Toros’unuzu sevsinler..!

Abone Ol

Ansızın olur her şey, biranda. Daha ne olduğunu anlamadan cehenneme döner yaşamın. Çaresizsindir, ellerin kolların bağlı. Bindirirler beyaz renkli araçlarına apar topar. Gecenin kör bir vakti ya da güpegündüz, yalnızken ya da kalabalık içinde hiç fark etmez. Bağırmak istersin, sesini duyurmak için bağıramazsın. Bir gören bir duyan olsa da, bu cehennem azabı bitsin dersin. Gören gözler kör olur, sesini duyanlar hiç olur. Her yer zifiri karanlıktır. Her yer cellat! Acıdan başka anlamı yoktur gecelerin. Umutların, bitip tükenmiştir gündüzlerin. Gözlerin kapalı, anlıktır yani yavaş yavaş alınır dünyadan bedenin. Dört biryanını saran cellatların, iğrenç kahkahalarını ve seslerini duymadan, kendi düşüncelerin ve geride bıraktıkların aklında, aniden kesilir sesin.

Uzun bir süre, olağan üstü hal döneminde yani 90’lı yıllarda, doğu ve güneydoğu illerinde görüldüğü anda, insanların korkuya kapılmasına, sıra bugün kimde acaba demesine neden olan beyaz toroslar, tekrar gündeme getirildi. O dönemi bizzat yaşayanların anlatımlarına göre durum, bizim tahminimizden çok daha korkunç haldeymiş aslında. Ev baskınları ile ailesinin yanından alınan, sokak ortasında herkesin içinden, iş yerinden, bir kuytu köşede yalnızken alınıp, bindirildiği beyaz renkli araçtan sonra geriye dönmeyen ve faili belli olmayan! onlarca insan. Anlatımlarda; bunlar arasında bölge halkından insanlar, düşünürler, aydınlar, iş adamları dahi olduğu, faillerin resmi bir görev taşımasına rağmen, yasadışı oluşturdukları gruplar içerisinde yer alan kişiler olduğu belirtilmektedir. Bu oluşumların bir kısmının aslında o bölgede vatan millet aşkından çok, kaçakçılık ve kurdukları rant odaklı işlerin yürümesinde bu durumu kamuflaj olarak kullandığı da anlatılmaktadır. Kendi içlerinde kontrolsüz hareket etmiş olan bu güçler,  keyfi uygulamaları ile yasa ve hukuk tanımamıştır. Öyle ki; mahkemeye çıkarılıp yargılananların dahi infaz edilmelerine neden oldukları söylenmektedir. Tabi bu korku simgesinin tekrardan zihinlerde canlandırılması, kabuk bağlamış acıların inceden inceye kanamasına neden olmuştur. Tekrardan bu acıları yaşamayı istemiyorsanız, şunu ya da bunu yapın demek, aslında korkuyu tekrardan yaşatmaktır. Bunun yerine o dönem acıları yaşatanların, tek tek hesap vermesi esas alınmalıdır.

Sadece bu bölgelerde değil, ülkenin birçok yerinde bu tarz olaylar yaşatılmıştır. Kendi gibi düşünmeyen, haksızlıklara ve işkenceye karşı gelip sesini yükseltenler, suçlu ilan edilmiştir. Zulümle eş yüzlerin insanlığa neler yapabileceği görülmüştür. Ne kadar haksızlık ve hukuksuzluk yapılsa da, kimsenin sesini çıkarmaması, sus pus olması amaçlanmıştır.  Lakin zulmün düşünceleri köreltmeyeceği, baş eğmeyen bir hale bürüyeceği tarihsel süreç içerisinde anlaşılmıştır.

Ekmek kazanmak için işine gidip bir daha dönmeyenlerin çocukları babasız, anasız kalmıştır. Analar evlatsız, evleri sahipsiz kalmıştır. Artık bu durumların korku yaşatmadığı gibi, kişilerin birliktelik duygularına da zarar vereceği unutulmamalıdır.

Ülkede barışı, huzuru ve yüzyıllardır devam eden bitmeyecek kardeşliğimizi; birbirimize, düşüncelerimize, yaşam tarzlarımıza, inançlarımıza, örf ve adetlerimize saygı göstererek, eşit ve adil bir yaşam içinde sonsuza kadar devam ettirebiliriz. Bana ait olan bir şiiri sizlerle paylaşmak isterim;

Ayrılık gayrılık,

Senlik benlik olmadan,

Yaşamı birlikte şekillendirip,

Sürdürmeliyiz doğrudan.

Dillerde istenmeyen gaf,

Gözlerde hissettirilen acı bir laf

Söylenmesin,

Tanıyıp kaynaşmadan.  Kenan DOĞAN