Öyle bakma yüreğimizi tüketircesine. Ne desek nasıl etsek bilmiyorum. Uzattığın eli tutamadık, yüreğine sığdırdığın dünyanın yükünü kaldırmana katkı sunamadık. Haykırdın; türküler halaylar eşliğinde barış, sesini duyamadık. Çaresiz kaldık, yollarına düştük, kestiler yollarımızı, kırdılar kolumuzu kanadımızı, sana ulaşamadık. Sevgi dolu bedenimizle her bir yanı karanlıktan çıkarıp, rengarenk boyayacaktık. Umutla bakan gözlerimizle karamsarlığı yenip, aşkla yoğrulmuş yeni bir dünya yaratacaktık. Barış; sana yetişip dur gitme, burada kal diyecekken, bir gürültü koptu seslerimizi kesen aniden. Kahrolduk, mahvolduk. Acıyla doldu bedenlerimiz, hıçkırıklara boğulduk.

Bu düzen böyle gitmezdi;  kin, nefret ve düşmanlığa kronik olarak bağımlı kötüler kazanmamalıydı. Onlar ki; çirkef sesleriyle, kan kırmızı gözleri dönmüş halleriyle, aldıkları canlardan sinsice mutlu olan hasta ruhlardı. Onlar değil, iyiler kazanmalıydı her şeye rağmen. Her şeye rağmen kardeşçe, bir arada yaşam mümkündü. Mümkündü ve bu dillendirilmeliydi. Birileri kötülere inat, buralardan çekip giden barışı çağırmalıydı tekrardan. Çünkü ortak ve bir arada herkese yetecek bir yaşam vardı.  Ayrılık söylemlerinin dillendirildiği, savaş naralarının atıldığı, kötülerin çoğaltıldığı, ölümlerde senden benden ayrımının yapıldığı bir dönem olsa dahi, kandan beslenen vampirler değil, insanlık kazanmalıydı.

Bu memlekette her dönem barış diyen güzel insanlar olmuştur. Olmuştur çünkü savaşın ölüm olduğunu; gözyaşı, hüzün ve yitirilen çocuk, ana, baba olduğunu; savaşın yitirilen kardeşlik ve insanlık olduğunu bilirler. Bu yüzden dört biryandan düştüler yollara. Kimseler yitip  gitmesin; çocuklar babasız, analar evlatsız kalsın istemediler. Ocaklara düşen ateş, yüreklerimizi yakıp yıktı kül etti. Artık ocaklara ateş düşmesin dediler. Barış dediler barış, güzel yürekleri ve sesleriyle.  Ve barış, emek, demokrasi demenin bedeli hep ağır olmuştur buralarda. Buralar acılar diyarıdır. Bir gün gecekonduda sıvasız bir eve, başka bir gün camına muşamba çekilmiş bir eve düşer acı. Bu acılar dursun, sürekli acılar yaşatılan mazlum halkın acıları dinsin istediler. Bu yüzden dört biryandan düştüler yollara. Barış dediler barış, güzel yürekleri ve sesleriyle. Bu uğurda güzel insanlar hep bedel ödemiştir. Onlarda barış demenin bedelini, katliamla insanlık dışı bir saldırı sonucu hayatlarıyla ödediler. Oysaki barışsız günler geceler, kontrolsüz bir çığ gibi insanların yaşamlarından birçok şeyini alıp götürmektedir. Yaşamını, umutlarını, geleceğini ve daha nelerini.

Bu toplum yüzyıllardır beraberce, kardeşçe yaşamıştır. İnsanlarımızı bölmenin; bir kısmını kendi yanına çekerek, diğer kısmı öteye itmenin yani ötekileştirmenin toplumda derin ve onarılmaz ayrılıklar açacağı bilinmelidir. Kaosun, ayrışmanın ve akan kanın kimseyi güçlendirmeyeceği anlaşılmalı, böyle bir beklentiye girmiş olanlarda haybeye olan bu beklentiden vazgeçmelidir. Bu nedenle, tüm kesimlerin barıştan yana tavır sergilemesi gerekmektedir. Barış diyerek Hakk’a yürüyen tüm canlara selam olsun. Bırakın, karışmayın, barışalım. Barış sesin yüksek olsun. Enver Gökçenin bir şiirinde dediği gibi;

Bak şu dağlara alı al moru mor

Saf saf, omuz omuza

Dünya elvan elvandır

Bu dirlik düzenlik kavgasında

Yunus kollar daldırma

Gül ve yürek kocamandır

Kalabalık yücedir kalabalık vatandır

Ah len ah

Onlar yoksul eti yerler

Ve içtikleri kandır.