Baraj Gölü Çevresi, Sorunları ve Valilik Tebliği

Abone Ol


Adana’mıza hayat veren Seyhan Baraj gölü, DSİ’nin “Sulama Kanalları” gibi, bu işlevi yanı sıra çeşitli sorunların da kaynağı oldu. (Her yıl sıcaktan bunalıp kendini serin sulara atan binlerce gencimizden bazılarını, maalesef yüzme bilmeden suya girdiklerinden kaybetmedik mi, hala kaybetmiyor muyuz?)

Göl çevresindeki meselelerin başında, yazları sıcakların bunalttığı, kışları da içeri kapalı olmaktan sıkılan Adanalılara, Göl’ün ferahlama olanağı verişinden yararlanmak isteyenlerin;

Yerel Otorite görevini ihmal ederek, alt yapı ve yerleşime dair yeterince düzenleme ve uygulamanın vakitlice kontrolünü yapmadığından;

Bu reakrasyon alanında halka hizmet fırsatında “önalmak” isteyenlerin, “istim arkadan gelir” diye aceleyle hizmeti, düzensiz hatta kuralları göz ardı ederek sunmaları var!

Antrparantez belirtelim: Halkın, “sorumlu/görevli kamu otoritesinin” yavaşlığından doğan bu “başıboş” durumda  “başıbozuk” davranmasına gelenekselleşmiş bir yaklaşım dahi diyebiliriz ki ıslahı, salt cezalandırarak değil, hem görevli/sorumluların vakitlice vazifelerini yapmaları hem de halkı sürekli eğitmeleri ile aşılabilir….

Baraj gölümüzün cezbettiği Adanalılara hizmet amacıyla, ruhsatlı-ruhsatsız, salaş ya da lüks, türlü çeşitli konum ve donanımda tesislerde hizmet götürenlerin yasal statüleri, sürekli tartışıldı.

Tartışıldı çünkü göl çevresinde mülkiyet bakımından farklı sahibiyetler var; Devlet Su İşleri, Maliye Hazinesi ve Özel kişiler, gölü çevreleyen muhtelif yerlerin sahipleri…

Bunlardan malına sahip çıkmak isteyip de “ihkak-ı hak (kendi hakkını bizzat almak) yoluna gitmeyenlere (gidemeyenlere) sahip çıkmayanlar, siyasal yaklaşımla, popülizm sonucu kamu malı yağmasına göz yumanlar kaosun başlıca sorumlularıdır.

Yazdıklarımız yeterince açık ve yanlış anlaşılmaya da kapalı ancak yine de, her istismara karşı belirtelim, biz esasında, önünde sonunda halka ait güzelliklerin halka yasaklanması değil, halkın istifadesine sunulmasından yanayız, ancak yasalar da ihlal edilmeden; kör tuttuğunu sevmeden…

Bir de Yönetmelikte “…Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun kara parçasına değdiği noktaların birleşmesinden oluşan meteorolojik olaylara göre değişen doğal çizgi” diye tarif edilen “Kıyı Çizgisi” sorunu var(dı?).

“dı?” dememizin nedeni: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı ‘Kıyı Kanunu Uygulama Yönetmeliği’ taslağına göre suni göl ve baraj gölleri ‘kıyı-kenar çizgisi zorunlu alanlar’ kapsamından çıkartılacak”. (Hürriyet.com.tr. Nuray Babacan, 8.Ağustos.2012)

Yakın zamanda değişecek yasal düzenleme öncesi bu engel, oldukça içerilere kadar uzanan yerlerde dahi sıkıntı yaratıyor(du?).

Hatta çevrede tarihi doğal yapılanma ve/veya tarihi kalıntılar var ise bunların “SİT/Doğal Sit” olmakla dokunulmazlığı olduğundan, dikkate alınmak gereken bir diğer statüdeki mahalleri de ilave edebiliriz. (Doğal SİT; Doğal (Tabii) Sit: Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlar;

SİT, insan eliyle yapılmış, özel bir fiziksel, tarihsel, estetik, bilimsel, ekolojik, etnografik, edebi, efsanevi, psikolojik, hiperbolik, sismografik, hödölojik önemi bakımından korunması ve değerlendirilmesi gereken çevre..)

Durum özetle bu iken 1) Baraj Gölü çevresindeki işyerlerinin “yıkılması” meselemiz, 2) Valilikçe hazırlanan “07.01.2013 tarihli Seyhan Baraj Gölü ve Çevresi Yönetim Tebliği” var, dikkate değer.

Önce Sayın Vali Coş’a teşekkür etmeliyiz, çünkü oldukça iyi hazırlanmış bu düzenleme hukuk devletinde yaşadığının bilincindeki yurttaşlar için yararlı bir rehber aslında;

Bu “Yurttaşlar”dan kamu görevlileri vazife yaparken, işyeri kuracak ya da gölden herhangi bir surette yararlanacaklar da yasal sınırları, hak ve sorumluluklarını buradan öğreneceklerdir.

Herkesin izni ile burada bir endişemizi belirtmeden geçemeyeceğiz: “Tebliğ”in 3. maddesine göre kişi ve kurumlara “işletme izni” verme yetkisi DSİ’nin. Acaba DSİ, bu izni verirken “İçki İçilmez” şartı koyup, “Tuvalette Alafranga klozet ile pisuvar kullanılmaz” diyecek mi? Derse ayıp eder!

Öte yandan “Yasak” denilerek yıkılmak istenenlere gelince, naçizane düşüncemiz, burada da yaklaşımın “Okullar olmazsa Maarifi ne güzel idare ederdim” anlayışından uzak, gerekirse yeni bir düzenleme yaparak, “Tebliğ” ile örneği sergilenen “yapıcı üslup”ta olmasıdır.

Yani şayet bir şekilde bunların zamanında yaptıkları ihlalleri yasal manada düzelterek durumlarını “ihya” yolu aranırsa, kayıp ne olur ki?

Tabii burada çözüm için daha üst düzeyde bir yetki gerekiyorsa, o hususta da yetkili/görevlilere bir manada çağrı sayılabilir bu yazımız!

Tarafların hepsinin maksadı üzüm yemek olmalı, bağcı dövmek değil…