Anadolu insanının vücuda getirdiği ortak doku ve bir tevhit birlikteliği yapılarak seçilmiş olan isimlendirme “Türk Milleti” tanımıdır. Ancak bu tanım; sadece ismi ile müsemma anlamında bir isimlendirme değildir. Bu ortak doku isminde; bu coğrafyada yaşayan insanların tamamının ırk bağlamında bir ayniliğinin tarifi veya iddiası yoktur. Diğer tüm ülkelerde yaşayan onlarca farklı tebaadan olan insan grupları nasıl ki tek bir millet kimliği ile tarif ediliyorsa, “Türk Milleti” ifadesi de böyle bir kimliğin kullanım ihtiyacının gerekçesidir.
Türkiye Cumhuriyeti özü itibari ile bir milli devlet olarak kurulmuştur. Onlarca farklı etnik kökenlere mensup olan Anadolu halkı; Bayrağı bir, Dini bir, Vatanı bir olan ve zengin ortak değer faktöriyelleriyle öz benlik ve kültürlerini mutlak değer addedip meşru saydıktan sonra, bir milli kimlik ihtiyacı ile birlikte, sosyal topluluk bedenlerini “Türk Milleti” adıyla isimlendirmişlerdir.
Bu isimlendirme ise; Dünya coğrafyasında “Türkiye” adıyla çağrılan, bin yıldan beri şehit kanlarıyla sulanan, her etnik kökenden olan tabii halklara vatan olan, Kafkaslardan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan, Anadolu kelimesi göbek adı olan büyük kara parçasında “Türk Milleti” adıyla anlamlaştırılmıştır. Bu anlamlaştırılma ise; bir milli devlet olma projesinin bir gereği olduğundan dolayı tüm halkların ittifak ve uyumu ile şekillenmiştir.
İşgalci Batı emperyalizmine karşı, milletin vatanına bağlı, özgürlüğüne tutkun, imanın güneş yüzlü çocukları; topyekûn olarak kader birliği ederek geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreğinde bu son secdegâh Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır ve hiçbir kompleks duymadan adlarına “Türk Milleti” denilmesinden mutsuz olmamışlardır.
Kurulması tasarlanan milli devletin tüm mücadele evrelerinde, kurtuluşa giden müdafaa ve taarruz azminin beraberlik yemininde bir etnik taksimat uzlaşması olmamıştır. Girilen bu toplu mukaddesat ve vatan savunmasının sonunda bir-iki veya etnik kökenler sayısınca devletler kurma hesapları yapılmamıştır. Milli mücadelede; zümrelerin hesaplayarak, tasarlayarak giriştikleri bir istiklâl kavgası da olmamıştır. Milli mücadele azminin temelinde; işgal ve manda düşüncesine karşı, her ferdin etnik köken ayırt etmeksizin ortaya koyduğu milli direnişin harcı ve hareketi vardır.
Hazindir ki bugün; Anayasamızdaki “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ibaresinden tiksinen ve bu uğurda açılım müteahhitliğine soyunan hatırı sayılır miktardaki Donkişotlar, ülkemizde huzur bozumu yapmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli devlet yapısını çökertmeye çalışmaktadırlar ve “Türk Milleti” ifadesini Anayasamızdan çıkartmaya çalışmaktadırlar. Hatta bu fütursuz taraf; bu ülkenin “Federasyon” olarak bölünmesinin gerekliliğini ifade edebilmektedirler. Tek devlet, Tek millet, Tek Dil ve tek Din söylemlerini dillerine pelesenk edenler ancak özlerinde eritemeyenler; asrın tiyatro ve takiyye repliklerini Anadolu seyircisiyle buluşturmak hevesine kapılmışlardır. Ancak bu seyirciler, seyir platformları olan vatanlarının; emperyalizmin tehlike ve tehditlerine bir tsunami mesafesinde yakınlaştırıldığını neyse ki anlamaya başlamışlardır bugün. 12 Haziran 2011 tarihindeki kullanacağınız o birer dakikalık irade tescillerinizle, bu tehdit ve tehlikelerin buhran ve bulutlarını dağıtmak vicdanlarınızı harekete geçiriniz. Hoşça kalın.