TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Dr.Mehmet Tatar, 27 Haziran 1998 tarihinde meydana gelen Ceyhan depreminin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen hiçbir şeyin değişmediğini kaydetti. Tatar, “Doğa kaynaklı olan depremleri önlememiz mümkün değildir, ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir” dedi.

TÜRKİYE’NİN YÜZDE 93’Ü DEPREM KUŞAĞINDA

Dr.Tatar, 145 vatandaşın hayatını kaybettiği Ceyhan depreminin 21.yıldönümü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada Türkiye’nin dünyanın sismik yönden en aktif olan Alp-Himalaya deprem kuşağında bulunduğuna dikkati çekti.

Türkiye’nin yüzde 93’ü nün deprem bölgeleri içinde yer aldığını, nüfusunun yüzde 98’inin, sanayi kuruluşlarının yüzdee 98’inin, barajların yüzde 95’inin bu tehlikeli kuşak üzerinde bulunduğuna işaret eden Dr. Tatar, “Jeolojik yapısı nedeniyle, her zaman yıkıcı depremlerin yaşanabileceği ülkemizde; çarpık kentleşmenin sonucu oluşan  yapı stoğunun, ne kadar güvenliksiz olduğu son günlerde arka arkaya çöken binalar ve istinat yapıları ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.  2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ile sözde deprem zararlarını azaltmaya çare olarak sunulan kentsel dönüşüm projelerinin  riskli alanlar ve yapılar için sonuç alıcı uygulamalar olması gerekirken, asıl olarak rantsal dönüşüme hizmet ettiği görülmüştür” diye konuştu.

KENTSEL DÖNÜŞÜM RANTSAL DÖNÜŞÜME DÖNÜŞTÜ

Adana’da kentsel dönüşümün rantsal dönüşüme döndüğünün altını çizen Dr.Tatar, “Az katlı binalar riskli bina olarak tespiti yapılarak yıkılmakta ve yerine çok katlı binalar yapılmaktadır.  Bu uygulamalar deprem yönünden risk taşıyan alüvyon zeminlerde yaygın olarak yapılmaktadır. Kentimizde de az olmakla birlikte örnekleri bulunan kentsel dönüşüm bilimsel çalışmalar yapılarak tespit edilen alanlarda alan bazında olmalıdır. Eski binayı yıkıp yerine çok katlı bina yapmakla kentsel dönüşüm olmaz bu olsa olsa rantsal dönüşüm olur. Ayrıca deprem açısından riskli zemin olan alüvyon zeminlerde çok katlı yapılaşmadan kaçınılmalıdır” şeklinde konuştu.

DEPREMLER RANTSAL KAYGILAR NEDENİYLE AFETE DÖNÜŞÜYOR

Ulusal bir afet yönetim sisteminin oluşturulması yönünde değişik çabalar bulunsa da sorunların hala devam ettiğini vurgulayan Dr.Tatar, şöyle devam etti:

“Doğası gereği, birçok kurum ve kuruluşu ilgilendiren, çok aktörlü ve çok disiplinli afet yönetim sistemi içerisinde merkezi yönetim, yerel yönetim, kamu tüzel kişileri, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve halkın, sistemin her aşamasındaki (zarar azaltma, önceden hazırlık, müdahale ve iyileştirme) görev, yetki ve sorumlulukları arasında akılcı dengeler, rol ve görev dağılımları oluşturulmalı ve sürdürülebilir, etkili ve verimli bir yönetim yapısı geliştirilmelidir. Bir doğa olayı olan deprem, düşük standartlarda sağlıksız ve yasadışı bir yapılaşma, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme, bilimsel normlara dayalı olarak yapılması gereken arazi kullanım ve yer seçimi kararlarının rantsal kaygılara yenik düşmesi, imar afları gibi faktörler nedeniyle afete dönüşmektedir.”

DEPREMLERİN AFETE DÖNÜŞMESİNİ ÖNLEMEK ELİMİZDE

Doğa kaynaklı olan depremleri önlemenin mümkün olmadığının altını çizen Dr.Tatar, “Ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir. Çözümün bir parçası olan jeoloji mühendislerinden yeterince faydalanılmamaktadır. Bu eksiklikler yaşanacak felaketlerin sonuçlarının daha vahim olmasına davetiye çıkarmaktadır. Bir kez daha ilgilileri uyarıyor, saygılarımızı sunuyoruz” ifadelerini kullandı.