Cumhurbaşkanının Türkiye’nin en saygın üniversiteleri arasında yer alan Boğaziçi Üniversitesi’ne doğrudan partili bir ismi atamasının kabul edilemez olduğunu belirtti.

Üniversitelerin özgür ve özerk yapısına müdahale edildiğini, bunu da rektör atamalarında gerçekleştirildiğinin altını çizdi.

Adana Baro Başkanı Av. Veli Küçük yazılı açıklamasında görüş ve düşüncelerini paylaştı. Açıklamasında şu görüşlere yer verildi;

“Üniversitelerde yükselebilmek için liyakat yerine bir siyasi partiye üyelik, yakınlık ve bağlılık kriterinin öne çıktığı, üniversitelerdeki akademik ve bilimsel özgürlüğün geriye gittiği, uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makale sayısında düşüşler olduğu görülmektedir.

Rektörlük seçimlerinin kaldırılması, rektör atanmak isteyen öğretim üyelerinin akademik başarı, uluslararası yayın, liyakat ve üniversitelerin asli unsuru olan öğrencilerle iyi ilişkiler geliştirmek yerine aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olan cumhurbaşkanı ve onun emrindeki siyasi kadrolarla iletişim kurmayı tercih etmesine neden olmaktadır.

Atanan rektörlerde liyakat değil siyasi iktidara sadakat aramaktadır.

Ne yazık ki üniversitelerin bilim üretme kapasiteleri düşmüş, üniversitelerimiz uluslararası kuruluşların sıralamalarında daha gerilere gitmiştir.

Türkiye, 2010 yılında nitelikli eğitime erişimde 102. sıradayken, 2020 itibarıyla 118. sıraya düştü. Öğrencilere yüksek kalitede, eşitlikçi ve verimli bir eğitim sunabilmede Türkiye, 41 ülke arasında Macaristan’dan sonra en kötü durumdaki ülke oldu.

YIL DEĞİŞTİ AMA LİYAKATSİZLİK DEĞİŞMEDİ !

Güzel ülkemizde maalesef her geçen gün liyakat ilkesinin bir kenara itildiği yeni bir kararla daha karşılaşıyoruz.

Adalet, liyakat, fırsat eşitliği sözcükleri şimdilik tarihin tozlu raflarında kaldı.

Cumhurbaşkanının "Fikri iktidarımızı halen tesis edemedik" diyerek eğitime darbe projesinin sinyalini vermişti. Bugün partili bir kişinin Boğaziçi gibi bir üniversiteye kayyum rektör olarak atanması bunun karşılığıdır.

Üniversite, çıkarların ve baskının etkisi altında olmaksızın bilimi ve hakikati arayan bir kuruma duyulan ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla ortaya çıkışından itibaren, kurumsal özerklik ve akademik özgürlük, üniversite kavramının birbirinden ayrılmaz iki temel niteliği olmuştur.

Üniversitenin bilimsel üretimde bulunabilmesinin ve eleştirel düşüncenin gelişimine katkı sunabilmesinin ön şartı, hem piyasadan hem de devletten özerk bir işleyişe ve özgürlük alanına sahip olmasıdır.

Bu çerçevede rektör adaylarının belirlenme sürecinin üniversite bileşenlerinin iradesini yok sayan biçimde düzenlenmesi, hem yöntem hem de içerik olarak kabul edilebilir değildir.

Bizzat üniversite kavramıyla çelişen bu durum üniversiteleri eleştirel ve bilimsel bilgi üreten kurumlar olmaktan çıkartacağı endişesini taşıdığımızı kamuoyuyla paylaşmayı görev sayıyoruz.” i