Taşeron işçi kıyımı…

Abone Ol

Olcay isimli bir okurum, işçi sorunları  ve özellikle de taşeron işçi kıyımları konusunda, basından yeterli desteği göremediklerini anlatan bir yorum göndermiş.

Sevgili okuruma bu konuda ne yazık ki, yapılabilecek fazla bir şey olmadığını söyleyip, önemli bir-kaç anekdot vermekle yetineceğim.

Taşeron işçi kıyımı, sadece Adana’da yaşayan ve bu kadrolarda çalışanların değil, ülke genelinde bir sorun.

Taşeron işçilik belki de daha sizin doğmadığınız yıllarda DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun) kurulmasıyla birlikte ortaya çıktı.

DİSK, Türk_İş’in “sarı sendikacılığını” beğenmeyen bir grup tarafından 1967’de, “sınıf sendikacılığı” temelinde kuruldu.

 Lenin’in proletarya diktatörlüğüne giden yolda söylediği “Dünyanın tüm proleterleri birleşin” sloganı şiarları oldu.

Türk-İş’e karşı büyük üstünlük sağladılar.

DİSK’in yiğit temsilcileri patronlarla anlaşma yerine, işçinin ekonomik ve sosyal haklarının en üst seviyeye çekilmesi için büyük uğraş verdiler.

Sermaye grupları bu çığ gibi büyüyen güç karşısında  çareler  aramaya başladı.

Ve tutup kendi bünyelerinde taşeron şirketler kurarak taşeron işçiliğin  başlattılar.

Hatta grev süreçlerinde, işveren tarafından fabrikalara getirilen taşeron işçiler ile sendikalı işçiler arasında taşlı-sopalı kavgalar oldu.

İşveren,  sendikalı işçi sendromunu  “gönüllü köle” konumundaki taşeron işçilerle aşmaya çalıştı.

Taşeron işçiler, yasal bir zemine oturtulmadan yıllar yılı, sermayenin kurtarıcısı oldu.

İşveren sendikalı işçiye karşı taşeron işçiyi her  daim kullandı.

Daha önceleri yasal dayanaktan yoksun bu uygulama, şimdilerde AKP İktidarı tarafından desteklenerek ve geliştirilerek “kanuni kölelik” haline getirildi.

Bu kanuni kölelik ne yazık  ki,12 Eylül Referandumu ile de  geri dönüşü olmayan bir yola girdi.

Muhalefet liderleri, Sayın Başbakan Erdoğan’ın kaşıyla-gözüyle uğraşmaktan emekçilerin nasıl mağdur edileceğini, işçi haklarını nasıl  ortadan kaldıracağını vatandaşa anlatamadılar.

Sendikalar yeterli gayreti gösteremediler.

Oysa Referandum da oylamaya sunulan  maddeler arasında işçi sınıfını çok yakından ilgilendiren ve kazanılmış hakları geri götüren önemli maddeler vardı.

Farkına bile varılmadı.

Ortalık bu kadar süt-liman olunca da sermaye dostu AKP İktidarı coştukça coştu.

TORBA YASASI ile de tüm kamu yöneticilerine, çalışanlarını istediği zaman “şutlama” yetkisi verdi.

“Norm kadro” uygulaması işin tuzu-biberi oldu.

Ve de…“norm kadro” gereği “ihtiyaç fazlası” işçiler kapıya atıldı.

Belediyeler dahil, bu norm kadro işine dört elle sarıldı.

Kamu yöneticilerinin işine gelmeyenler gözlerinin yaşına bakılmadan şutlandı.

Evet sevgili kızım, söylediğin gibi taşeron işçi kıyımı sürüyor.

Sürecek de.

Taşeron işçiliği geçmişte “gönüllü kölelikti.

Bugün ise “Kanuni kölelik” haline getirildi.

Biz neye “evet” neye “hayır” dediğimizi bilmeden 12 Eylül 2010 Referandumunda, emekçi sınıfın tüm hayat damarlarını kestik.

Onun için, ne basının nede muhalefet partilerinin bu konuda yapabileceği bir şey yok.

AKP İktidarı kendi yaptığı bu yasalardan aldığı gücü kullanıyor…