Ceyhan’da 27 Haziran 1998’de 146 kişinin yaşamını yitirdiği, bin 356 binanın tamamen yıkıldığı, 18 bin 395 binanın oturulamaz hale geldiği 6,2 büyüklüğündeki depremin üzerinden tam 15 yıl geçti. Resmi kayıtlara göre 18 bin 374 kişinin yaşamını yitirdiği 48 bin 901 kişinin de yaralandığı 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Marmara depremlerinin üzerinden de tam 14 yıl geçti gitti. Art arda yaşanan bu felaketler deprem konusundaki bilinç düzeyinin artmasını acı tecrübelerle sağlamış olsa da depremlerden ders alındığını söylemek pek de doğru bir düşünce değil. 

Bu felaketlerden ders alınmış olsaydı 23 Ekim 2011 tarihinde Van’ın Tabanlı Köyü’nde meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremle 604 vatandaşımız yaşamını yitirmeyebilirdi. 2 bin 307 bina da çökmezdi. İnsanı depremin değil insanların yaptığı depreme dayanıksız yapıların öldürdüğü gerçeğini bir kez daha acı bir şekilde öğrenmiş olmazdık.

Yaşanan her felaketten sonra gerekli derslerin çıkarıldığı, gerekenin yapılacağı, yaraların sarılacağı yönündeki sözleri duymaya alıştık. Sıradanlaşan bu tür söylemlerin takipçisi olmayan balık hafızalı bir toplum olduğumuz gerçeği de ne yazık ki önümüzde duruyor.

Dün Ceyhan Depremi’nin 15. yıldönümüydü. Deprembiliminin Türkiye’deki en önemli bilim insanları arasında yer alan Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Melih Baki’ye depremden ders alınıp alınmadığını sorduk. Aldığımız yanıt ise “Bir sorduk bin ah işittik” sözünün tam karşılığı oldu.

 

Melih Bey, Ceyhan Depremi’nin üzerinden 15 yıl geçti. Depremden ders aldık mı?

Kesinlikle hayır. Keşke ders aldık diyebilseydik. 15 yıl önce Ceyhan Depremi, 14 yıl önce Marmara Depremi ve 2 yıl önce de Van Depremi. Ders alınmış olsaydı Van Depreminde bu kadar can ve mal kaybı yaşanır mıydı?

 

            Peki, sizce neden ders çıkarılmadı, neden depremlere karşı önlem alınmadı?

Ben de soruyorum. Neden önlem alınmaz? Çıkarılan yasalar neden uygulanmaz? Bakanlık neden çıkarılan yasaların uygulanıp uygulanmadığını denetlemez? Yasalara uyuluyor mu diye sorarsanız yanıt elbette ki “hayır”dır. İnsan hayatından daha önemli, kutsal ve öncelikli bir şey var mı? Bu sorunun yanıtı “yok” ise o zaman neden ders almıyoruz?

 

            Bir daha deprem olmaz düşüncesinden kaynaklanıyor olabilir mi?

Aslında biz, balık hafızalı bir toplumuz. Ölüm başka hiçbir şeye benzemiyor. İnsan, hayatı boyunca neye sahip oluyorsa 15-20 saniye içinde beton yığınları altında acı çekerek, çığlıklar atarak kaybediyor. Bu ölümler kimin ölümleri? Acaba bu deprem hakikaten de bir daha olmayacak mı?  İnsanlar doğanın yasasını bilmiyor mu ki ders alınmıyor? Dünyadaki deprem coğrafyasına sahip tüm ülkelere baktığımızda böyle bir durumun yaşanmadığını görüyoruz. Depremlerden ders almayan tek ülke biziz.

 

            Yasaların uygulanmadığından söz ettiniz. Bunun bir yaptırımı yok mu?

Yasayı çıkarılıyor ama uygulama noktasında çok ciddi sorun var. Normal bir vatandaş yasaya uymazsa hemen cezalandırılır, hapse bile girer. Peki, toplu ölümlere yol açmak, kentleri yok etmek, insan hayatını riske atmak suç değil mi? O zaman neden bu işlem yapılmaz?

 

            Zaman zaman depremlerle ilgili basın yayın organlarında da çıkıp konuşan onlarca kişi oluyor. Bunları gündeme getirmiyorlar mı?

O zaman bu konuşanlar neden konuştuklarının arkasında durmazlar?  STK’lardan en üst makamdaki yönetenlere kadar bakın. Felaket zamanı konuşurlar ama felaket geçtikten sonra nedense konuştuklarının tam tersini yaparlar. Neden inkar ederler bu gerçekleri, neden adım atmazlar. Bunların fotoğraflarını asmak lazım. Biraz ağır ama gerçek bu. Toplumda balık hafızalı bir toplumuz.  Bu ölümleri,  bu coğrafyadaki yaşadığımız ölümleri nasıl unuturuz? Bir daha olmayacak olsa, doğanın bu yasaları bir daha işlemeyecek olsa diyecek hiçbir sözüm yok ama olacaktır. Belli sismik aktivitelerin yoğunlaştığı dönemlerde aralıklarla peşpeşe gelecektir. Demek ki bizim ülkemizde insan hayatı önemli değil.

 

            Çıkarılan yasalar yeterli olmayabilir mi?

Bir yasa çıkması lazımdı. Yapı denetim yasası çıkarıldı ama nasıl uygulandığını bakmak lazım. En basit örneği birkaç ay önce Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yönetmelikte yapılmak istenen değişikliktir. Belediyelerin birçoğu uygulamıyor bu yönetmelikleri. Çok acı. Uygulamadıkları gibi “Gidin istediğiniz yere şikayet edin” diyebilecek kadar da pervasızlar. Bu insanları bu tür davranışlara, düşüncelere sevk eden etkenler nedir? Rant mı? Mezara mı götürecekler bu rantı? İnsanlık adına utanmıyorlar mı ? Ben yasayı uygulamıyorum diyen adam aynaya bakmıyor mu? Aynada gördüğü neyin görüntüsü?

 

            Peki, bir denetim mekanizması yok mu?

Yasayı çıkaranların denetlemesi gerekiyor. Yasayı uygulamayan belediyeler insanlık suçu işliyor. Karşı çıkıp da deprem anında çıkıp konuşanları da kınıyorum. Yasayı uygulayın, arkasında durun. Uygulamayan belediyeye gidip de “Şu, bu gereksiz. Bu yasayı uygulamayın” demeyin.

 

            Ne yapmamız gerek?

Öncelikle insansak, insanlığımızın ne olduğunun farkına  varacağız. Görevliysek, görevimizin ne olduğunu bileceğiz. Yöneticiyse yöneticinin görevinin ne olduğunu bilecek herkes. Her şeyden önce de insan hayatından daha önemli daha kutsal, daha öncelikli hiçbir şey yoktur.  Öldükten sonra, binalar yıkıldıktan sonra hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Bunun bilincinde olacağız.

 

            Adana’nın da içinde yer aldığı coğrafyanın şu anki hareketliliği konusunda ne söylersiniz?

Son 15 gündür Adana’nın içinde bulunduğu bölgede özellikle de Akdeniz’de bizi etkisi altına alan, önemli bir şekilde ciddiye alınması gereken deprem aktiviteleri var. 10-15 gündür gecemizi gündüzümüze katarak bu hareketleri çözmeye çalışıyoruz. Onun için duyarlılık düzeyimin oldukça yüksek olması gerekiyor. Son 15 yıla baktığımız zaman büyük kent depremleriyle sarsılıyoruz. Bunlar bu kadar mı önemsiz? Can kaybı, ya da büyük yıkımlar olmasa anlayacağım. Bu toplumun uyanması ve hesap sorması lazım.

 

            15 yıl önceki depreminin bilançosu çok ağır oldu. 15 yıl sonra hiç kimsenin istemediği bir şey ama aynı deprem bir daha olsa nasıl bir tabloyla karşılaşırız?

1998’deki deprem Adana’dan 53 kilometre uzaktaydı ve o depremde ters fay çalıştı. Yıkım teşkil edecek enerjiyi dikey yöne boşalttı. Eğer yatay ya da düşey atımlı bir fay çalışmış olsaydı “Adana’nın vay haline” diyor olurduk. Ters fay çalışmasına rağmen dünyanın en büyük hasar yaratan depremi olarak tarihe geçti. Bugünkü duruma baktığımızda ise özellikle yeraltı su tablasının durumundan dolayı olası bir depremde ne olabileceğini düşünmek bile istemiyoruz. Tabi bu, depremin büyüklüğüne ve fayların durumuna bağlı olacaktır ama dediğim gibi kimin sorumluluğu varsa, toplumun karşısına kim çıkıp konuşuyor ama gereğini yapmıyorsa terk etsin bu ülkeyi.

 

            Aynı soruyu bir daha sormak istiyorum. Bir şey değişmiyorsa ne yapmak gerek?

Sivil toplum kuruluşlarının bazıları konuşuyor, kaba tabirle üfürüyor ama yasayı da uygulamadığı gibi uygulatmıyor da. Bakanlığa geldiğimizde ise yasayı çıkartıyorsa o zaman denetim görevini yapmalı ve yasalar uygulanmadığı zaman savcılar da harekete geçmeli.

Bugün Türkiye’deki belediyelerin yüzde 40’ından fazlasında bu yasalar uygulanmıyor. Adana’da da uygulamayan belediyeler var. Uygulayanlarda da denetim mekanizması tam işlemiyor. Sıkıntı burada. Avrupa Birliği Euro Code 8 formatına göre zemin etüdünden binanın yapımına kadar insanların yasal bir sorumluluğu var. Bina yıkılırsa yargılanır, ölüm olursa cinayetten yargılanır. Türkiye’de ise yok. Biz bu maddeyi ne kadar savunsak o kadar da karşı çıkan var. Karşı çıkanlar da kalkıp bir de konuşuyor. Hepsi soru işaretleri bunların.

VURAL KÖSE / GÜNAYDIN ADANA GAZETESİ