Adana Barosu üyeleri, 25 Kasım 'Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü'nü kutlayarak, kadına yönelik şiddeti kınadılar.

Adana Adliyesi içinde bulunan avukat odasında bir araya gelen Adana Barosu üyeleri, son yıllarda artan kadın cinayetlerine tepki gösterdiler.

Adana Baro Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden 3 kız kardeşin, askerlerce tecavüz edildikten sonra katledildiği ve trafik kazası süsü verilerek olayın kamuoyuna yansıtıldığını belirterek, “25 Kasım 1960 yılında, Mirabel kardeşlerin diktatörlüğün askerleri tarafından tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledilmesinin bugün yıldönümüdür. Bu üç aktivist kız kardeş ülkelerinde sadece temel hak ve özgürlük mücadelesi vermişlerdir. BM tarafından da bu üç kız kardeş ve kadınlara şiddet uygulanmaması amacıyla "25 Kasım, kadına yönelik şiddetin yok edilmesi için uluslararası mücadele" günü ilan edilir. Bir utanç ve insanlık ayıbının yıldönümünde kadınlara yönelik şiddettin dozunun halen artarak devam ettiğini görmek gerçekten üzüntü vericidir. Bizler, kadına yönelik şiddetin günlük yaşamın her alanında ortadan kaldırıldığı, kadının bedenen ve cinsel yönden sömürülmediği; kadının serbest piyasanın ve tüketim toplumunun bir pazarlama aracı olarak algılamadığı dünya özlemiyle bugünü kutluyoruz’’ dedi.

Başkan Av. Çıtırık’ın konuşmasının ardından Adana Barosu Kadın Hakları Komisyonu Koordinatörü Av. Ümit Büyükdağ Özdemir, basın açıklaması metnini okudu.

Kadına yönelik şiddet; yüzyılımızın en önemli sorunlarından biri olarak, yüzümüze adeta bir çığlık gibi çarpmaktadır. Hiçbir sınır tanımayan bu küresel sorun ülkemizde de,  giderek derinleşen toplumsal bir yara olarak varlığını sürdürmektedir. Ülke gerçekleri ile yüzleştiğimizde; gerek iç hukuk kurallarının, gerekse uluslararası mevzuat düzenlemelerinin, şiddetle mücadeleyi istenilen seviyeye ulaştıramadığını görmekteyiz. Bu bağlamda, iç hukukumuzun,  evrensel sözleşmelere uygun hale getirilmesi gerekliliğini, öncelikle vurgulamak isteriz.

 Mevcut düzen;  kendi elleriyle kadına yönelik şiddeti sistematize etmekte, kadının toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde haklarını kazanmasına engel olmakta, en temel insan hakkı olan yaşam hakkını onun elinden almakta, şiddeti olağan hale getirmektedir. Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi uyarınca tanınmış en temel hakları dahi koruyamayan bir hukuk siteminde ise, CEDAW ile tanınan hakların ve devletlere yüklenen görevlerin yerine getirilmesi ve pozitif ayrımcılık hükümlerinin uygulanmasını beklemek, gerçekçi görünmemektedir.

Çocuk gelinlerin, fuhuşa sürüklenen kadınların, kız çocuklarına cinsel istismar vakıalarının sayısı her geçen gün artmaktadır. Töre cinayetleri utanç verici yüzünü bizlere göstermeye devam etmektedir.  Kürtaj tartışmaları ile kadın bedeni siyaset malzemesi olarak gündemde yer almakta; kadının bedeni üzerinde dahi söz sahibi olması engellenmektedir. Kesintili eğitime dair düzenlemenin kabulü ile kız çocukları,  adeta eve hapsedilmekte ve erkenden evlendirilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Medya; popüler dizileri, haber bültenleri, üçüncü sayfa gazete haberleri, reklamları, kadına yönelik şiddeti doğuran, yaygınlaştıran, meşrulaştıran yayınları ile kadın kimliğini adeta örselemektedir. Tüm bu sayılanlar; kadına yönelik şiddettir. Ve Kadına yönelik şiddet, suçtur. 

08 Mart 2012 tarihinde kabul edilen 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile; şiddet gören kadınlarımıza, kolluk kuvvetleri tarafından da koruma kararı verilebilmesi mümkün hale gelmiştir. Bu gelişmeye rağmen, uygulamada henüz birlik sağlanamamıştır.  Kanunun kabulünü izleyen nisan ayında kadın cinayetleri oranı hızla artmıştır. Kağıt üzerinde verilen tedbir kararları, kadınların öldürülmesi ile hükümsüz kalmaktadır. Önerimiz; kolluk güçlerinin koruma kararlarına dair işlemleri üzerindeki denetiminin etkin hale getirilmesi, halen hayata geçirilememiş Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri'nin ivedilikle sisteme dahil edilmesi ve bu merkezlerin diğer birimlerle sistemli bir şekilde çalışmasının bir an önce sağlanmasıdır. Bu bağlamda, pek çok kadınımızın sığınma evinde kalırken dahi cinayete kurban gidişini de göz önüne alarak; kadın sığınma evlerinin nicelik ve niteliklerinin arttırılması gerekliliğini de vurgulamak isteriz.

Kadın hakları savunucuları olarak, susmanın yeni ölümlere yol açacağının; yükümüzün ve sorumluluğumuzun giderek arttığının bilincindeyiz. Kadına yönelik şiddetle mücadelede ısrarımızın da aynı paralelde olduğunu beyan ederiz. Basına ve kamuoyuna duyurulur. “

Basın açıklamasına Başkan Yardımcısı Av. Murat Loğoğlu, Genel Sekreter Av. Veli Küçük ve Yönetim Kurulu üyesi Av. Burcu Pul Turan ile meslektaşlarımız katıldı.