Bir gecenin sabahı, bir kışın yeşile kucak açan baharıydı gözlerin. Gözlerin; kavuşmanın ve ayrılığın el ele dolaştığı sokakların sahipsiz kaldırımlarıydı. Kaldırımlarında yer yer  epeyce büyümüş gövdeleriyle dallanıp budaklanmış ağaçlar,bakışlarına yoldaştı. Kışın soğuktan, yazın sıcaktan korur, sadece gözlerin değil tüm bedenin ona sığınırdı. Tıpkı sırtın gibi gözyaşlarını döktüğün zamanların en büyük dayanağı bu canlılardı. Belki etrafta öylesine dolaşan ve boş boş konuşan birçok insandan daha kıymet taşırlardı. Anlamsızlığın karşısında dimdik duruyorlardı. Rüzgarda savruluyor, güneşte kavruluyorlardı. Ama asla ve asla yılgın düşüp yıkılmıyorlardı. 
Sesleri yoktu, hal hatır da soramazlardı. Elleri yoktu sırt sıvazlayamaz, yapmacık davranamazlardı. Onlar neyse oydu… Hayata sundukları katkılar azımsanmayacak kadar çoktu. Onlar; sessiz sedasız, gürültüsüz patırtısız, sakinlik özlemiyle geçecek günleri arıyordu. Erişilebilir noktasında, vazgeçilmez sanılan lakin zorunlu vazgeçecek olduğumuz gerçeği vaad ediyordu. 
Sonumuzun başlangıcında, tamda dünyanın kirinden pasından arınarak dinlenmeye çekildiğimiz zamanların huzurlu anlarında, ya baş ucumuzda ya etrafımızda boy verip yeşeriyordu. Huzur demek;sağlam gövdenin gölgesinde kalmakla eşdeğer bir anlam taşıyordu. 
Gözlerin bir eser; babandan kalan tarihler öncesinden. Rengine hayran kaldığı, değiştirelim dediği ve şakalaştığı o günlerden… Baban; yokluğuna dayanamadığın, el ele dolaşamadığın, derdini açıp konuşmadığın hikayesi yarım kalmış genç yaşta erkenden gidenlerden…Kaldırımlarında yer alan, sırt dayanan fakat sırtı yere gelmeyen, gölgesinde  eğlenilen o bildiğin yüceliğe eş gördüklerimizden. Olsa; bilirim ki yemin etmeye gerek kalmaksızın canını esirgemeyip vereceklerinden… 
Ah o gözlerin yok mu o gözlerin! Onlar her fırsatta, hayatın içine sığacak derinlikte bir manayı anımsatıyordu. Gözlerine bakmamak manasız kalmak, bakışlarından kaçmak yaşamdan kopmaya benziyordu. Bir insan çevreyi, doğayı, canlıları kısacası hayatı seviyorsa sana kesinkes bakmalıydı. Yoksa bu sevgide birşeyler hep eksik kalır ve öyle eksik yaşanırdı. Sana olan bakışlarıyla yüzünden, gözlerinden kendine derviş bilgeliğinde ve yüceliğinde engince çıkarımlar yapmalıydı. 
İçinde hem hüzün vardı, hem mutluluk yaşardı. Tüm duyguların karşıladığı gerçek ve dolu dolu bir yaşamdı. Yaşamın tam da karşılığıydı. Bu gözler, beni bu günümden çocukluğuma götürüp gelen bir güce sahip, adeta zaman makinasıydı. Derinlerinde bir yerlerde yaşamdan kesitler ortaya çıkmak adına anı gözlüyorlardı. 
Bu derinliğe sahip güzelliklerin içinde yer edinme adına verdiğim mücadelenin, ortaya koyduğum emeğin sahibi yüreğim… Bu soruyu kendine cesurca sormalı ve cevabını dürüstçe vermelisin. Yüreğim; aşkın seyrinde ilerlerken, duraksız gönüller geçerken, bu gözlerin içinde yerin varmı? Bu gözler sana yer açar mı?