Ortak açıklamayı TMMOB İKK sekreteri Erol Salman okudu. Salman "Her yıl Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım örgütü FAO, açlığın ve yoksulluğun ortadan kaldırılması, sürdürülebilir bir dünyada sürdürülebilir bir yaşama dikkat çekmek için,16 Ekim tarihinde ‘’Dünya Gıda Günü’’etkinlikleriyle açlık ve yoksullukla, topyekun mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymaya çalışsa da ciddi bir başarıdan söz etmek mümkün görülmemektedir" dedi. Salman şöyle konuştu;

"Dünya Bankası temel gıda fiyatlarının son üç yılda yüzde 83 yükseldiğini belirtirken, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım örgütü FAO 830 milyondan fazla insanın yani her dokuz kişiden birinin yatağa aç girdiğini belirtmektedir.

Yapılmış olan araştırmalar; dünyada yaşanan açlığın ve yetersiz beslenmenin nedeninin, üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimdeki adaletsizlikten kaynaklandığını göstermektedir.

Ülkemizde yaşanan açlık ve yoksulluğun temelinde gıda ve tarımda yaşanılan dışa bağımlılık gelmektedir. Özellikle AKP iktidarı döneminde her şeyde olduğu gibi tarım ve gıdada da yoğun bir ithalatın yaşanması sonunda ülke üretemez duruma gelmiş ve gıda güvencesi de ortadan kalkmıştır. Son on altı yıllık süreçte tarım ve gıda ile ilgili olarak çıkartılan yasa ve yönetmelikler de gıda güvencesini yok etmeye yönelik tehditleri ne yazık ki pekiştirmekten başka bir işe yaramamıştır.

Bizler bu yıl Dünya Gıda Gününün ana temasını Gıda ve Tarımda Dışa Bağımlılık olarak belirledik. Ülkemizin yaşadığı gıda hakkı ve yoksulluk ile ilgili kaotik ortamın ana sebeplerinden biri her geçen gün artarak devam eden dışa bağımlılıktır. Ama asıl neden gerek ülkemiz gerekse de dünyada aynı olumsuzlukların yaşanmasına neden olan neoliberalizm ya da başka bir deyişle emperyalizmdir. 

Kapitalizmin tarım ve gıdayı bir meta olarak görmesi sonucu tarım ve gıda üretimi belirli ellerde toplanmaya ve tüm dünyaya bu yaklaşım egemen kılınmaya çalışılmaktadır.

Bugün itibariyle, hemen her alanda olduğu gibi gıda alanında da sayısı onu geçmeyen çok uluslu şirketler dünya piyasasına hâkim durumdadır. Küresel ölçekte dört şirket piyasayı tohumda % 58,2, tarımsal kimyasallarda % 61,9, gübrede % 42,3, hayvansal ilaçlarda % 53,4 kontrol etmektedir. Hayvansal üretimde bu oranlar tavukçulukta % 97, sığırda ise yaklaşık % 66 düzeyindedir.

Ülkemiz açısından ise durum çok daha vahim olmuştur. 24 Ocak kararları sonucu tarımsal üretimde desteklemelerin kaldırılması, kamu kooperatifçiliğinin tasfiyesi ve çıkartılan yasa, yönetmeliklerle tarımsal üretimin kotalarla geriletilip yok edilmesi nedeniyle ülke adeta makas değiştirmiştir.  Son on beş yıldaki AKP Hükümetleri döneminde uygulamaya konulan tarım politikaları sonucu; çiftçi tarımdaki gücünü yitirerek daha önce hiç olmadığı kadar yoksullaşmış ve daha sonra da toprağını elden çıkararak kentlerin varoşlarında hayat mücadelesine zorlanmıştır. Ülkemiz, küresel dünyada rekabet edebileceği tek silahını da kaybetmiştir.

Tarımın toplam istihdam içindeki payı 2002 yılında % 35 iken bu pay 2016 yılında % 20’ye gerilemiştir. Tarımda devletin yatırımları da yıllar içinde azalmıştır. Tarımın toplam yatırımlar içindeki payı, planlı dönemin başında (1960) % 13 düzeylerindeyken 2016 yılında %3,4 e düşmüştür.

Ülke ithalat cennetine dönmüştür. Uzun yıllar devam eden düşük döviz kuru nedeniyle incir, üzüm, kaysı, fındık venarenciye dışındaki bütün tarımsal ürünler ithal edilmiştir. 16 yıllık AKP döneminde tarım ve gıda için 575 milyar TL ithalat yapıldı buna karşılık tarıma nakit olarak 79 milyar TL destek sağlanmıştır. Bütün bunların sonucu olarak, kırdan kente göç ile beraber, kırsal bölgelerin insan gücü, tarım sektörünün sürdürülebilir yapısını bozacak derecede kentlere kaymıştır.

Ülkemiz açısından yakın gelecekte yaşanacak en önemli sorun alanı da, şu an yaşanan ekonomik krizin tarım ve gıda üretimine yapacağı olumsuz etki olacaktır. Ağustos 2018 tarihi itibariyle kendini daha çok hissettiren ekonomik kriz geçtiğimiz ay itibariyle tüketici enflasyonunu % 25’lere, üretici enflasyonunu % 50’lere taşımıştır. Artan döviz fiyatlarıyla beraber gübre, mazot, tohum ve zirai ilaçta oluşan yüksek fiyat artışlarını üretici karşılayamayacak ve üretimden vazgeçecektir. Bu durumda ülkemizi önümüzdeki süreçte ciddi anlamda gıda tedariki sorunuyla karşı karşıya getirecektir.

Biz TMMOB olarak meslek örgütü sorumluluğuyla ülkemizde ve tüm dünyada uygulanan neoliberal politikaların insanları mutlu etmediğini ve bir avuç topluluğun gıda üzerinden hegemonya yaratıp, tüm dünyayı sömürdüğünü dün söylemiştik bugün de söylüyoruz. Yukarıda ifade edilenlerin doğrultusunda açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu, hakça adil bir paylaşımın olduğu, güvenli, sağlıklı, savaşsız, bir dünya özlemiyle…"