve anti demokratiktir.
            82 Anayasasından sonra Türk seçmeninin önüne getirilen “Referandum” sandıklarının dördüncüsü, Anayasa’nın 127. maddesindeki yerel seçimlerin 1 yıl erkene alınıp alınmaması oldu.
Bu halkoylaması, 25 Eylül 1988’de yapıldı. Seçmenlerin yüzde 65’i \"hayır\", yüzde 35’i \"evet\" oyu kullandı. Böylece yerel seçimlerin erkene alınması için Anayasa’nın 127. maddesindeki değişiklik kabul edilmedi ve 13 Kasım 1988 olarak öngörülen erken yerel seçim yapılmadı.
            Türk seçmeninin sandıkta tezahür eden iradesiyle de belirlenip görülmekte ki, esas olan halkoyu ile tek başına ve beş yıl için seçilen belediye başkanlarının beş yıl görev yapmasıdır.
Bu hizmet dönemi sonunda “devam” için de “tamam” için de söz hakkı seçmenindir.
Bir başka deyişle demokratik ilke “seçimle gelenin seçimle gitmesidir”. Bu demokrasinin gereğidir.
Anayasa127. Maddesinde esas: “Mahallî idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur.”
İstisnai ve geçici olarak: “Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.” Hükmü yer alır.
Bugün demokratik ve çağdaş dünyada hâkim olan evrensel anlayış, yerel yönetimlerin giderek artan ölçüde özerk olmaları yönündedir. Bu bağlamda Avrupa Konseyi “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı 15 Ekim 1985 tarihinde imzaya açtı. Türkiye olarak bu belgeye biz de 21 Kasım 1988 tarihinde imza koyduk.
Avrupa Konseyinin yukarıda zikrettiğimiz şartına dayanarak, (Türkiye’ye) şu öneri yapılmıştır: “Türk Anayasasının 127. Maddesinin reformunu telkin etmek düşünülmelidir… Bu tür bir reform, İçişleri Bakanının, yerel yönetim organlarını (Belediye Başkanları) görevden alma hakkı ile de ilgilenmelidir. Böyle bir karar, yetkili devlet organlarının istemesi üzerine, hızlı karar alması gereken yargı organlarına bırakılmalıdır.”
Görülüyor ki üyesi olduğumuz demokratik ülkeler platformu Avrupa Konseyi de halkın seçtiği belediye başkanlarının içişleri bakanlığı tasarrufuyla görevden alınması hükmünün değişmesini ve görevden uzaklaştırılma kararını vermenin yargıya bırakılmasından yanadır.
Esasen maksada dönük bir yorum yaptığımızda, içişleri bakanının beş yıllığına seçilmiş belediye başkanlarını belirsiz bir süre için “görevden uzaklaştırmasının”, şimdiki haliyle bile anayasaya aykırı olduğunu söyleyebiliriz. Zira halkın beş yıl hizmet etmesi için seçtiği başkan, bakan kararıyla görevden alınmakta, yerine halkın başkanlık için oy vermediği birisi “vekaleten” belki de dönem sonuna kadar görev yapmaktadır.
Adana’da olan da budur. Adana BŞB Meclisi, 3 ay içinde, Aytaç Durak’tan sonra 3. vekili seçiyor. Bu asla hukukla, iyi niyetle, demokrasiyle vb. açıklanamaz.
İdare Mahkemesi Durak’ın açtığı davayı biran önce karara bağlamalı; Durak hakkında son sözü AKP’nin Bakanı değil Yüksek Yargı söylemelidir…