Siz hiç içerisinde burjuvanın olmadığı bir demokrasi duydunuz mu? Gördünüz mü?
Ya da siz hiç içerisinde yoksul kesimi barındıran bir demokrasi duydunuz mu? Gördünüz mü?
Hayır! Dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Duyuyorum. Çünkü halkın oy hakkını kullanarak kendilerini mecliste temsil etsin diye seçmiş olduğu milletvekilleri arasında belki de çoğunluğu temsil edebilecek birileri pek yok.
Yok! Çünkü siyaseti yapan ve siyasetle uğraşan çoğu kimse gelir seviyesi yüksek kesimlerden oluşmakta her daim.
Yok! Çünkü yoksul kesimden bir kimsenin ne siyasetle uğraşacak maddi olanağı var, ne de buna ayırabilecek zamanı.
Oysaki demokrasinin tanımında: “Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit haklara sahip olduğu bir yönetim biçimidir.” der.
Lakin günümüzde demokrasinin hiçbir zaman ve hiçbir yerde bu şekilde tezahür ettiğine hiç ama hiç tanık olamadık bugüne kadar.
Olamadık! Çünkü meclislerde çoğunluğu temsil eden büyük bir azınlık var.
Ve meclislerde bir pastadan büyük bir payı alan küçük kesim var iken, dışarıda bu pastadan geriye kalan küçük bir payı alan büyük bir kesim var.
Var! Çünkü dünyaya hâkim ‘kapitalist bir demokrasi anlayışı’ var.
Peki, ne demektir kapitalist demokrasi anlayışı?
Kapitalist demokrasiyi en iyi şekilde kavrayabilmek için, her şeyden önce kapitalizm denen kavramın ne olduğunun bilmek gerekir.
Kapitalizm, üretim araçlarının büyük bölümüne özel mülkiyetin sahip olduğu, işlettiği; bireyselliğin ön plana çıkıp toplumsallığın ikinci planda kaldığı, yatırım, gelir dağılımı, üretim, mal ve hizmet fiyatlarının arz ve talebin buluştuğu piyasa ekonomisi tarafından belirlendiği sosyal ve ekonomik bir sistemdir.
Max Weber’e göre kapitalizm: “İnsanlık tarihinin en gelişmiş ve karmaşık ekonomik sistemidir… Weber kapitalizmin rasyonelleşmiş eğilimlerinin, kültürel değerler ve kurumlar için potansiyel bir tehdit oluşturduğunu ve insan özgürlüğünün bir ‘demir kafes (Stalhantes Gehause)’ içine sıkıştırılabileceğini söyler.”
Bu kavramlar paralelinde düşündüğümüz vakit net bir şekilde görülecektir ki; kapitalizm, insanlar arasında ciddi manada sosyal ve ekonomik eşitsizliğe yol açar.
Oysaki demokrasi, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir yönetim biçimini yansıtır.
Kapitalizmin diğer bir özelliği ise, baskı ile gelişerek büyümesi ve sermaye sahiplerinin yönetimde egemen olması sebebiyle sömürü üzerine kurulu olan bir düzen olmasıdır.
Oysaki demokrasi, baskı, şiddet ve sömürünün olmadığı ve her kesimin yönetime katılarak eşitliğin ve büyümenin sağlandığı bir yönetim biçimidir.
Kapitalizmde ana ilke her daim sermayenin çıkarı olmuşken, insan hep ikinci planda kalmıştır.
Bu bilgilerden yola çıkarsak kapitalist demokrasi: “Demokrasinin sağlayacağı hakları sermaye sahipleri arasında dağıtan ve alt tabakada yer alan halkı bu haklardan genel manada mahrum bırakan ve sömürü sistemini en mükemmel haliyle devreye sokarak eşitsizliği artıran, gelir dağılımını bozan, insanı her zaman ikinci planda tutup maddeyi ön plana çıkaran bir yönetim şeklidir.”
Bu da bizlere göstermektedir ki; burjuva parlamentarizminin, yani kapitalist demokrasinin insanlara sunacağı, her gün biraz daha tükenen ve çürümeye yüz tutan demokrasi müsveddesidir.
Oysaki kapitalist demokrasi iktidarlarının bütün biçimlerinin ortadan kaldırılabilmesi için, yeni bir yönetim biçiminin üst tabakasından alt tabakasına değin bütün üreticilerin her şeyin yönetimine katılabildiği ve eşitliğin tam olarak sağlanabildiği gerçek ve tam doğrudan demokrasinin uygulanması halinde gerçekleşebilir.