Millet size mecbur mu?
Ülkemizin, diğer ülkelerle mukayeseli durumunu gösteren iki rakama bakalım:
Ekonomimiz dünyanın 16. büyük ekonomisi ama İnsani Gelişmişlikte 83. sırada bulunuyoruz.
Bu çelişkiyi normal sayamayız; kimse bu sonucu kalıcı kılan politikaları Ulusun kaderi gösteremez; çünkü ekonomik politikaların sonucu büyüme gösterirken, eksik olan unsuru belirten bir diğer gösterge şu: Türkiye’de yoksul sayısı 12 milyon 715 bin kişi ve fakir sayısı yılda 818 bin kişi artıyor.
Bir de “nepotizm” ile ifade olunan kusura dair durum var ki CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sonuçta sözünü ettiğimiz tabloyu yaratan uygulamayı, onun mimarı Tayyip Erdoğan’ı eleştirirken yerinde bir soru sormuş: “Millet fakirleşiyor o zenginleşiyor. Bu nasıl iş?”
İnsani Gelişmişlik sıralamasındaki yerimizi gerileten tek neden ekonomik adaletsizlik değil elbette. Referandumda ortaya çıktı ki toplum bir karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmış.
Ülkeyi yönetenler, referandumda ortaya çıkan % 42’lik kitleye uzak; ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden en ileri konumdaki % 42’si de AKP iktidarından çok endişeli.
TÜSİAD kongresinde Mustafa Koç o vaziyeti şöyle özetledi: “Ülkemizin seçmen haritasına da yansıyan hayat tarzının farklılıklarından kaynaklanan kutuplaşmanın derinleşmesi ihtimali kaygı veriyor. Sosyolojik temeli ciddi derecede tartışmalı bir kıyı bölgesi, iç bölge ayırımını anlamıyoruz, kabul etmiyoruz.”
Açık olan görüntü: AKP iktidarında ülkenin eksiği “Özgürlükler, ileri demokrasi, sosyal adalet ayakları” üzerinde yükselecek “Mutlu Toplum” projesidir.
Türkiye 8 yılda ekonomi çıtasını yükseltti. Kendi dışında oluşan ve küresel depremler yaşanan büyük krizde Türkiye en az yara alan ülkelerden biri oldu. Fakat bunun bedelini toplumun ezici çoğunluğu “Fukaralık” ve “İşsizlik” olarak ödedi, ödemeye devam ediyor. Üretimden vazgeçildi adeta…
“Kayırmacı” gelişmeler bunun tuzu biberi oldu. Kayırmacılık kamplaşmayı körüklüyor.
Üstelik iddialı reform dosyaları açmasına karşın demokrasi, özgürlükler, sosyal adalet, hayat tarzı dayatmaları, mahalle baskıları, etnik farklılıklarda derinleşen fay kırıkları için çıtayı yükseltemedi.
İnsani Gelişmişlikte dünya sıralamasında 83. sıra hiç de parlak bir referans değil.
Bu durumda adama “Millet size mecbur mu” diye sormazlar mı?
Ancak çarpıklık o düzeyde ki “Yandaş” sıfatına bihakkın layık medya bir yanda, öte yanda “korkutulmuş” medya, milletin özgür bilgi edinme hakkına saygısız, beyinlere çimento enjekte ediyor…
İşte bütün bunlar “Korku İmparatorluğu” nitelemesine çanak tutmakta; “Sivil Dikta” tabirinin kullanılmasına zemin hazırlamaktadır.
Buna isyan etmesi gerekenlerin başında “Demokrat” ve Özgürlükçü” sıfatlarını kendilerine bayrak edinenlerin gelmesi gerekmez mi?
Kendisine biçilmek istenen “deli gömleğine” ilk itirazın, hayatın acı gerçeklerini 7/24 yaşayanlardan gelmesi gerekmez mi?
Seçime giden şu yolda, bakalım olaylar neler gösterecek,
Bakalım sandık başında mühür, hangisine basılacak …
1