Hemen biter sanıldı. Günler geçti, aylar geçti, yıllar yılları kovaladı. Bir papatya doğdu güne umutla bakarak, zamanı geldi oda solup toprak oldu. Mevsimler geçti, mevsimler değişti. Yağmur yağdı, güneş doğdu. İnsanlar ter döktü ve yine emek verip ekmek için mücadele etti. Birbirine aşık olanlara, her şeye rağmen hayatı paylaşmak isteyenlere, düğün dernek kuruldu. Beyaz gelinlikle kötülere meydan okundu. Bu yaşamın sahibi sizler değil, bizleriz. Ve yaşanacak güzel günleri, sizlere inat umutla örerek getireceğiz dendi. Günler hayallerle birlikte geceye dönerken, güneş yine doğdu ve geceler yine sabah oldu. Artık her gece gelen ürkütücü patlama seslerinin yarattığı korku ve travma, tüm bedenlere yerleşip sahip oldu. Ürkek güvercinler misali titreyen bedenlerin yürekleri, sevgilerden zaman zaman uzaklaşıp kinle doldu. Kahredilen, küfredilen, lanet okunan, yeri geldi mi toplumlarının katledilmesine sebep bu düzenin kurgulanmasına neden olanlara, bu kurguda yer alan piyonlara, kurup sahnelenmesine destek olarak sürecin uzamasının nedenlilerine, nefretler doldu taştı. Kan, gözyaşı ve ölü sevicilerinin çıkarları uğruna aldıkları canlardan geriye, yüreklerimizi tüketen acıları kaldı. 
Hesap görülmedi ve yeryüzü üzerinde birçok noktada kurgulanıp yaşatılan savaşların sahiplerinin, yakası daha tutulmadı. Tıpkı Hiroşima ve Nagazaki’de, yaşamın ve doğanın katledilmesinin henüz hesabının sorulmaması gibi. Filistin’de, Irakta, Afrika’da, Afganistan’da, Libya’da, Mısır’da, Suriye’de ve daha nicesinde çıkarılan savaşlar ve kardeşi kardeşe düşürme oyunlarının kaybedeni hep mazlum halklar olmuştu. Yaşatılan acılar zamanla diner belki ve yüreklerimizde soğur ama hesaplarının sorulma zamanı da gelmeyecek midir?  Kaldı ki, kendi yarattıkları ve insani değerlerden uzak vahşi yaratıklar, büyüyerek kontrol dışına çıktıklarında, sahiplerine de saldırma durumunu meydana getirmiştir. Komşumuz Suriye’de yarattıkları canavarların, zamanı gelince sahiplerine saldırmayacakları garanti değildir. 
Dün bu savaşın yaşattığı ayrılıkların ve gözyaşlarının normal olduğunu düşünenler, kısa vadede sona erer ve sorun biter diyenler, maalesef yanıldıklarını gördüler. Ön görmek ve matematiksel bir düşünceyle yaşamı sürmeye gayret etmek, herkese özgü bir durum değil elbette. Bu tıpkı ara yoldan ana yola çıkarken, ana yoldan gelen sürücünün hızını ve kendi beklediği noktaya ulaşma zamanını hesap edemeyip yola girerek, kaza yaşatmaya benzer. Ülkemizde trafik kazalarının birçoğu öngörememek yani matematiksel bir kabiliyetten yoksun olmakla alakalı diye düşünüyorum. Ön görmek bir yetenektir aslında ve yetenekte kişiye özeldir. Daha öncesinde ön göremeyenlerin, bundan sonra ön görenleri dinleyeceklerini umut ediyorum. 
Evet, komşumuz Suriye’deki savaşın ateşi ve acısı, 2011 yılının ilk aylarından günümüze kadar uzadı ve uzadıkça derinleşti, derinleştikçe de bizi içine çekti. Gözlerimizin önünden, zihnimizin ve yüreğimizin en derinlerinden, burnumuzun direğini sızlatan acısıyla daha Aylan Kurdi’nin Bodrum kumsalında yüzükoyun yatışının resmi gitmemişken, ortak ve kahpe savaş kaderini yaşamak zorunda kalan memleketlisi Ümran’ın, bombalamada yaralanmasıyla başından kanlar süzülürken, tüm dünyaya bakışıyla verdiği mesaj; “ben sizden değilim” di. 
Ben sizden değilim. Çünkü sizler katilsiniz, sizler sorgusuzca, korkusuzca, fütursuzca can alanlarsınız. Ben sizden değilim. Daha geldiğim dünyanın ve yaşamın idrak edemediğim çağındayım. Çocukça düşler ve merakla öğrenmeye gayret ediyorum. Oyun oynamak, mutlu olmak istiyorum. Ben sadece masumiyetim. Sizler masum değilsiniz. Ben sizden değilim…