Adana Eczacı Odası Konferans Salonunda gerçekleşen panelin moderatörlüğünü ve açılış konuşmasını yapan Adana Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal, “Bugün ekonomik kriz ve sağlık konusunda konuşacağız. Şimdi ülkemizdeki iktidara göre bir kriz yok, her şey toz pembe. Ama halka göre ya da muhaliflere göre kriz olduğu söyleniyor. Biz krizi gündelik yaşantımızda, markete gittiğimizde, hastanelerimizde görüyoruz. Üniversite hastanesi dahil bazı hastanelerde bazen ameliyathanenin durduğunu, borç yükünden dolayı bazı girişimsel işlemlerin yapılamadığını biliyoruz. Sağlık sisteminde başından beri karşı çıktığımız performansların bir süre sonra ödenmeyeceği yönünde görüşler de var. Ama iktidar bunların hepsinin dış güçlerin oyunu olduğunu söylüyor. Konularında uzman iki konuşmacımız var. Ekonomideki kriz ve sağlığı irdeleyeceğiz. Geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim.” dedi.

SÖNMEZ, “KRİZ MESELESİ HERKESE GÖRE DEĞİŞİYOR”

Türkiye’de çuvala sığmayacak mızrak niteliğinde yaşandığını ifade eden Gazeteci- Yazar Mustafa Sönmez, “Kriz meselesi herkese göre değişiyor. Sokaktaki işsiz güçsüz insana sorduğunuzda onun için hayat hep krizdir. En tabandan başlayarak evine ekmek götüremeyen, hayatını idame ettiremeyen insanlar için hayat hep krizdir. Biraz daha piramidin altından yukarı doğru çıkıldığında yani işi olan ama artık o işiyle  geçinemeyen, alım gücü düşen insan için kriz hali, yeni bir hal olmaya başlıyor. Kriz koşullarına dayanabilen kesimler var. Dayanamayan kesimler var. Bazı dönemlerde gerçekten bu alev aşağıdan yukarıya daha da yükseliyor. Orta sınıftan tarım kesimi yada tarım dışında kendi işlerini yapan insanlar giderek işlerini yapamaz hale geliyorlar. Böylece bir yandan yüksek bir enflasyon bir yandan ekonominin durgunluğa girmesi, iç talebin düşmesi ve fabrikaların kapasitelerini düşürmeye başlaması, işçi çıkarmaya başlamaları, yüksek enflasyon ve küçülmenin bir arada olduğu bir kriz hali ortaya çıktı. Bu yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik bir anda yani toplumun çok önemli bir kesimini sarstı. Buna bir şey daha eşlik etti. O da toplumun kredi borcu. Yani toplumda özellikle alt ve orta sınıfların bankalara 370 milyar TL toplamda borcu var. Bu 31 Mart seçimlerinden bu rejim tek parça çıkar mı bunu bilemeyiz?. Nisan sonrasına kemerleri iyi sıkın, bağlayın derim. Çok ciddi sarsıntılar olacağa benziyor. Bu rejimin yönetme yeteneği yok, kapasitesi de yok. Buradan Türkiye nereye savrulur, nereye gider doğrusu bunu bilemiyorum.” diye konuştu.

PROF. DR. PALA, “FAKİRLER DAHA ÇOK HASTA OLUYOR”

Ekonomik krizin sağlık alanındaki yansımalarına değinen Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Kayıhan Pala, “Ülkemizin nüfusu 82 milyon oldu. Nüfusun yaklaşık yüzde 11’i sağlık hizmeti gereksinimi olduğu zaman, Genel Sağlık Sigortası kapsamı dışında olduğu için sağlık hizmetlerine erişemiyor. Sağlık açısından bunlar için kriz var. Dolayısıyla kapitalizmin yapısal krizleri yoksulları, dar gelirlileri sürekli etkiliyor. Ama bu krizlerin şimdi olduğu gibi daha yoğun hissedildiği zamanlarda bu kez orta sınıf da etkilenmeye başlıyor. Sağlık Bakanlığı üzerinde özellikle şehir hastaneleri meselesi nedeniyle çok ciddi bir ekonomik baskı var. Sağlık hizmetlerini;  Koruyucu hizmetler, Tedavi edici hizmetler, Rehabilite edici hizmetler olarak inceleriz. Ancak kriz, ikinci ve üçüncü basamak tedavi edici hizmetler üzerinden tartışılıyor. Koruyucu saglık hizmetlerinde de kriz var. Bazı kentlerde hepatit B aşısı bazılar kentlerde ise tetanoz aşısı bulunmuyor. Her yerde söylediğimiz örnek; çok güzel hastanelerimiz var. Şehir hastaneleri bina olarak harika. Sofistike cihazlar var. İyi cerrahlar var. Ama anne-baba eve giderken çocuğunun barınma ve beslenme gereksinimlerini karşılayacak bir ekonomik yapıya sahip değilse, o hastaneler hiçbir şeye yaramaz. En tipik örneği de ABD diyebiliriz. Çok daha güçlü sağlık kurumları, ünlü hekimleri var. Ama bebek ölümlerinde kendisinden 10 kata daha az geliri olan Küba’nın çok üstünde ölümlere sahipler. Neden? Çünkü ölen bebekler yoksulların bebekleri. Yoksullar ile varsıllar arasından sağlık açısından 3 önemli fark görüyoruz. 1 - Yoksullar erken hastalanıyor, 2 - Erken ölüyorlar. 3  - Yoksulların kısa yaşamı içerisinde varsıllardan çok daha uzun süre kronik hastalıklar ile ve sağlıksız geçen bir ömür ile karşı karşıya kalıyor. Kriz yaşayan dönemlerde ülkelerde bebek ölümleri, yaşlı ölümleri (75+), kanserler, solunum sistemi hastalıkları, ruh sağlığı hastalıkları, intihar, iskemik kalp hastalıkları, anne ölümleri, HIV görülme sıklığı ve kötü sağlık algısının arttığını görüyoruz. Ekonomik krizlerde «maliyet sınırlama» politikaları benimsenir. ‘Kemer sıkma’ politikalarının bir sonucu olarak «maliyet sınırlama» politikaları etkisini daha yüksek oranda hissettirir. Kamu bütçesinden sağlık hizmetlerine aktarılan pay azalır. Sosyal sigorta sistemlerinde; Temel teminat paketinde daralma ve kullanıcı ödentilerinde artış gözlenir. Sonuç olarak, sağlık hizmetlerinin piyasaya bırakılması hem zengin hem de yoksullar için vasatın altında bir sağlık bakımı ile sağlık alanında eşitsizlik ve sömürü olasılığını artırmaktadır.” dedi.

Açıklamaların ardından merak edilen sorular yanıt buldu.