NÜKLEER; SAVAŞTA DA, BARIŞTA DA FELAKET GETİRİR!

Platform adına açıklama yapan Cemil Özen “Nükleer santral macerasından bir an önce vazgeçilmeli, doğayla uyumlu, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeli ve özelleştirme uygulamalarına derhal son verilmelidir. Ülkeyi yeni facialara sürüklemeye ve nükleer çöplük haline dönüştürmeye kimsenin hakkı yoktur. Elektrik üretmenin onlarca farklı yolu varken bu kadar büyük bir riske girmek gereksizdir.” Dedi Cemil Özen açıklamasına şöyle devam şu ifadelere yer verdi:

İkinci Dünya Savaşı‘nda Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombalarının etkisinden kurtulamayan insanlık, 26 Nisan 1986‘da bir kez daha nükleer tehlikeyle karşı karşıya kaldı. Bundan tam 36 yıl önce, 26 Nisan 1986’da  Ukrayna’nın Pripyat şehri, insanlık tarihinin en korkunç felaketlerinden birine sahne oldu. Çernobil Nükleer Santralinde yaşanan patlama sonucu çevreye Hiroşima’ya atılan atom bombasının 50 katına eşit miktarda radyasyon yayıldı. 200 bin kilometrekarelik bir alan radyasyonun etkisi altında kaldı. Radyoaktif madde yüklü bulutlar, Türkiye dahil Avrupa’da birçok ülkeyi etkiledi.

Patlama ilk anda santralde görevli 31 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Ancak kazanın asıl yıkıcı etkisi daha sonra ortaya çıktı. Yaklaşık 8,4 milyon kişinin radyasyona maruz kaldığı ileri sürülürken, kimi araştırmalara göre 200 bin kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak ölümüne neden oldu. Yüz binlerce çocuk sakat doğdu, kanser vakalarında ciddi artış oldu. Yine patlamanın ardından santralin yakınlarındaki tüm ağaçlar ayakta öldü ve hayvanlar yok oldu. Patlamadan bu yana yaklaşık 4 bin kilometrelik bir alan terk edilmiş durumda. Santralin yakınlarındaki Pripyat kenti ise “hayalet şehre” dönüştü.

Çernobil faciasının ardından yayınlanan beş bin civarındaki tıbbi araştırmada, kazadan sonra bölgedeki kanser oranının 20 kat, sakat bebek doğumlarının 2,5 kat, tüberküloz hastalığına yakalananların sıklığının ise 10 kat arttığı belirtiliyor. Bu  felaketin etkisi kuşaktan kuşağa katlanarak devam ediyor. Kansere yakalananlar, hastane kapılarında geçen ömürler, sakat kalmış çocuklar, kül altında kalan bir yaşam. İşte Çernobil’in 36 yıllık kısa özeti.

Dünya, Çernobil Nükleer Santralinde yaşanan patlamanın etkilerini tartışmaya devam ederken bu defa 11 Mart 2011 tarihinde Japonya’nın Fukuşima şehrinde deprem ve depreme bağlı tsunami nedeniyle nükleer santral su aldı ve reaktörleri çöktü. Bu yıkımın sebebi ise, tasarımda böylesi büyük bir felaketin öngörülememesiydi. Her iki nükleer felaketten de anlaşılabileceği gibi; doğanın insan tahayyülünün üstünde ve tahmin edilemez oluşu, tesislerin tasarım kriterlerinin yetersiz kalması ve acil eylem planına baz alınan senaryoların afet sırasında işlevsizleşmesi kaçınılmaz olmaktadır. Çernobil ve Fukuşima’da yaşanan felaketler, nükleere karşı olanların haklılığını bir kez daha ortaya koydu.

Bütün bu yaşananlara rağmen AKP Hükümeti, kamu yararına ve hukuka aykırı yöntemlerle nükleer santral yapma inadını sürdürüyor. Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşaatı hukuken geçerli bir ÇED raporu olmaksızın, ihale ve hukuk süreçleri geçersiz kılınarak devletler arası anlaşma ile devam ettiriliyor. Şöyle de söyleyebiliriz: Çernobil felaketinin sorumlusu Rus ROSATOM şirketine Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurma işi veriliyor. Türkiye‘nin nükleer santral ile dışa bağımlılığın azalacağını ileri sürmek açıkça bir yanılgıdır. Bugün ülkemizde yaşanan sıkıntının nedeni de nükleer santral kurulmaması değil, enerjinin verimli kullanılmaması, enerji üretiminin ve dağıtımının özelleştirilmesi, enerji hizmetinin sermayenin rant alanı haline dönüştürülmesidir.

Nükleer santral yatırımları iddia edildiğinin aksine pahalıdır ve enerji üretiminde kullanılan uranyum kaynakları sınırlıdır. Yine nükleer santraller çok tehlikeli atıklar oluşturur ve bu atıkların depolanması sorunludur. Atıkların toprağa, suya ve havaya temas etmeyecek biçimde, güvenli bir şekilde depolanması gerekir. Bu soruna dünyanın hiçbir yerinde kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Nükleer santral macerasından bir an önce vazgeçilmeli, doğayla uyumlu, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeli ve özelleştirme uygulamalarına derhal son verilmelidir. Ülkeyi yeni facialara sürüklemeye ve nükleer çöplük haline dönüştürmeye kimsenin hakkı yoktur. Elektrik üretmenin onlarca farklı yolu varken bu kadar büyük bir riske girmek gereksizdir.

Son olarak, Rusya’nın Ukrayna saldırısı nedeniyle nükleer santral, nükleer silahlar ve savaş ilişkisine de değinmek istiyoruz. Bilindiği gibi, Türkiye, ABD nükleer silahlarını ülkesinde bulunduran 5 NATO ülkesinden biri durumunda. Şehrimiz Adana’da, İncirlik Üssü’nde çok sayıda nükleer silah bulunduğu biliniyor. Nükleer silahların ana hedefleri şehirlerdir, çünkü olabildiğince çok insanı öldürmeyi hedefler. Bizler, Adanalılar olarak nükleer tehdit altında yaşamak istemiyoruz. Ukrayna’da devam eden savaş nükleer santrallerin de hedef alındığını gösterdi. Adana ve Mersin’de bulunan Büyükşehir ve İlçe belediyelerini, bütün kurum ve kuruluşları nükleer silahlara, nükleer santrallere karşı durmaya, tavır almaya, nükleer karşıtı mücadelede aktif olmaya davet ediyoruz.

NÜKLEER SANTRALLERE HAYIR!

NÜKLEER SİLAHLAR YASAKLANSIN VE YOK EDİLSİN!

AKKUYU NÜKLEER SANTRAL İNŞAATI DURDURULSUN!

NÜKLEERE İNAT, YAŞASIN HAYAT!