Çözümün mantıken çok basit olduğunu belirten Psikiyatrist Dr. Sümer Öztanrıöver, “Daha az yemek yenilip, daha fazla hareket edilmesi gerekir. Ancak pratikte, mantıkla hareket etmek demek olan irade, mağlup olur. Kişi, fazladan yediği pasta-böreğin kilo almasına neden olacağını bilir. Ama yerken öyle bir haz duygusu içindedir ki herşeyi unutur. Böyle biri aslında psikolojik açlığını yemek yoluyla doyurmaya çalışmaktadır. Tıpkı aç bir bebeğin anne memesine duyduğu ihtiyaç gibi yiyeceklerden vazgeçememektedir. Kalori kısıtlaması ile kilo vermek çok kolaydır aslında. Ancak diyet yapanların çok iyi bildiği gibi, diyet sona erdiğinde kaybedilen kilolar fazlasıyla geri alınır. Zihin ve bedenin birbirinden ayrıymış gibi düşünülmesi nedeniyle, diyetler başarısızlığa uğramaktadır. Bu durumu; bedeni otobüse, şoförü de zihne benzetirsek, otobüsümüzün bakımını ihmal etmeyebilir, en yeni donanımları ekleyebiliriz ama şoföre araç kullanmayı öğretmezsek otobüsümüz bütünlüğünü koruyamayacaktır” dedi.

KARŞILANMAMIŞ İSTEK VE İHTİYAÇ DUYGUSAL AÇLIĞA YOL AÇAR

Öztanrıöver,”Karşılanmamış istek ve ihtiyaçlarımız duygusal açlığa yol açarlar. Acıkınca yemek, haz veren bir durumdur. Doyurulmamış ihtiyaçların baskısında olan beden, yeme yoluyla geçici bir doyuma ulaşır. Bu doyumu sürekli kılmak için, yeme miktarında artış ve sürekli yemeği düşünme davranışı ortaya çıkabilir. Kalori kısıtlaması yapılan diyetler, kişide yoksun kalma hissiyle birlikte duygusal açlığı daha da artırmaktadırlar. Kişi iradesine geçici bir süre için hakim olmanın karşılığında, nasılsa kilo da verdiği için ödül olarak eskisinden de fazla yemektedir. Bin bir zahmetle verilen kilolar, o kadar kısa sürede faiziyle geri alınır ki kişi, bir süre sonra uğraşmaktan tümüyle vazgeçer. Ama bu bir kabulleniş değildir, kendine kızarak ve küçük görerek çekilen bir teslim bayrağıdır. Azalan özsaygıyla; bazıları depresyona girerken, bazıları da bu durumdan kurtulmak için hayatında başarılı olduğu diğer alanlara yönelip kendini geliştirerek baş etme çabasına girebilir.  Kalıcı olarak kilo vermek için duygusal açlığı gidermek ve özsaygıyı artırmak, temel kuraldır. Bunun için ilk adım; olumsuz, yargılayıcı, aşağılayıcı iç konuşmaları avlamak ve sonra onları olumluyla değiştirmektir. Kişi herhangi bir hata yaptığında -ki ne olursa olsun- asla kendine kızmamalı, aşağılamamalı, kendini bağışladığını söylemeli. Çünkü kendine kızma, aynı hatanın tekrarlanmasına yol açar. Olumlu bir iç konuşma ve kişinin kendine karşı daha hoşgörülü olması, duygusal açlığın bir kısmını giderecektir. İkinci adım ise kişinin çevresiyle etkileşiminde dürüst olması; yani duygu ve düşüncelerini saklamak yerine ifade etmesi gerekir. Ayrıca başkalarının istek ve beklentilerine göre hareket etmeyi bırakıp kendi isteklerine göre hayatını sürdürmesi, yani hayatında kendini birinci plana alması gerekir. Otobüs benzetmesini yeniden kullanırsak: Şoför, en arka koltukta oturup otobüsü kullanmaya kalktığında, otobüs bütünlüğünü yine koruyamayacaktır. Kendi otobüsünün şoför mahalline ne eşini-dostunu, ne de çocuğunu, ana-babasını oturtmamak ya da başka bir deyişle kendi gemisinin kaptanı olmak demektir. Sloganımız: “Hayır de, kilo ver!” Tatminkâr bir yaşam, duygusal tokluk demektir. Bu durum yiyeceklerle olan ilişkinin niteliğini değiştirecektir. Bundan sonra kalori kısıtlama diyetlerine gerek yoktur. Sağlıklı beslenmeye zahmetsizce geçilecek ve kilo verme, kendiliğinden gerçekleşecektir. Terapi gören fazla kilolu bireylerin, özsaygıları arttıkça diyet yapmadan kilo verdikleri ve “kilolarım psikolojikmiş” diye düşünmeleri sık karşılaşılan bir durumdur”