VURAL KÖSE / GÜNAYDIN ADANA GAZETESİ


Üç kıta plakasının çarpışma noktasında bulunan Adana’yı ikinci ve üçüncü derece deprem bölgesinde gösterilmesinin ‘binlerce kişinin yaşamıyla oyun oynamak’,  ‘binlerce insanı ölüme terk etmek’ anlamına geldiğini belirten Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) Adana Şube Başkanı Melih Baki, “Birilerinin bunun hesabını vermesi gerek. Çünkü 19 yıldır yürürlükte olan bu harita binlerce kişinin ölmesine neden oldu, şu anda da binlerce kişinin hayatı tehlikede” dedi.

 

GÜNDEME BOMBA GİBİ DÜŞTÜ

Dün Günaydın Adana’nın gündeme taşıdığı Jeofizik Yüksek Mühendisi Uğur Kuran’ın iddiaları Adana’da bomba etkisi yarattı. Adana’nın Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nda ikinci ve üçüncü derece deprem bölgesi olarak gösterilmesinin binlerce kişinin hayatına mal olabileceği öne sürülürken, Türkiye’nin en önemli sismologlarından biri olan Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Melih Baki Adana’nın deprem gerçeğini gazetemize anlattı.

  

BÜYÜK BİR SKANDAL

‘Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’ndaki‘bilinçli’ olduğu iddia edilen yanlışlığın geç de olsa ortaya çıkmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Baki, “Bu, Türkiye’de büyük bir skandalın ortaya çıkmasıyla eşdeğerdir. ‘Sanayi gelişmez’ gerekçesi, birinci derece deprem kuşağındaki yerlerin ikinci ve üçüncü derece olarak gösterilmesinde geçerli bir neden  değildir. Çünkü Adana’da bugün sanayinin kalbinin attığı yer olan organize sanayi bölgesi birinci derece deprem bölgesi üzerine kurulmuştur” dedi.

 

SANAYİ GELİŞMEZ Mİ?

Japonya, Rusya, Çin, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerin birinci dereceden tehlikeli deprem bölgesinde yer aldığına dikkati çeken Baki, “Bu ülkelerde sanayi nasıl gelişti o zaman? 1’inci dereceden deprem bölgesini 2, 3 ya da 4’üncü derece olarak gösterdiğinizde sanayi mi gelişir? Dünyada böyle bir örneği yok. Haritanın derhal güncellenmesi lazım. Harita bilerek değiştirilmişse yapanların mutlaka hesap vermeleri gerekir” diyerek tepkisini dile getirdi. 

 

ADANA BÜYÜK TEHLİKE ALTINDA

Adana’nın da içinde bulunduğu Doğu Akdeniz bölgesinin Asya, Afrika ve Avrupa kıta plakalarının çarpışma noktasında yer aldığını belirten Baki, “Adana’yı ikinci ve üçüncü derece deprem bölgesinde gösterenler tarihi bir hataya imza atmışlardır. Çünkü bir kentte binalar zeminin üretebileceği en yüksek deprem büyüklüğü göz önüne alınarak inşa edilir. Adana, hem bugüne kadar binaların ikinci ve üçüncü derece deprem kuşağına göre inşa edilmesi hem de yer altı sularının yükselmesine bağlı olarak gerçekleşen sıvılaşma nedeniyle büyük bir tehlike altında” diye konuştu.

 

CAN VE MAL KAYIPLARININ HESABINI KİM VERECEK?

JFMO Adana Şube Başkanı Baki, ‘Deprem Bölgeleri Haritası’nın yapılan bilimsel araştırmalardan elde edilen veriler doğrultusunda sürekli olarak güncellenmesinin toplu ölümlerin önlenmesi açısından yaşamsal öneme sahip olduğunu dile getirdi. 

Baki, “Deprem bölgelendirme haritasının yıllardır güncellenmediği, yapılan bilimsel araştırmaların tozlu raflarda kaldığı, ilgili yasa ve yönetmeliklerin uygulanmadığı, denetim mekanizmasının işlemediği bir ülkede birinci derecede deprem bölgesinde binaları ikinci, üçüncü derece deprem bölgesine göre inşa ediyorsunuz. Binaları beton tabutlara dönüştürecek bir depremde, binlerce ton enkazın altında kalacak olan insanların suçu; bilimsel gerçekleri göz ardı edip, kendisine verilen yetkiyi bilerek kötüye kullanan yöneticilerin görev yaptığı bir ülkede yaşamak mı? Bu can kayıplarının sorumluluğunu kim taşıyacak? Can ve mal kayıplarının hesabını kim verecek” şeklinde konuştu.

 

DEPREM GERÇEĞİNE UYGUN BİNA YAPILMALI

1999’da meydana gelen Marmara depreminin acısının tazeliğini koruduğunu belirten Baki, yetkililerin yaşanan tüm bu acılara karşın yaşanan can ve mal kayıplarından ders almadığını vurguladı. Marmara depreminde binaların bir bütün olarak yıkıldığına dikkati çeken Baki, “Binalar parçalanarak çökmedi. Çünkü binalar o bölgenin deprem gerçeğine göre inşa edilmemişti. Binaları o bölgenin deprem gerçeğine uygun yapmak zorundasınız”  diye konuştu.

 

BİLİMSEL GERÇEKLERİ GÖZARDI EDENLERİN SORUMLULUĞU BÜYÜK

Devlet kurumlarında görev yapıp bilimsel gerçeklikleri göz ardı eden herkesin meydana gelecek bir depremde yaşanacak can ve mal kayıplarından birinci derecede sorumlu olacağının altını çizen Baki, “İnsan hayatından daha önemli, daha kutsal, daha öncelikli bir şey var mı” diye sorarak tepkisini dile getirdi.

 

ÖRTÜLÜ FAYLAR ORTAYA ÇIKARILMALI

Deprem haritalarının diri fay haritasına göre çizildiğini ancak, örtülü fayların da ortaya çıkarılmasının büyük önem taşıdığını belirten Melih Baki, örtülü fayların jeofizik ve  sismoloji araştırmaları dışında başka bir yöntemle izlenmesinin mümkün olmadığını söyledi. 1998’deki Adana depreminde bazı bilim insanlarının Karataş-Yumurtalık fayının çalıştığı yönünde iddialar ortaya attığını anımsatan Baki,  “Biz bu fayın çalışmadığını söyledik. Çünkü deprem koordinatları diri fayın üzerine düşmedi. Gözle görülmeyen, örtülü faylar içinde oldu.  Örtülü fay çalıştığında burada deprem olunca ne yapacağız? Son 15-20 yıllık sürece bakıldığında oluşan depremlerin diri faylar üzerinde olmadığı görülüyor. Asıl risk örtülü yani ortaya çıkarılmayan faylarda” diye konuştu.

 

EN TEHLİKELİ DEPREM COĞRAFYASI

Birinci derece deprem bölgelerinde 7’den büyük depremlerin olabileceğinin altını çizen Baki, Adana ve Hatay’ın içinde bulunduğu Doğu Akdeniz Bölgesi’nin de 7’den büyük depremlerin meydana gelebileceği birinci dereceden deprem kuşağında yer aldığını vurgulayıp, birinci derece deprem bölgesini “en tehlikeli deprem coğrafyası” olarak algılamak gerektiğini belirtti.

 

ÜÇ KITA PLAKASININ ÇARPIŞMA MERKEZİ

Adana havzasındaki sismik aktivitelerin oldukça fazla olduğunu anlatan Baki, bu durumun sismik aktivite haritasında açıkça görüldüğüne dikkati çekti. Baki, “Doğu Akdeniz, Türkiye’deki bütün deprem aktarmalarının ve üç kıta plakasının çarpışma merkezidir. Bu bölgenin deprem tarihine ve deprem kataloguna baktığınız zaman Türkiye’deki en büyük depremlerin bu bölgede yaşandığını görebilirsiniz. Bu alanlardaki kentleşmeyi, sanayi tesislerini, turistik tesisleri, konutları ona göre dizayn etmek zorundasınız ama Adana’da maalesef böyle bir şey yok” dedi.

 

BİLİMSEL SUÇ İŞLENİYOR

Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü’nün (KRDAE), Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA), Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO), petrol şirketlerinin ve bilim insanlarının ortak çabası sonucu elde edilen bilimsel veriler doğrultusunda deprem haritalarının acilen güncellenmesi gerektiğinin altını çizen Baki, “Hiçbir bahanenin bilimsel gerçekleri, örtbas etme şansı yoktur. Ortada işlenen bilimsel bir suç var” dedi.

 

MÜHENDİSLİKTE ‘BEN BİLİRİM MANTIĞI’

Deprem haritalarının bilimsel verilere göre güncellenmemesinin nedenini anlayamadıklarını ifade eden JFMO Adana Şube Başkanı Melih Baki, “Bunun altında bir şey mi yatıyor” sorusunu yönelterek bu sorunun yanıtını yetkililerin kamuoyuna vermesi gerektiğini söyledi.

Baki, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ülkemizde bilimsel gerçekler kısmen de olsa tıpta var. Aynı durumun mühendislik çalışmalarında da var olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil. Gözünüzde sorun olduğunda göz doktoruna, kalbiniz ağrıdığında kardiyologa gidersiniz ama mühendislikte herkes her şeyi ben bilirim mantığıyla hareket eder. Türkiye’nin en büyük sıkıntısı budur.  Deprem bilimi, sismoloji dersi okumayan bölümlerden mezun olanlar deprem konusunda ahkam kesmek ve zemin etüdü yapma konusunda senden benden çok daha popüler bu ülkede. Yabancı ülkelerde deprem konusunda sismolog dışında kimseyi konuşturmazlar. İtalya’da deprem uzmanları depremin olacağını önceden söylemediler diye altı yıl hapis cezası aldılar. Ülkemizde ise tam tersi bir durum var. Erken uyarı yapan, işin mutfağındaki uzmanlar konuştuğunda haklarında dava açılıyor. Adana depremi öncesinde uyardığımızda da bizim hakkımızda davalar açıldı”

 

VERİLERİ SUNDUK, HİÇBİR ADIM ATILMADI

Melih Baki, 2001 yılından bu yana bölgedeki deprem faaliyetleri konusunda önemli bilimsel çalışmalar yaptıklarını ve bu çalışmalardan elde edilen verileri kamuoyuyla da paylaşıp ilgili tüm yetkililere ilettiklerini ancak Deprem Bölgeleri Harita’sının bu veriler doğrultusunda güncellenmediğini söyledi.  Baki, “Tüm bu bilimsel araştırmalardan elde edilen gerçekliklere karşın yetkililerden bir adımın atılmaması çok ilginç” ifadesini kullandı.

 

DEPREM OLSA DA YIKMAZ MANTIĞI GERÇEKLİĞE VE BİLİME AYKIRI

İkinci ve üçüncü derece deprem kuşağında yer alan yerleşim yerlerinde çoğunlukla “Deprem olsa bile yıkmaz” anlayışının hakim olduğunu vurgulayan Baki, “Deprem olsa da yıkmaz mantığı gerçekliğe ve bilime aykırıdır. Tarih boyunca afetlerden yıkılan yok olan, ağır bedel ödeyen toplumlar bu anlayış yüzünden yıkıldı” şeklinde konuştu.

 

ÜLKEMİZİN DEPREM GERÇEĞİ BU DEĞİL

İkinci ve üçüncü derece deprem kuşaklarında depreme dayanıklı yapı tasarımının, pek ciddiye alınmadığını, denetim mekanizmasının da iyi işlemediğini belirten Baki, “Deprem olsa yıkım teşkil etmez ve deprem riski az anlayışı gelişiyor ama gerçek bu değil. Çünkü ülkemizin deprem gerçeği tam tersini söylüyor. Deprem, hem ülke ekonomisini, hem insanların hem de kentlerin can güvenliğini ilgilendiriyor. Ülkemizde deprem, ne yazık ki toplu ölümlerin yaşandığı bir doğal afet anlamına geliyor. Deprem bir afet değildir. İnsan depreme dayanıklı yapılar inşa etmeyerek, önlemlerini almayarak afeti kendisi yaratır. Marmara depreminde can kayıplarının dışında Türkiye’nin ekonomik yönden kaybı 33 milyar dolardır. Resmi kayıtlara göre 17 bin 400 civarında can kaybı var ancak dünyaca ünlü belgesel kanalları 45 bin can kaybı olduğunu söylüyorlar. Çünkü hala birçok kayıp insan var. Bu insanlar toprağın altından çıkarılamadı” dedi.

 

HATAY DEPREMLERLE, ADANA SELLERLE, TARSUS YILANLARLA GİDECEK

Halk arasında “Hatay depremden, Adana selden gidecek” şeklinde bir özdeyiş olduğunu anımsatan Baki, bu özdeyişin altında tarih boyunca bu bölgede meydana gelen depremlerin ve bu depremlerin yarattığı sonuçların yattığını söyledi.

Ceyhan ve Seyhan nehirlerinin bölgede meydana gelen depremlerle altı kez birleşip ayrıldığını aktaran Baki, Ceyhan Nehri’nin eskiden Kısık Boğazı’nı kullanıp İskenderun Körfezi’ne döküldüğünü ve bu durumun Piri Reis’in haritalarında açık ve net bir şekilde yer aldığını belirtti. Ceylantepe, Üçtepe’de oluşan volkanik hareketler sonucunda Kısık Boğazı’nın kapandığını,  Ceyhan nehrinin ise Erzin ve civarında büyük bir göl oluşturduğunu, bir depremle de Çukurova’ya göç ettiğini anlattı. Baki, “Depremlerle yalnız insanlar değil nehirler de göç eder” diye konuştu.

 

SEYHAN VE CEYHAN NEHİRLERİ ALTI KEZ BİRLEŞİP AYRILDI

O dönemde Seyhan Nehri’nin ise Tarsus üzerinden denize döküldüğünü ifade eden Baki, şöyle konuştu:

“Tarih boyunca meydana gelen depremlere ve sonuçlarına baktığımızda Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin altı defa birleşip ayrıldığını, her birleşip ayrılmanın da bir depremle olduğunu görebilirsiniz. ‘Hatay depremden, Adana selden gidecek’ sözü de tarihin süzgecinden geliyor. ‘Hatay depremlerle’ derken Ceylantepe, Üçtepe’deki volkanik depremler, ‘Adana sellerle’ derken de Ceyhan nehrinin biriktiği alandan bir depremle göç edip Adana’yı basması kastediliyor. Deprem kataloglarına baktığınız zaman, Hatay depremlerle sarsılıyor, Adana sellerle boğuşuyor, Tarsus’ta yılanlar sel sularından dolayı dışarı kaçıyor. Bu nedenle tarihsel ve bilimsel gerçekleri göz ardı etmek binlerce insanın hayatıyla oynamaktır.  Eskiden bir deprem olduğunda nerede yıkım olursa oradan fay geçirirlerdi ama jeofizik biliminin ortaya çıkışıyla birlikte bunun doğru olmadığı da anlaşıldı. Deprem-zemin, zemin-temel, temel-bina ilişkileri ortaya çıktı. Dolayısıyla en doğru yol, bilimsel araştırmalar doğrultusunda haritanın güncellenmesi halkın can güvenliği adına en önemli faktördür”