Domino etkisi yaratır mı?

Abone Ol

Ortadoğu’da halklar ayakta. Polis devleti yerle-bir... Baskıcı, gerici, faşist çağdışı yönetim modelleri sarsılıyor. Değişim ve gelişime direnen, iktidarda ayak sürüyen, halkın sırtındaki sömürgenler ateşle sınanıyor.
Halkın iradesini görmezden gelmeye çalışırken, zaman kazanmaya, harlanan bu ateşin köze dönmesini bekliyor.  Halkın nefretini gelip-geçici tepki olarak yorumlayıp, çeşitli provakasyonlarla ayaklanmaları bastırmaya gayret ediyorlar.
Halkın verdiği mesajı anlamıyor, köhnemiş düzeni yeni varyasyonlarla, cilalarla ayakta tutmaya çalışıyorlar. Efendilerine yaltaklanıp, kendilerine yeni bir şans daha sunmasını bekliyor.
Ancak Nemrutlar, Firavunlar, halkına ihanet eden işbirlikçi kompradorlar, halkın yükselen öfkesi karşısında ne yapsa kar etmiyor.  Ortadoğu’daki halklar artık dini motiflerle süslenmiş, işbirlikçi tekelci kapitalizmin çürümüş düzenine boyun eğmiyor.
***
Ortadoğu’daki baskıcı rejimler, yıllardır estirdikleri terörün esiri haline gelmenin dayanılmaz hafifliğiyle, başlarını kuma gömerek halkın ızdırabını görmezden gelmenin yarattığı rahatlıkla düzenlerini sürdürürken, bir anda halkın tokadını yedi. Tunus’ta yasemin satıcısı üniversiteli işsiz bir gencin yaktığı isyan ateşi, giderek Ortadoğu’yu sardı. Alevler bir anda dalga dalga yayılarak Ortadoğu’yu çepeçevre sardı. Halkın öfkesi ile sokaklar ısındı... Faşist rejimler, işbirlikçi kompradorlar, tekelci zihniyetler neye uğradıklarını şaşırarak korkudan kaçacak yer aramaya başladı. Halkın öfkesinden kaçarken de, çaldıklarını jetlere yükleyip, kendilerine sığınacak limanlar arıyorlar.
***
Tunus ve Mısır’daki ayaklanmalar ve sonrasında gelişen olaylar, dalga dalga yayılıyor. Ortadoğu’nun makus talihini yenecek gelişmeler yaşanıyor.
ABD’nin yeşil kuşak projesi kapsamında kurdurduğu ve desteklediği diktatörler korku içinde. Başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer kukla yönetimler, “Acaba bizde de olabilir mi?” diye kara kara düşünüyor, bu yangından korunabilmek için de kendi halklarına değişim ve gelişim sözü veriyorlar.
Reform hareketleri başlatarak, yeni açılımlarla halkların tepkilerini en aza indirmenin yollarını arıyan işbirlikçi kompradorlar, adeta diken üstünde.
Tunus’ta başlayan, Mısır’la devam eden bu halk ayaklanmaları, Fas, Cezayir, Suriye, Lübnan ve Libya’yı da etkisi altına alacak gibi...
Halk ayaklanmalarının “domino” etkisi yaratıp yaratmayacağını tartışan egemenler, yalakalarıyla, işbirlikçileriyle, kurdukları baskıcı-totaliter rejimin sac ayaklarıyla, liboşlarıyla, dönekleriyle, TV programlarıyla, basın-yayın kuruluşlarıyla halkın nabzını tutmaya çalışıyor.  Think-Tank gibi düşünce kuruluşlarının laboratuvarlarında geliştirdikleri projelerle, önümüzdeki süreci yeniden oluşturmaya çalışıyorlar. Halkın yükselen öfkesini dindirecek reçeteler hazırlıyorlar.
***
Dünyanın sömürgeni ABD ile diğer emperyalist güçler, halka sağduyu çağrısı yaparken, kurduğu sömürü düzeninin devamını sağlamaya çalışıyor. Saraylarda sefahat alemine dalan, halkının sefaletini görmezden gelen, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan eden, emperyalist sömürü düzeninin kuklası konumundaki şeyhler, krallar ve işbirlikçiler korku içinde. Sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Bu yangının kendi kapılarına da dayanacağını, gün gelip bu ateşin kendilerini de yakacağını çok iyi biliyorlar. Korkunun ecele faydası olmadığı gerçeğini görüyorlar ama kendilerinden istenilen görevi de yerine getirmek zorunda oldukları için fazla bir alternatifleri de yok.
***
Yeşil Kuşak Projesi’yle diktatörlere, şeyhlere, krallara destek veren emperyalist ağababaları, şimdi mevcut rejimlerin gidici olduğu gerçeğini gördü ve gidenin yerine ikame edeceği kuklaları yaratma çalışmalarını hızlandırdı. Egemenler bir yandan bilgi kirliliği yaratarak, perde arkasında yeni oyunlar peşinde koşarken diğer yanda da gelişen ayaklanmaların altında yatan gerçekleri karartmaya çalışmaktadır.
Egemenler, denetimleri altında tuttuğu basın-yayın kuruluşları aracılığıyla gelişen olayları dramatize ederek, romanlaştırarak içini boşaltırken, halkın yükselen taleplerini miniminalize ederek, denetimi elinden kaçırmamaya özen gösteriyor.
Gelecek olanı kendi yanına çekip, emperyalist zincirin dışına çıkmayacağı, uluslararası anlaşmaların yürürlükte kalacağı sözünü almaya çalışıyorlar. Usta bir satrançcının ileriyi gören hamleleri gibi Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye çalışıyorlar.
Nitekim Mısır’da muhalif lider Bradey’in yaptığı ilk açıklamada, mevcut anlaşmalara sadık kalacağı sözünü vermesi, bu yöndeki tesbitin doğruluğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
***
Sonuçta Ortadoğu’da bir dizi gelişmeler yaşanırken, en kaygılı ülke İsrail ve Suudi Arabistan oldu. Bu iki ülkede de ABD’nin gelişmeler karşısındaki faydalanımcı davranışı hayal kırıklığı yarattı. Her iki ülkede de devrik diktatörlere destek veren mesajlar yayınlandı. ABD’nin Mübarek’i terketmesi, yalnız bırakması kınandı. Bu iki ülkenin egemenleri de emperyalistlerin ihanetçi yüzünü görmenin hayal kırıklığını yaşadı.
ABD emperyalizminin zor durumda kaldığında kuklasına olan desteğini çekip, yeni gelecek olana el uzattığını gören Siyonist İsrail ve Suudi Kralı, ABD’nin ihanetini en sıcak şekilde hisseden ülkeler oldu.
Her iki ülke de, Hüsnü Mübarek’e son ana kadar destek verirken, ABD’ye en büyük tepkiyi de gösterdiler. Çünkü biliyorlar ki, zamanı geldiğinde kendileri de harcanacak. Ortadoğu’daki yangın, bu gerçeği en net şekilde ortaya koydu.
***
Global dünyada, mevcut egemenler için önemli olan sömürü sistemidir. Bu sistemi kim en iyi şekilde yürütürse, ağababalarına kim en iyi hizmeti verirse, kim kendi halklarının sömürülmesi için en iyi yalakalığı yaparsa, iktidara da o gelir. Bu yüzden uydu ülkelerde siyasetçiler, kendi halklarından önce ABD’deki ağababalarının huzuruna çıkıp biat ederler ve göreve talip olduklarını belirterek, icazet isterler. Durum bu kadar net.
***
Krallık, cumhuriyet, şeyhlik, demokrasi veya sosyalist halk cemahiriyesi adı ne olursa olsun, değişmeyen tek şey sömürüye, soyguna, hak gaspına dayalı sistemdir. Emperyalistler, hiçbir ülkenin bu zincirin dışına çıkmasına izin vermez. Halk hareketlerini engellemeye çalışırken, bu hareketler içerisine yerleştirdiği ajan-provakatörleriyle de gelişen olayları denetim altında tutmaya çalışırlar. Kontrolü ellerinden kaçırmak istemezler. Mevcut sistemin itfaiye rolünü üstlenen sosyal demokratlar-revizyonistler, liboş dönekler ve omurgasız küçük burjuvalar aracılığıyla halk hareketini kontrol etmek isterler. Halkın içinde ve karşısında yeralan işbirlikçileri aracılığıyla, hareketin varacağı noktayı çok iyi tesbit ederler. Zamanı geldiğinde kuklasını feda ederek, yenisini ikame ederek, işbirlikçi sınıfın da çıkarları doğrultusunda yeni bir kuklayı işbaşına getirip, halkın gözünü boyayacak bir kaç reform yaparak, küçük tavizler vererek, hak ve özgürlükler noktasında bir kaç kazanımlar sağlayarak, ateşi daha fazla yayılmadan kontrol etmeye çalışırlar.
Yüzyıllardır yöneten olmanın getirdiği deneyimler sayesinde, ekonomik sistemin kendilerine sağladığı avantajları da kullanarak, halk önderlerini, siyasi parti liderlerini satın almaya yönelirler.
***
Bugün Ortadoğu’da olan devrim değil, sadece halk ayaklanmasıdır. Devrimci önderlikten yoksundur. Mevcut kapitalist sistemin dışına çıkmayı içeren talepler formüle edilmemiştir. Kitleler kendi talepleri doğrultusunda mücadeleye hazırlanmamıştır. Çürümüş kapitalist sistemi reddeden ve halkın iktidarını sağlamaya yönelik talepleri formüle eden, devrimci önderlikten yoksun olan Ortadoğu’daki ayaklanmaların arzu edilen sonucu doğurması çok zor. 
Halk hareketinin içerisinde farklı görüşlere sahip kitleler vardır. Dinciler, reformistler, sosyal demokratlar, devrimciler vs... bu hareket içerisinde yeralmakta ve mevcut rejimi devirmeye çalışmaktadır.
***
Önemli olan rejimi devirmek değil, yerine nasıl bir sistem ikame edileceğidir. Bu sistemin halktan yana olup olmaması önemlidir. Mağdur olarak gelenin zaman içinde karun olmamasıdır. Çalışanın yarattığı artıdeğerin gaspedilmemesi ve halkın yararına kullanılmasını sağlayacak bir düzenin kurulmasıdır esas olan