Geçen haftaki “Başkanvekili seçimi”,  28 Mart’tan bu yana BŞB Başkanlığı bağlamında yaşanan karmaşayı çözmek bir yana daha tartışmalı bir yeni evreye soktu. 13 Nisan günü, kurayla sonuçlanan süreç, kimi parti için bir “yol kazası”, kimi için “mensubunu erken ve haksız infaz”, kazanan için de “siyasal etik” açısından izaha muhtaç durumdadır.
 Çok kötümser de olmamalı; Çelikcan’ın kanunun çok açık hükmüne aykırı seçiminin yargıdan dönmesi yakındır. O zaman her şey yeni baştan olacak. Yaşadığından ders çıkarmayı bilen için “deneyim kazanmak” ve “insanları tanımak” gibi kazanç dahi söz konusu. Herhalde parti disiplini ve sürecin tartışılmayacak bir şekilde cereyanı için, ibretle izlenen tiyatrodan  ders ve deneyim kazanan Parti, alacağı kararın sandığa tam yansıması için gereğini yapar.
 Çelikcan tartışmalıdır; Yargı kararına kadar kalıcı tasarrufta bulunmaması gerekir. Yok, aksine kendini tartışmasız ve kalıcı zannederse, hem kendisi, hem ona güvenip yola çıkanlar hüsrana uğrarlar. Unutulmasın, gecenin en karanlık zamanı aydınlığa en fazla yaklaşıldığı anmış.
 Ortaya çıkan sonuç ve bazı emareler “İmar Partisi kazandı” izlenimine müsait; Umalım ki bu gerçek olmasın. AKP’li geçici başkanvekili “Adana’nın önünü açıyoruz” bahanesi arkasına saklanıp, birilerinin “imar rantı” kazanmasına katkı koymasın!
Anımsayalım, mesele nereden kaynaklanmıştı: Parti bağlarını zorlayan ve “rant” ortak paydasında birleşen bazı BŞB Meclis üyelerinin Başkan Durak’ın karşı çıktığı “İmar Değişiklikleri” taleplerinin gerçekleşmemesi üzerine kopartılan bir fırtına değil miydi bugüne gelinen süreçte asıl mesele?
Olayı “rüşvet iddiaları” bağlamında kamuoyuna ve Yargıya ilk taşıyan kimdi? BŞB Başkanı Durak! Bu “rüşvet” iddiaları için bir yargı kararı çıktı mı? Hayır.
Ama Sayın Durak görevden uzaklaştırıldı. Peki Sayın Durak için “Görevden alınmayı gerektirecek” ve “somut bir olaya bağlı” bir yeni suçlama kamuoyuna açıklandı mı? Hayır!
   Endişe yaratan bir şey var ki, bu geçici dönemde, şimdiki kaosu yaratan “imar düzenlemeleri” bir oldu bittiye getirilebilir.
Meclis, gerek Çelikcan’ın hukuken tartışmalı, içe sinmeyen “torbadan çıkma” vekilliği hakkında; gerekse Sayın Durak’ın görevden uzaklaştırılma kararının iptali başvurusuna dair bir karar verilmeden, her biri bir yeni bir veya birkaç “Şaban Dişli olayı” olabilecek dosyaları gündeme almamalıdır. Muhalefet partileri bu işlerde karara katılmamalı; İdare de, “Ballı” ihalelerden uzak durmalı….
Mesela, Kuzey Adana’da, Kireçocağı köyü sınırlarında, İmara ilk açıldığı dönemdeki 1.2 yoğunluk, sonra 0.40’a indirilmiş geniş bir arazide, en çok da bu nedenle sahiplerinden metresi 50-100 TL’ye toplanıp, İstanbul firmasına “İmar değişikliği vaadiyle” 235 TL/metre fiyata satıldığı iddia olunan; sırf aracılık ücreti diye birkaç trilyon söylenen  arsaların “Rant” artırıcı değişiklik önerisi asla raftan indirilip Meclise getirilmemeli; Aytaç Durak’ın geri çevirdiği hiçbir düzenleme bu arada gerçekleştirilmemeli; Yoksa “ Durak bu “ballı” imar değişikliklerine vize vermedi; bu değişikliklere angaje olup söz verenler ise sıkıştı, sıkıştırıldı; kavga bunların tahrikinden çıktı” söylentileri doğrulanmış olur!
Sayın Durak “arsa rantıyla zenginleştin” diye suçlanıp, bu iddialar araştırılırken, Çelikcan ve Meclis dedikodusu ayyuka çıkan aynı tür işlere tevessül etmemelidir.
“Adana’nın önünü açıyoruz” yollu mugalatalarla dikkatler dağıtılıp, birilerini zengin ederken Adana esnafının ölüm fermanı demek olan yeni AVM projelerine Mecliste vize vermemeli;
Örneğin BOSSA arsasında, Güney Yüregir’in “Kentsel dönüşüm alanında” yeni AVM kararına imza atılmayarak hem ilk kez geçen yıl “Kepenk kapatanın yeni işe başlayandan çok olduğu” Adana’da ayakta kalan esnafın da idam fermanı olacak;
Hem de “Yüregir’de Kentsel Dönüşümün önünü tıkayacak” bir fenalığa yol açılmamalıdır.
Bu ara dönemde birileri, mührü alınca ilk iş, çok kez ve çok kişinin “peşkeş çekercesine” diye eleştirdiği KİT Özelleştirmesiyle şahıslara geçen eski TEKEL arsalarında yeni sahiplere “Rant artıran” imar değişikliğini Meclise taşımamalı; Kamudan şahıslara eski imarıyla geçen arsada, yeni malikin servetini, durduk yerde katlayarak artırıcı bir değişikliğe imza atmamalıdır.
Geçen CUMA “Adana Haber” gazetesinin ilk sayfasında dikkat çeken “Göl Manzaralı” amma “Günübirlik tesis alanı” İmarıyla bir anlamda “Halk lehine kısıtlı” arsanın üzerindeki “Adanalı lehine kayıt” bu ara dönemde kaldırılmamalıdır.
Böylece hem birileri Adanalının cebinden zenginleştirilmemiş olur; hem de son bir aylık olaylar zincirinin nedeni, “Ballı İmar Düzenlemelerine yol verilmemesi” ithamı askıda bırakılmış olur…
Aksi takdirde Aytaç beyin yargısız infazının asıl nedeninin, yukarıda örnekleri verilen “Kişiye özel Ballı İmar değişiklikleri” karşısında Adanalıdan yana tavır koymak olduğu doğrulanmış olmaz mı?
Bugün elde ettikleri konumu kazanım sayanlar, öylece doğacak bir sorumluluğun altından kalkabilirler mi?