Birkaç gün batımı birikmişliğim vardı sakladığım, okuduğum kitap aralarında. Zamanı gelince kullanırım diyordum. İtinayla açıyor, bakıyor ve tekrar kapatıyordum. Öteliyordum sürekli doğru anı gözleyerek. Yarının garantisini sahiplenmiş bu tavrıma çoğu zaman kızıyor, çoğu zaman içerliyordum. Hani nerede kaldı diyerek birçok kez gözbebeklerime saklı damlacıkları tutamıyor, tek tek dökülmesine sebep oluyordum. Yanaklarımdan akan her birine ayrı ayrı anlamlar ve isimler yüklüyordum.

Bu zahmeti yaşayan siluetimin sahibi ruhum, boşuna değildi sende biliyorsun ama gerek miydi onu da bilmiyordum. Döktükçe bir nebze rahatlayan bulutlar misali huzura erdiğimi sanıyordum. Huzurun adresi olarak gördüğüm yerde kapılar örtük, ışıklar sönük olsa da kabullenişten öte susarak, iç çekerek bekliyordum. Bir mahkum denemezdi belki ama yaşadıklarım farksız da değildi.

Kırık düşlerimi sıkıştırdığım ve sık sık rahatça açıp etrafa düş kırıklarımı dökerek okuduğum kitaplar gibi değildi bunlar. Gelmesi, olasılık dahilinde ki matematiksel bir işlemin duygu yoğunluğumu seyreltmesine benziyordu. Olasılık düşüyor, duygularım yüreğimin dibini gösterecek kadar seyreliyor ve yok olmaya yüz tutuyordu zamanla. Hüznün ateşi vurdukça buharlaşıyor, ama dipte hep ufak birikintiler kalıyordu. Bu birikintilerin kaynağıysa, yüreğimin arasından inceden inceye sızan umut oluyordu.

Bir yanım kökten kurusa da kurtulsam diyordu, diğer yanım birikintilerime yaşamımın gayesi olarak bakıyordu. Çelişki yumağında olan bu halimin vereceği karardan rasyonel ve hayırlı bir sonuca ulaşmak çok uzak görünüyordu. Vazgeçiyor, vazgeçtiğini vazgeçiriyor, vazgeçtiğini vazgeçirdiğine pişman oluyor ve tekrardan başa dönüyordu. Ekseninde kendi kendini bitiren, verimliliği günden güne düşen bir makineye benziyordu.

Yoğunlaştırma gayretine girerek önlemeye çalıştığım bu anlar, zihnimin duvarlarını yer yer çatlatıyor ve yabancısı olduğum hallerin şimşeklerinin çarpmalarını yaşatıyordu. Sınırlarını sık sık zorladığım ve çelişkilerle baş etmeye çalışan zihnimin tüm çarkları yerli yerinde fakat dönmeye direnç gösteriyordu. Yorgun bir bedenin tüm işlevini yönetme, yönlendirme gayreti ağır geliyordu. Bunda da haksız görünmüyordu. Her şeye rağmen elinden geldiğince durmuyor ve ağır aksakta olsa çarkları dönüyordu.

Ve tekrardan elinden geleni yapmış olmanın rahatlığını sürecek zaman dahi bulamadan başa sarıyordu. Duygularım, yerle yeksan edilen bir döngünün içinde tüketildikçe kıymetsiz bir hal alıyor, yok sayılacak bir konuma çekilmeye çalışılıyordu. Ne vazgeçiliyor, ne de bitmesine fırsat tanınıyordu. Ne yapacağını bilmeyen büyük şaşkınlıktaydı. Tamamen tükenmesi belki de rahatlamama sebep olacak, beni olduğumdan farklı bir yere koyacaktı. Ama bu olmuyordu…

Yoğunluklar ve duygu durum değişiklikleri içinde boğulma noktasına gelmiş ruhumun beklentiye muhtaç taraflarında gün batımları vardı. Gün batımlarım gecelere sığınmış, yorulmuş ve öksüz duygularımın sahibiydi. Ve çok sevdiğim kitap aralarına gizlenmişti. Kullanılması gereken zamanın kıymeti bu nedenle önemliydi. Hak edenle, hak ettiği yerde ortaya çıkarılıp birlikte yaşanıp görülmeliydi. Doya doya ve beklemenin çekilen derin sanıcısına değecek noktadan; sevgiyle, aşkla…