EY İNSANLIK NEREDESİN?

Abone Ol

İnsan hayatının bu denli ucuzlaştı(rıldı)ğı bir dünyada, hiç kimse bana futboldan bahsetmesin bugün. İnsanlığın gündemi Fenerbahçe-Galatasaray maçını kaldırabilmeye müsait değil henüz. İnsanlık, bu gibi durumlarda hangi takımın hangi takımı yendiği ile hangi takımın şampiyon olduğu ile ve/veya buna benzer konularla ilgilenmez.

 

Nasıl olur da, insanoğlu bu derece duyarsızlaşır? Nasıl olur da, insanlık bu derece yok sayılarak yaşam, bu derece manasız bir hale büründürülür?

 

Yaşam, sanıldığı kadar manasız bir eylem olsaydı eğer; yokluk, koskoca bir âlem doğurur muydu?

 

Belli bir süreliğine misafir olduğumuz şu dünyada, yaşam döngüsünün başladığı ilk andan yaşadığımız şu ana kadar, bu dünyadaki arayışlarımıza en çok konu olan şeydir, insanlık. Daimen aradığımız; fakat ne yazıktır ki, bir türlü bulamadığımız şey. Bulduğumuz anda ya da bulduğumuzu zannettiğimiz bir zamanda, anında yitirdiğimiz şeydir, insanlık.

 

İnsanlık literatüre, “İnsanı insan yapan ve insanın doğasını oluşturan niteliklerin tümü…” şeklinde geçmiş olsa dahi, günümüzde yaşanan olaylar göstermektedir ki, aklımızın ve nihayetinde kalbimizin lügatında kendine yer bulamamıştır henüz.

 

Ölümlerin meydana geldiği, yaralanmaların olduğu, acıların yaşandığı ve feryatların göklere yükseldiği bir durumda dahi, bir ülkede futbol denen basit bir oyun daha çok önemseniyorsa eğer, insanlığın varlığından kim bahsedebilir ki?

 

İnsanlığın dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti, ideolojisi ve benzeri bir şeyi olmaz, olamaz, olmamalıdır da. İnsanlık, belli kalıplar içine sıkıştırılamaz. İnsanlığı bir ideolojiye bağlı kalıp savunmaya çalışanlar, insanlığa en büyük zararı verenlerdir.

 

Gündemin büyük bir kısmını meşgul eden Fenerbahçe-Galatasaray maçının oynandığı bu günde Can Dündar’ın twitter hesabından yapmış olduğu paylaşım dikkatimi çekti:

 

“Reyhanlı katliamını her kim, ne amaçla, nasıl yapmış olursa olsun, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan biri olarak tarihe geçti. Türkiye’nin tam barışa dair umut yeşerttiği anda patlayan bu bomba, sadece bizde ‘Yeniden başa dönüyoruz!’ kuşkusu yaratmakla kalmadı, (aynı zamanda) bir Ortadoğu ülkesi olduğumuzun altını da kanla çizdi. Bir şüphe, saldırının Türkiye’nin Suriye müdahalesine zemin hazırlamak için olabileceğidir. Her ne olursa olsun Türkiye, biraz da gönüllü bir şekilde Suriye bataklığına çekilmiş görünüyor. Çünkü aylardır sadece tahrik edici demeçlerle değil muhalefete verdiğimiz silah desteğiyle de Suriye’deki iç savaşın tarafı olmuş durumdayız.”

 

Durum göstermektedir ki, bir sorun çözülmeye çalışılırken başka bir sorunun yaratılması istenmektedir. Yıllardır mücadele edilen terör olaylarına kökten bir çözümün getirilmek istendiği ve dillerde barışın olduğu bir dönemde, bu tarz olayların yaşanması, yaşanmasının önüne geçil(e)memiş olunması yeni sorunların başlangıcına zemin hazırlayıp barışın dillerde kalmasına ve belki de hiç kimsenin istemediği yeni savaşın başlamasına sebep olacaktır. Sınırlarımızın doğusunda terör sorununun çözülmüş olduğunu düşündüğümüzde, bu gibi olaylar devam edecek olursa eğer, bu defa güney sınırlarımızda yeni bir terör türemiş olacak ve bu da istenilen sonucun elde edilemediğinin bir göstergesi haline gelecektir.  

 

 

 

İçişleri Bakanı Muammer Güler, Reyhanlı’daki bombalı saldırılarla ilgili, “Biz malzemelerin kaçak yollardan Hatay’a sokulduğunu, araçların burada alınarak belli kişiler adına tescilinin yapıldığını ve belli bazı işyerlerinde, atölyelerde özel bölmeler yapılarak bomba yüklendiğini ve yine maalesef bu işe yardım ve yataklık yapan kişilerle hemen o depolardan çıkartılarak olay yerine getirilip kısa süre içerisinde patlattıklarını tespit ettik.” dedi. (gundem.milliyet, 2013)

 

Bu tespitlerin olay gerçekleştikten sonra yapılmış olunması ise, maalesef ki cereyan eden olayın bilançosunda bir değişiklik sağlamayacaktır. Bugün gelinen noktada Türkiye, bu ve benzeri olayları gerçekleşmeden önce, konuyla ilgili gerekli tespitleri yaparak gerekli önlemeleri alabilmelidir ki, bu tarz ağır ve altından kalkılamayacak bilançolarla bir daha karşılaşmış olmasın.

 

İnsanlığın dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti, ideolojisi ve benzeri bir şeyi olmaz, olamaz, olmamalıdır da. Gün birlik, beraberlik, kardeşlik ve de her şeyden önemlisi insanlık günü ise, insanlığı içine hapsettiğimiz kalıpların dışına iterek özgür bırakalım. Ve insanlığı uzak diyarlarda aramaya bir son verip, onu sadece kendi içimizde arayalım. Gerektiğinde bir Yunus Emre olalım da, “Yaratılanı yaratandan ötürü sevelim.” Gerektiğinde bir Mevlana olalım da, “Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için değil.” diyebilelim. Gerektiğinde bir Mustafa Kemal olalım da, “Yurtta sulh, cihanda sulh.” diyerek kendimiz için dilediğimizi tüm insanlık adına da dileyebilelim.

 

 

MURAT TAŞ

13.05.2013 02.40