Eşit bir yaşamın, sınıfsız bir dünya düzenin doğayla bütünleşik, düşlerimde ve zihnimde yer edinen türkülerini söylüyorum. Ömür yolculuğumun bana sunulan kısmında son nefesime kadar bu uğurda devam etmekte kararlıyım. Bir ütopyadan öte gidemez denen ideallerim, yeniden kurgulanacak dünya düzenlerinde yüreklerde kendine sımsıkı sarılacak kollar bulacaktır. Buna inancımsa tamdır.

Kapitalin ve sisteminin yarattığı fütursuz, yaşama, doğaya, yaşam içindeki tüm canlılara saygıdan yoksun müdahaleleri, ekosistemlerde telafisi imkansız tahribatların, iklim değişikliğinin ve kirliliklerin oluşmasına neden olmuştur. Tüm bu yaşatılanlar her türlü olumsuzluğun yayılımında ana etken olmakla birlikte,  yaşama yansıması maalesef çok ağır bir seyir halinde ilerlemektedir.

İnsan sağlığı hiçbir zaman çevre sorunlarından ayrı düşünülmemelidir. Çevreye yapılacak her türlü yatırım ve önleyici tedbir aslında bir anlamda tüm canlı yaşamının sağlığına yönelik yapılmış olarak değerlendirilmelidir. Son günlerde yaşamak zorunda kaldığımız Covid-19 virüsünden ve süreçten korunmanın en önemli unsurunun kişisel hijyen ve temizlik olduğu, bunun sağlanmasında da suyun yaşamsal önemde olduğu görülmüştür. Bugüne kadar çevreyle ilgili ve özelinde de suyla ilgili yaptığımız uyarıların öneminin ne kadar kıymetli olduğu anlaşılmaktadır.

İklim değişikliğinin en önemli etkilerinden biri; yerkürede bulunan su kaynakları ve su döngüsü üzerinde yapmış olduğu baskıdır. Atmosferde bulunan su buharı miktarında artış meydana getirmesi, bazı bölgelerin aşırı yağış almasına, olumsuz hava koşullarına ve bazı bölgelerinse kurak kalmasına neden olmaktadır. İklim değişikliğiyle birlikte; yerkürede bazı bölgelerde temiz ve güvenli suya erişim bir sorun haline gelmektedir. Yaşanan şu zor günlerde dünyanın bazı bölgelerinde içme suyuna dahi erişemeyenler olduğunu düşünürsek, iklim değişikliği ve nedenleri ile mücadele yaşamsal bir zorunluluktur. Oysaki temiz ve güvenli su kaynakları korunarak ayrım gözetilmeksizin, koşulsuz olarak tüm insanlara ulaştırılmalıdır. Temiz su kaynaklarına erişim bir insani haktır.  Ayrıca su hakkının diğer insan haklarından ayrı tutulamayacağı bilinmelidir.

İnsanlık geçmişte de birçok salgın vakalarıyla karşı karşıya kalmış ve bazen önemi çok geç anlaşıldığından büyük bedeller ödemiş, bazen de çözüm ve tedbir aşaması günün koşulları ölçüsünde sınırlı kalmıştır.  Tarihte yaşanmış birçok salgın bulunmaktadır. Ve bu salgınların birçoğunda ana etken, günümüzde yaşadığımız Covid-19 vakası gibi özellikle kemirgen ve diğer hayvanlardan insana virüslerin geçmesi sonucu hastalığın meydana gelmesidir.

Metrenin trilyonda bir boyutunda göze dahi görünmeyen bir organizmanın; tüm dünyayı, yönetimsel ve kapital sistemlerini biçare halde bıraktığını hep birlikte yaşıyor, görüyoruz. Ruhların daraldığı, bedenlerin ve duyguların baskılandığı hapsolmanın virütik şeklini yaşıyoruz. Mutasyona uğradığı söylenen bu organizma aslında aylar önce bizler için hiç zararlı değildi. Çünkü olması gereken konakçıda sıradan bir konak olarak, uyumlu halde yaşamın içindeydi. Ta ki ben merkezli insan canlısının doğal yaşama müdahalesine kadar... Egzotik hayvanlara müdahaleye, tüketmeye kadar giden bir zihniyet var uzun zamandır. Dünyanın başka bölgelerinde de farklı olaylarla benzer zihniyetler… Müdahale küçük gibi görünse de, yaşama etkisi ölçülemez boyuttadır. Yitirilenlerin sebepleri yönünde yaşanan koskoca bir paradokstur.

Burada şunu da sormak gerekir; insanı öldüren virüs mü, yoksa doğaya müdahalesi ile yarattığı olumsuzluklar nedeniyle ta kendisi mi..! Aslında cevap çok net ve ortada... Herkeste biliyor ki, yaşadığımız bu baskıların, duygu durum değişikliklerinin, kaybedilen insanlığın, tüm ama tüm olumsuzlukların yegane sebebi yine insandır...

Sorun varsa, elbet çözümde vardır. Doğada hiçbir yara merhemsiz kalmamıştır. Çözüm yine bizlerdedir. Kırıp döken insansa, yeni baştan yapan yine insan olmuştur. Çözüm doğayla uyumlu, çevreyle dost yaşamlarda ve sol yanımıza denk gelen düşlerde ve yüreklerdedir...