Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Adana İl Koordinasyon Kurulu (İKK) 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü kapsamında basın toplantısı düzenledi. TMMOB Adana İKK Sekreteri Ahmet Uncu tarafından okunan açıklamada, 3 Mart 1992 tarihinde 263 madencinin yaşamını yitirdiği Zonguldak Kozlu’da yaşanan maden kazasının, ülkemizin en büyük maden facialarından biri olarak tarihe geçtiği kaydedilerek;  iş cinayetlerine dikkat çekmek, insan hayatının, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için 3 Mart tarihinin, TMMOB tarafından “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak ilan edildiği belirtildi

"TÜM UYARILARA RAĞMEN ÖNLEM ALINMADI, GEREKEN YAPILMADI"

Açıklamada; yaşanan onca acıya, yapılan tüm uyarılara rağmen gerekli önlemler alınmadığı ve gereken düzenlemeler yapılmadığı için bu kayıpların her geçen yıl daha da arttığı ifade edilerek; 2021 yılında işi başında hayatını kaybeden emekçilerin sayısının en az 2 bin 170 olarak tespit edildiği vurgulandı.Emek sömürüsünün derinleştiği, 20 yıllık AK Parti iktidarı dönemi boyunca toplu işçi ölümlerinin tarihin en yüksek sayılarına ulaştığının, 20 yılda 28 binin üzerinde emekçinin işyerlerinde hayatını kaybettiğinin belirtildiği açıklamada, 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da meydana gelen 301 madencinin hayatını kaybettiği, ülke tarihinin en büyük maden faciasına bunlardan biri olarak yer verildi.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre Türkiye’nin ölümle sonuçlanan kazalar bakımından Avrupa’da ilk sırada yer aldığının ifade edildiği açıklamada şu görüşlere yer verildi:

“Bu yaşanan kazalar göstermektedir ki; ülkemizde mevcut yasal düzenlemeler iş kazalarını ve ölümlerini önlemede yetersizdir; işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda köklü ve yapısal sorunlar vardır.

İş kazaları ve meslek hastalıklarının temelinde, sermayenin kar hırsı ve emek aleyhine politikaları yatmaktadır. Mevcut yasal çerçeve, işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarlarını gözeten konumdadır.

Devletin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki bu çarpık konumlanışı nedeniyle, devletin ve işverenin sorumluluğunda olması gereken pek çok şey İş Güvenliği Uzmanlarının omuzlarına yüklenmektedir. Danışmanlık hizmeti olarak verilmesi gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği, ülkemizde yasaların da yol vermesi ile bir suçlu yaratma olayına dönüşmüştür. İş güvenliği uzmanlarının tüm uyarılarına rağmen işverenlerin almadığı önlemler sonucu yaşanan ölüm, kaza gibi durumlarda dahi meslektaşlarımız günah keçisi ilan edilmekte, kazaların asli suçlusu olarak yargı önüne çıkarılmakta, hatta hapis cezaları verilebilmektedir. 

Yapılması gereken şey, bu çarpıklığın düzeltilerek, işçi sağlığı ve iş güvenliğine kaynak ayırmayan, tedbirleri almaktan kaçınan, bu tedbirlere işgücü ve maliyet hesabıyla yaklaşan işverenlerin de yaşanan kazalardan ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulacağı bir işleyişe geçilmesidir.

Bunun son örneği geçtiğimiz günlerde sonuçlanan Hendek Patlaması davasında görülmüştür. 7 Kişinin hayatını kaybettiği, 127 kişinin yaralandığı bu patlamada işyeri sahiplerine olası kasttan ceza verilmemiş olması kamu vicdanını yaralamıştır.

Emeğe ve emekçiye düşman olan bu sistem sermayenin sınırsız sömürü düzenin bir sonucudur. Taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma, denetimsizlik, esnek istihdam politikaları, kayıt dışı çalışmaya izin veren politikalar ve bunun sonucu oluşturulan mevzuat ile sorunlu bir sistem üretmiştir. Bu savunmasızlığa karşı adil yargılanma, örgütlenme, insani koşullarda bir çalışma yaşamı ve işyerlerinde emekçilerin ölmeyeceği, yaralanmayacağı, sakat kalmayacağı bir düzen istiyoruz.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.

İş cinayetleri ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğu bilinmektedir. Bunun için önce insan hayatına ve emeğe değer veren bir yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir.

Bizler, her 3 Mart’ta olduğu gibi bugün de iş cinayetleri ile mücadele etmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir.

Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.